https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Roman, öykü, incelemenin yanı sıra psikanalitik alanda eserler veren bilim insanı ve yazar Nihan Kaya’nın bir sözü ile başlamak istiyorum yazıma. “Çocukluk bir cehennemdir. Bunun en önemli nedeni, çocukken bize yapılan yanlışların yanlış olduğunu bilmememiz. Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir. Cehennem, acı çektiğimizi hiç kimsenin bilmediği yerdir.”

Berat Alanyalı’nın PİM adlı kısa öyküsü tam bu cümleye denk düşmektedir. Bu çalışmaya temel olan öyküyazarın 2007 yılında yayımladığı, “Bozkır Gecesi’nde Bir Tren”  adlı kitabın içinde yer almaktadır. Alanyalı Filoloji mezunudur ve yıllarca dergi, radyo ve televizyonlarda habercilik ve metin yazarlığı yapmıştır. Yazıya aşikâr olduğu, yarattığı özgün anlatım tavrı net cümlelerinden bellidir. Tasarruflu kullanılan sözcükleri şiirsel, etkili ve vurucudur. Yapılan bir röportajında şöyle demiştir. “Öyküde dil işçiliğini önemsiyorum. Öykü, tür olarak fazla yük altında silkinen özgür ruhlu bir ata benziyor. Onunla dörtnala koşmak için fazlalıklarınızdan arınmalısınız. Ben de gereğini yapmaya çalışıyorum.”

“Pim”, üvey annesinin eziyetleri, babasının umursamazlığı ve hasta bir annenin çaresizliği arasında büyütülmüş Peyman’ın hayatının anlatıldığı bir öyküdür. İki sayfa olarak okuduğumuz anlatı mekânı ev ve tren garı olarak kurgulanmıştır. Yapısı hatıralar yoluyla zamanda geriye dönüşleri içerse de anlatı çizgisi aynı kalır, olaylar art arda birbirini takip eder.

Öykünün giriş paragrafı tanrı anlatıcı bakış açısı ile çocuk karakterin zihnine odaklanmıştır. Bebeği ile arasındaki ilişkiyi esas alarak iç çatışmasını, ruh halini, öfkesel davranışlarını bize gösterir. Öykünün kaotik yapısını ise şu cümlelerle belli eder.

“Sıkıntısı körpe bir çığlıkla patladı.

Peyman, titredi. Birazdan cam gözler de düşecek minik avuçlarına.

Üvey annesinden sürekli dayak yiyerek büyüyen Peyman, babasının yanına gittiği zamanlarda hep geçiştirilir .Onun sevgisini kazanmak için üvey annesine özendiği durumlarda ise dayak yer. Anlamlandıramadığı ilişkiler yumağında çıkar yol bulabilmek için sorulara yaslanır ama cevap alamaz.

Cicianneme neden kızmıyor? Onunkiler sarı diye mi?

Anne, Ciciannemi Allah yaksın mı?

Öykünün ilk bölümü ev atmosferini gösterse de yazar bizi ikinci bölüme hatta finale doğru yavaş yavaş yaklaştırır. Her paragrafta bir tren sesi duyarız.

Çok yakından bir tren geçti

Çok yakından geçen bir trenle sarsıldı oda.

Aile, çocuk ekseninde ilerleyen öyküde çocuk açısından günah kavramının yıkıcılığı çok sık bir şekilde tekrarlanır. Günah kavramının soyut yapısı çocuklarda travmaya neden olabilir çoğu zaman.  Burada da çocuk karakterinin ileride yaşayacaklarına zemin hazırlamaktadır bu kavram.

Eşiğinde beklediği oda, yine günah kokacak.

Günah olurken annem kapısını kapatır.

Çocukluk döneminde ihmal, istismar ve kötü muamele, değersizlik duygularının gelişmesinde rol oynayabilmektedir. Bu çocuklar değersizlik duygularını yetişkinliğe taşır. Öyküde çocuk karakter Peyman da sık sık babası tarafından sevilmek istediğini çocukça cümlelerle belirtir.

Görürsem, diycem ki, babamı yakma… Hem belki sever beni o zaman. Annemi sever.

Okuyucunun karakterin çocukluk dönemine ortak olduğu kısımlardan sonra ise anlatının şimdisine dönülür.  artık karakter dış mekân olarak kullanılan ve yüksek tavanlar, vitraylarla betimlenmiş trengarıdır.  Baba kız karşılaşmasını görürüz bu bölümde.

Kalabalığın arasında kızını tanıdı, Sahir.

Babasını tanıdı, Peyman.

Öykü ilerledikçe Peyman’ın bir örgüte dâhil olduğunu anlarız. Özellikle baba figürünün eksikliği çocuğun endişeli, güvensiz ve üçüncü kişilere karşı saldırgan tutum takınmasına neden olurken ikili ilişkilerde de ciddi bağlanma sorunları göstermektedir. Peyman’ın babasından göremediği sevgi ve değeri içinde bulunduğu örgütte aramakta olduğunu düşündürür bize ilerleyen kısımlar. Karakterin ismi de eylemine uygun seçilmişitr. Peyman, yemin etme veya söz verme, antlaşma anlamına gelir. “Yıllar önce kendine verdiği sözü anımsadı:” cümlesi bu düşüncemizi kanıtlar.  Bu paragraf 2000’li yıllara göndermedir aynı zamanda.  O yıllar toplumda gerilimin yaşandığı, terör olaylarının toplumu tehdit ettiği dönemlerdir.

Soğuk dairenin çelik kapısını çalan kurye, sarı zarfı uzattı. Anladı Peyman. İnce gövdesi titredi zarfı açarken.

Görev sabahı, verdikleri hapı içti; hazırladığı düzeneği kuşanıp elyaf hamileliği altına gizledi.

Yazarın kurgusunun sağlamlığı ve karakterlerinin gücü çok başarılıdır. Çeşitli nesnel sembolleri ve benzetmeleri vurucu bir şekilde kullanarak anlatımını güçlendirmiştir. Üvey annenin ejderhaya benzetilmesi, gözlerin iki yeşil kertenkele olarak betimlenmesi, “sabundan yapılmış meyveler gibi hayat” cümlesi bunlara örnek olarak verilebilir. Pim ise Peyman’ın elinde hayatı sonlandıracak güçlü bir metafor olarak kullanılmıştır. Değersizlik hissi ve baba sevgisine olan ihtiyaç öykünün ana temasını oluşturmaktadır. Öykü akıcı bir şekilde okunurken yoğunluğu okuyucuyu kıskacı altına almaktadır. Beklemediği bir dip dalgası gelir ve alıp götürür okuyanları. Gökyüzünden, parçalanmış bir martı düştü yere, son cümlesidir öykünün. Okuyucu bu cümle ile kendini birden güvensiz bir ortamda hisseder ve büyük bir boşluk duygusuyla baş başabırakıldığını anlar.

KAYNAKÇA: Dergi Park “ Berat Alanyalı’nın ‘Bozkır Gecesinde Bir Tren’ adlı eserine tematik açıdan genel bir bakış”.

Edebistan. Com. “Berat Alanyalı ile söyleşi”