https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

İnsanın yaşam döngüsünün en ışıltılı, en görkemli, en umut ve hayal dolu zamanı; gençlik… Artık bir yetişkine bağlı kalmaksızın kararlar alınabilen, uygulanılabilen, ancak bu kararların sonuçlarına da katlanma riskini göze almak gereken bir dönem. Serinin bir önceki kitabı olan Yeniyetmelik’te ana karakter Nikolenka’nın kendine sık sık sorduğu “Ben kimim?” sorusuna az da olsa cevap bulabiliyoruz artık. Nasıl biri olduğumuzun ya da nasıl biri olmak istediğimizin çizgileri yavaş yavaş netleşiyor.
           
Bir önceki kitap incelememizde Tolstoy’un üç kitaptan oluşan bu serisinin ikincisi olan Yeniyetmelik eserinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise üçlemeyi, aynı zamanda Tolstoy’un yarı kurgusal otobiyografisini de “Gençliğim” eseriyle sonlandırmış olacağız. Üçlemeyle ilgili son yazıyı okumadan önce ilk iki eserin incelemelerini okumanızı tavsiye ederim.
https://www.yazi-yorum.net/kitap/tolstoy-yeniyetmelik-sevde-gul-kocalar_690
           
Nikolenka’nın dört gözle beklediği o gençlik çağları artık kapısını çalmıştır. 16 yaşında, üniversiteye hazırlanan, büyüdüğünün farkında olan Nikolenka’nın zihninde artık tek bir hedef vardır: dünyanın en güçlü adamı olmak. Bu amaç uğruna aynayla ilk tanışmasından beri beğenmediği vücudunu geliştirmek için sürekli egzersizler yapmakta ve sık sık aynayla yüzleşip kendini düzeltmeye çalışmaktadır. Dünyanın en güçlü adamı olmak sadece dış görünüşle olmaz. Elbette karakter olarak da kendini geliştirmelidir. İyi huylu, yardımsever, bilgili ve en önemlisi mutlu bir insan olmak için kendisine bir sürü hedef koyar. Evde çalışan hizmetlilere yardım etmek, iyi bir dindar olmak, herkes tarafından çok sevilmek ve tanınmak, mutlu olmak ve çevresindeki insanları mutlu etmek, hayatının aşkını bulmak, sınavları kazanıp üniversiteye gitmek, sınıfları -çok başarılı olduğu için- atlayarak geçip okulu erken bitirmek, yüksek lisans ve doktora yapıp Rusya’nın hatta Avrupa’nın en önde gelen alimlerinden biri olmak ve vasat bir geçmişi ardından bırakıp harika bir insan olabildiği için kendisiyle daima gurur duymak gibi hedeflerin bulunduğu uzun bir liste oluşturur. Bu listeyi unutmamak adına da ismine “Yaşam Kurallarım” dediği bir defter hazırlar ve hepsini ona yazar. Gerçekten de tüm bu hedefleri gerçekleştirmek adına küçük de olsa anlamlı adımlar atmaktadır.
           
Nikolenka’nınaile yaşamından neredeyse ilk kez çıktığı ve çok farklı insanlarla tanıştığı sınav ortamı, aslında onun yavaş yavaş oturan karakterini tanımamızda bize ilk ipuçlarını verir. Öyle ki ana karakterimiz bile bu özelliklerini hala tam anlamıyla farkında değildir. Nikolenka yaşıtı olan bu kadar gencin arasına ilk kez girmiştir ve farkında olmadan onları gözlemlemeye ve kendince onlar hakkında çıkarımlar yapmaya başlar. Öğrenciler arasında onun gibi sınavlara evlerinde özel hocalarla hazırlanan soylu ailelerin çocuklarının yanı sıra üniversiteye lise ortamında hazırlanan ve sürekli birlikte oldukları için de aralarındaki bağın çok güçlü olduğunu fark ettiği bir grupvardır. Ancak bu grup Nikolenka’nın gözünde hiç de “Comme il faut” değildir. Bu kalıp kitap boyunca sıkça karşımıza çıkar. Genel olarak ifade etmek gerekirse saygıdeğer, bakımlı, düzgün konuşan, güzel dans eden insanlar “Comme il faut” sınıfına girer. Nikolenka’nın gözlemlediği bu liseli grupsa oldukça bakımsız, kaba saba konuşan insanlardan oluşmaktadır. Onlarla “Comme il faut” olmadıkları için arkadaşlık kurması mümkün değildir. Bu onun hayatında şu anda en değer verdiği şeydir: “Comme il faut” olmak ve öyle insanlarla arkadaşlık kurmak. Öyle ki kitabın bir bölümünde sadece bu kavram üzerinde durmuştur. Ancak kendi gibi asil ailelerden gelen öğrenciler ise Nikolenka’ya hiç yüz vermemekte ve ona tepeden bakmaktadırlar.
           
Sınavları kazandığını öğrendikten sonra Nikolenka artık tamamen yetişkin bir birey olmanın heyecanını yaşamaya başlar. Üniformasını giyer, artık emrinde olan arabasıyla gezintiye çıkar ve abisi Volodya’nın sınavları kazandığını öğrendiği gün yaptığı gibi odasına birkaç tablo alır. Tabii bir de tütün ve pipo. Artık yetişkindir ve bu tarz zararlı alışkanlıklara başlamakta özgürdür. Çünkü eğer hala pipoya dayanamıyorsa tam bir yetişkin sayılamaz. Bu bölümlerde sıkça abisi ve arkadaşlarını taklit eder. Asil bir yetişkin olmak için onlar gibi davranmalı ve babasının istediği asil aileleri ziyaret etmek zorundadır.
Üniversiteye başladıktan sonrabu kadar genç bireyin olduğu bir ortamda bulunmak onu mutlu etse de sosyal anlamda iki sınıfa da ait olamaz ve kendini çok yalnız hisseder. Bir süre sonra kaba gördüğü liseli takım ona yaklaşmaya çalışır. Ancak onlara prensle olan akrabalığından, arabasından bahsettiğinde hemen kendinden uzaklaştıklarını fark eder, üstelik buna hiçbir anlam veremez.
           
Aslında eserin birçok bölümünde insanlara üstten bakmasından, davetlere giderken nasılgiyineceğini bilememesinden, dans etmekten çekinmesinden, bir kadını terslemesinden, insanları güzel, çirkin diye ayırıp -kendisini çirkin bulmasına rağmen- kendisinden daha çirkin olduğunu düşündüğü insanları sevilmeye layık görmemesindenNikolenka’nın pek de “Comme il faut” bir insan olmadığını söylemek mümkündür. Öyle ki sırf insanların gözünde değerli olmak adına kendisini yücelten yalanlar söyleyip olduğundan farklı görünmeye çalışmakta ve ne yazık ki karşısındaki insanlar bunların yalan olduğunu fark edip ondan daha da uzaklaşmaktadırlar.
           
Nikolenka’yı bu şekilde tasvir ettiğimizde okur olarak bizlerin bile ondan soğuması mümkün. Ancak kendi geçmişimizi düşündüğümüzde, karakterimizi oturtmaya gayret ettiğimiz fakat bunu farkında bile olmadığımız o dönemlerde bizler de Nikolenka gibi ne yanlışlar yaptık kim bilir. İşte tam da bu açıdan bakınca Nikolenka’dan soğumak pek mümkün olmuyor. Hatta demek o yaşlarda herkes yanlışlar yapabiliyormuş deyip vicdanımızı rahatlatmamız bile söz konusu olabilir. Nikolenka’nın yaşadıklarına geniş bir açıdan bakınca aslında ailesinden gelen soyluluk ile yaşamdan zevk aldığı şeyler arasında kalmış bir gencin karakterini oturtma çabasını görüyoruz.Soylu bir aileden gelmenin üzerindeki sorumlulukları farkında ancak başta “Comme il faut” olmadıkları için üstten baktığı sınıf arkadaşlarının arasına girdikçe onların arasındaki samimiyete, dostluğa,neşelerine, üstlerindeki o anlam veremediği şiirsel havaya giderek imrendiğini ve onlara içten içe bir hayranlık beslediğinin de farkında. Nikolenka ders döneminin başında, “Comme il faut” olmayanlar bile sınıfı geçeceğini umuyorlar ben elbette geçerim, mantığıyla dersleri tamamen boşlarken bu üstten baktığı insanların onu sınavlardan önce ders çalışmaya çağırmaları ise onların iyi yürekliliklerine bir kez daha hayran olmasına sebep oluyor. Nitekim bu teklifi kabul ediyor, ancak onlara yetişemiyor ve sınıf tekrarına kalıyor.
           
Aslında eser boyunca Nikolenka’nın yetiştiği ortamdan kaynaklı olarak zihninde oturttuğu “Comme il faut” kalıbının anlamının girdiği yeni çevreyle nasıl değiştiğini okuyoruz. Sınıfta kalarak bu gerçeği daha iyi anlamasına tanıklık ediyoruz. Eser tüm bunların yanı sıra özellikle Nikolenka’nınaile ilişkilerine, kendisiyle çelişkilerine, aşık olma hevesine, ailedeki kızlarla iletişimine, sosyal hayatına, sahip olduğu mal-mülkün yaşamını nasıl etkilediğine kadar birçok konuya değiniyor. Ancak gençlik adına yaşadığı en büyük problem karakterini oturtmakta yaşadığı zorluklar olduğu için eseri daha çok bu yönüyle ele aldık. Eserin son cümlesi aslında bu kurgusal otobiyografinin devam edeceği yönünde bir mesajla sonlanıyor ve bizi Nikolenka’daki asıl değişimi bundan sonra göreceğimiz yönünde heveslendiriyor.Ancak nedendir bilinmez Tolstoy serinin devamını yazmıyor.Yine de çocukluktan başlayıp gençliğin bir dönemine kadar süren bu üçleme okura adeta bir insanın bu süreçteki gelişim özelliklerini bir anı defteri niteliğinde sunuyor. Birçok okuru Nikolenka ile birlikte çocukluğuna, ergenliğine ve gençliğine taşıdığını düşündüğüm bu üçleme ile geçmişe kısa bir yolculuk yapmaktan büyük zevk alacaksınız.