https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Portakalı soydum, başucuma koydum, ben bir yalan uydurdum. Duma duma dum Kırmızı mum.”

Belki oyalansın diye çocuğun eline tutuşturulmuştu portakal. Portakalı soydu çocuk ama yiyemedi. Karşılaştığı eziyet sona erinceye dek yatağının ucunda nöbet bekledi o portakal. Sonra susmayı öğütlediler çocuğa. İtiraz etmesin, karşı koyup direnmesin ve hiç konuşmasın. Anlatmasın, korkudan ölsün, mümkünse hiç hareket etmesin. Ve soru soran olursa da hemen bir yalan uydursun. Duma duma dum. Kırmızı mumu kimin odaya getirdiği aslında belli. Ama görmezden gelmek isteyenler için ışıklar hep açıktı, oda hiç karanlık olmadı. Hatta elektriklerin kesilmediğinin üzerine yemin bile ettiler. Tuhaftı zamansız çöken karanlığın sebebini bulmak. Oysa kırmızı mum gayet görünür biçimde, hep oradaydı.

 

Elmalı davası yüzünden tutulan nutkum, donan kanım ve tuşlara dokunurken titreyen ellerim, “Hiçbir Zaman Burada Değildin/You Were Never Really Here” filmi için ikinci yazımı yazmaya itti beni. İlk yazımda filmden, konudan ve özellikle de Joaquin Phoenix’in muhteşem performansından bahsedip durmuştum. Ama şimdi öyle değil. Şu an bu filmi hedef seçmemin tek sebebi, Joaquin Phoenix’i Joker olmaya hazırlayan, açıklanması zor psikolojisiyle baş döndüren, o gaddar adam rolüyle hemen buraya çağırmak. Ona o kadar ihtiyacımız var ki… Zorla fuhuş yaptırılan çocukları kurtarmak için gözünü kırpmadan istismarcıları öldüren bir kiralık katil o. Duyguları alınmış gibi davranması aldatıcı. Çünkü aslında her şeyi en derin noktalarına kadar hissedebiliyor. Zaten öyle olmasa, istismarcıların canına okurken gözlerinin içi bu kadar güler mi? Hayır, sakın yanlış anlaşılmasın. Şiddet yanlısı olduğumdan değil ama… Neden mi?

 

Çok basit. Birisi size silah çekerse ve sizin de önünüzde silah varsa, kendinizi savunmaz mısınız? Peki ya ailenizden birisini öldürmeye kalkarlarsa, kılınızı kıpırdatmadan seyirci mi kalırsınız? Bir adım öteye taşıyalım. Evladınızın canına kast eden biri olursa, o kişiye dur demez misiniz?

 

Bu soruları masanın üzerinde bırakıyorum şimdi. Çünkü bir çocuğu öldürseler, ondan yalnızca hayatını almış olurlar. Çocukluğunu, sevgisini, hayallerini, geleceğini, mutluluğunu, ailesini… Ancak Elmalı davasında gördüklerimiz, çocukları ölümden daha büyük bir şeye kurban etmeleridir. Hayatlarının geri kalanına başlarına gelen istismarla devam etmeleri, o yükü bir ömür boyunca taşıyacak olmaları, sizce ölmelerinden çok daha ağır değil mi?

 

Yani onları savunacak birileri olsaydı, gözlerini kırpmadan şiddetin en üst katmanıyla istismarcıların karşısına dikileceklerdi, buna eminim. Ama yok. Ben yine de şiddet yanlısı değilim. Ve buna rağmen, Joaquin Phoenix’i acilen buraya davet ediyorum. “Hiçbir Zaman Burada Değildin/You Were Never Really Here.” Tıpkı filme adını verdiği gibi biz veya birileri, hiçbir zaman orada değildik. Yetişemedik o çocuklara. Ruhumuz bile duymadı. Ve muhtemelen hâlâ bir yerlerde hiç haberimiz olmadan nice vakalar cereyan ediyor. Duma duma dum. Kırmızı mum.

 

Aslında yalnızca çocukları değil, çocuk olma kavramını, çocukluk dönemlerini de öldürdük biz elbirliğiyle. Farkında mısınız tek başına okuldan eve gelemiyor çocuklarımız. Onları bakkala ekmek almaya bile gönderemiyoruz. Cep telefonu, tablet, sınırsız internet, bilgisayar ve dev ekranlı televizyon dışında onlara sunabildiğimiz bir mecra var mı? “Öp amcanın elini” demeye dilimiz varmıyor çünkü o amcaya da taşıdığı zihniyete de kafasının içinde sakladığı düşüncelere de güvenmiyoruz. Birisi çikolata uzatsa yavrumuza, bakışlarımızı bıçak gibi keskinleştirip saplıyoruz o kişiye. Hele ki saç baş okşamak, yanaktan makas almak… Korkulu rüyamız oldu tüm bunlar, masumiyetini kaybetti, seksenlerde, doksanlarda kaldı.

 

Mesela çocuk sevindirmeye bayılırım ben. Arada içimden gelir, mahallemdeki çocukları mutlu etmek isterim. Ama yaklaşamam yanlarına. “Alın şu parayı, gidin istediğinizi alın bakkaldan” diyemem. O yüzden ya bakkala bir miktar para bırakırım ya da marketteki kasiyere. Canı bir şey çeken çocuk olursa veya annesinin alamadığı bir şey için kıyameti koparan bir çocuk denk gelirse, yüzünü görmedikleri amcaları onları gülümsetebilsin diye yaparım bunu. Bir çocuğun içten gülüşünün değeri paha biçilemezdir çünkü.

 

Yani çocuk olmaktan bihaber nesiller yetiştirmekte gayet başarılıyız. Ama bundan da kötüsü, korumasız veya başında anne baba var diye normal bir hayatı olduğu düşünülen bazı talihsiz çocukların, yetişkinlerin her türlü şiddet ve işkencesine maruz kalıyor olması. Bir olay gün yüzüne çıktığı zaman öfkeden deliye dönüyoruz ve hemen toplumsal tepki veriyoruz ya, aslında kafamızın bir köşesinde aynı insanların (insan demek zorundayım, kusura bakmayın) bundan önce kaç çocuğa aynı şeyleri yaptıkları duruyor. Çünkü biliyoruz, insanı böyle şeylere iten o içgüdü, başarılı oldukça cesaret alır, cesaretlendikçe de bir tık öteye geçer. O yüzden kimse “Şeytana Uyma” veya “Aşırı Alkol”, “Uyuşturucu Madde etkisi altında olma” gibi bahaneler üreterek şansını denemesin. Suç sabit ve insanlık dışı bir eylem. Joker “Ben kötü biri değilim aslında. Sadece siz iyi olmamı hak etmiyorsunuz” diyerek bu insanları anlatmaya çalışmadan önce, Joaquin Phoenix, siyah renkteki çekicini kullanarak malum arkadaşların hesabını kesiyor film boyunca.

 

Şimdi bu şekilde anlattım diye, koca bir filmi şiddete ve istismara dayandırmayın sakın. Gerçekten çok derin ve ince tahlilleri olan bir film “Hiçbir Zaman Burada Değildin/ You Were Never Really Here.” Ancak ben size bu detayları, sondan geriye doğru giderek, bir dahaki sefere cömertçe paylaşacağım. Çünkü şu an odak noktam, bir sinema filminin lezzetini tartışmaktan ziyade, bir insanlık suçunu gözümüze sokan görsellerle kirli. O yüzden çocuklarımızın bize “Hiçbir zaman burada değildin” demelerine müsaade etmemeyi umut ederek, bu filmi sizlere öneriyorum. İzleyin, ben de filme dair birinci yazımı hazırda tutayım. Dilerim ki kırmızı mumlar hiç olmasın. Olmuşlara da kafamızı çevirmeyelim, elektrikler kesilmedi demeyelim. İyi seyirler.