https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Cary Joji Fukunaga’ın yönetmen koltuğunda yerini aldığı Jane Eyre tam anlamıyla izleyicisini 19. yüzyıl Kuzey İngiltere’sine götürmektedir. 2011 yılında vizyona giren film, drama ve romantik türünde karşımıza çıkar. Ünlü yazar Charlotte Bronte’nin kendi hayatından ilham alarak yazdığı 1847 tarihli romanından esinlenilerek izleyicisine sunulması önemli bir noktadır.

Film kostümleriyle dönemin ruhunu başarılı bir şekilde yansıttığı için  “En İyi Kostüm Tasarımı” kategorisinde Akademi Oscar ödülüne adaylığı gösterilmiştir. Aynı zamanda 120 dakika boyunca oyuncuların sakinliği göze çarpan bir diğer unsur olarak karşımıza çıkarken başrol oyuncumuz  Mia Wasikowska ise “En İyi Kadın Oyuncu” kategorisinde BIFA ödüllerine aday olmuştur.

Jane Eyre, döneminin çok ötesinde bir anlatıma sahip. Bu ise onu eşsiz kılıyor. Kadınların itaatkar olduğu, düşüncelerini savunmakta yetersiz bırakıldığı zamanlarda Jane Eyre gibi özgür ruha sahip bir kadının hayatını ele alır. Jane Eyre, toplumsal cinsiyet rollerine karşı hareket eden ve ataerkil toplum yapısını eleştiren bir karakterdir. Bu nedenle film, dönemin toplumsal özelliklerine dair birçok göndermeyi içerisinde barındırmaktadır.
10 yaşında öksüz kalan Jane, katı kuralları olan bir hala tarafından büyütülmüştür. Onu büyütmekten pek memnun olmayan, adeta buna zorunlu kaldığını düşünen hala, kahramanımız Jane’i malikaneden uzaklaştırılarak manastıra gönderir. Jane’in yetiştirildiği akraba evinin de, daha sonraları gittiği manastırın da yaşamının temellerini dini kurallar oluşturmuştur. Bu yüzden film ilerledikçe Jane’ın eğitim için gittiği manastırdaki disiplin anlayışı  yüzünden olgunlaşıp, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın haline gelişine şahit oluruz.

Ben bir kuş değilim ve hiçbir ağ beni kapana kıstıramaz: Ben kendi bağımsız iradesine sahip, özgür bir bireyim!

Jane Eyre, eğitim aldıktan sonra mürebbiye olarak hayata atılır ve çeşitli zengin evlerinde mürebbiye olarak çalışır. Yüreğinde barındırdığı sevgi arayışı, bağımsızlık mücadelesiyle Edward Rochester’ın malikânesinde  mürebbiyelik yapmaya başladığında ise Edward ile dostlukları başlar. Zaman içerisinde bu dostlukları tutkulu bir aşka dönüşür. Ancak Jane’ı bekleyen bir faleket, bir acı vardır;  Edward Rochester’ın karanlık sırrıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır.

“Gerçekten tek büyü, sana bakan gözlerin aşk dolu olmasıdır.”

Jane mutluluğu yakaladığını zannettiğinde karşısına çıkan sır nedeniyle Edward Rochester’dan olabildiğince uzağa gitmek ister. Evsizlik, parasızlık, gibi olumsuz durumların yanısıra kırık bir kalp ile başa çıkmak zorundadır. Ancak bir an bile mücadele etmekten vazgeçmez. Onun bu  mücadeleci ruhu hepimize örnek olacak cinsten.
Kitap uyarlaması olan filmler arasında yerini alan Jane Eyre (2011); Bir kadının tek başına ayakta kalabileceğini kanıtlamak için mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçmemesini konu alır. İzleyicisinin yüreğinde her ne kadar ”acılı bir aşk” hissi bıraksa da Jane Eyre için özgürlük ve ekonomik bağımsızlık her zaman ön planda olmuştur.