https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Mutluluk. Mevsimsel alerji dedi aile hekimi, bir de faranjit: bir ton ilaç, sprey, gargara. Kırmadı, yazdı, boyun-beyin için kuvvetli bir ağrı kesici. İncirleri toplamıştım iyi ki. yeşilleri kırıp keyfekeder, suya… Kaya tuzuyla siyahlar bidona. Georgi Seval: Viyola Segamba: bi cigara tellendirme vakti şimdi. Şu karasineklerin istilası olmasa, o da mevsimsel. Kahve yapmaya üşendim… Meyve suyu iyi, ilaçlardan sonra. Balkonda ağaçlarla göz göze gelmek ne hoş, salınıyoruz işte güz güz. “Bir yaprak kadar mı acep bir insan yolu?” Selâ fena! Düşmeseydi ya aklıma ölüm ve ölmeseydi ya o can durduk yerde! Bir yaz anısı gibi bir karınca ve bir ağustos böceği, şimdi neyliyordur La Fontaine? Öksüz-yetimliğim de pek eski. Ne düğün ne cenaze gayri. Bi cigara daha. On yıl ara vermişim meğer! Huzur veriyor şu müzik düşerken dudaklarıma üç-beş tebessüm. Bilyelerim, cicozlarım duruyor mudur hâlâ? Ahşap kutuma da bakasım hiç yok. Üşengeçlik fena yaş aldıkça. ne çok hastalığım var! Düşen kızıl yaprağı aldım, öptüm. Çok şekerli artık meyve suları! Aybaşında üç-beş kuruş, emekli şenliği işte, gelgeç. Çalışma hayatı güç ister. Gençliğin ruhuyla bir mi şimdiki! Peynir-ekmek yeter akşama.  Sallamalıymışım ara-sıra bidonu, suyunu değiştirmeliymişim yeşillerin, pek takat kalmasa da kollarımda! Gözcüye de gitmeli ya kalpçiden sonra! Uzanasım var ne ki hava pastırma. Rüzgârda da çok kalmamalıymışım. Şart-şurt fena! Burun-boğaz spreyleri, ikişer fısss… Kaç oldu saat? Neyse neee… İçeri geçtim, Koltuğa çöktüm zar zor, pencerede zaman uzaaar gider… Biraz sonra başım düşer nasılsa. Dalların salınımı ne hoş. Bir günde birkaç tebessüm çok mu? Kahkaha atan birkaç kadın görmüşlüğüm var. Bir başına kalmaya görsün insan! Kapandı mı ne gök! Yağmura gebe gibi bir hava. Mor buluta ak üveyik, al buluta mavi, ak buluta gri… Kumrular nerde? Gittiğimde kim gelecek yerime? Koltuğun kolçağı sallanıyor! Çivi-çekiç tutasım yok. Tuvalete gitmez isem altıma… Contayı da değiştirmek lâzım ya… Neyse. Sineklikte onlarca karasinek. Sivrisinekler de az yemedi geçtiğimiz yaz beni! Hâl ve gidiş nasıldır şimdi Afrika’da? Kuzey ışıkları kim bilir ne güzeldir! Gözlerimin altları şiş ve mor ve sarkık camda. Oysa okuyup yazmaktan da kesildiydim! Bir kıpırdadım gıcırdadı koltuğun her yeri, bir kaldıranım da yok düşersem! E böyle böyle tükenecek bende de hayat. Fazla anlam yükleyen kim dünyaya? Rüyadan da kesileli çok oldu. Az uyku, az nefes, az kalp vurusu. Yağmur yağsa hiç şaşmam. Pastırmanın çemeni gibi ruhum. Pörsümüş bedenimi yıkasam mı ne? Ayağım kaydıydı geçen gün banyoda da, zar zor… Ne kadar kirlenmiş cam! Ayna kırıldı da kurtuldum. süpüresim yok yerleri hiç. Güç lazım her adıma. Adım neydi benim… Aaa! Unuttum! Nereye koyduydum nüfus cüzdanımı? Amaaan düştüm düşecem nasılsa nüfustan! Daha da çoğaldı karasinekler! Balkona çıkılmaz şimdi cigara için. Mesanem çok sıkıştı. Koltuğa salsam bir kez, arkası gelir. e daha ölmedim… Ha gayret. Ya tutamazsam ilk adımda? Usuuul usul tuvalete marş marş! Askerde komandoydum… Kimse inanmaz! Keskin nişancı brövem de var. Klozeti tuttursam bari! Akortsuz viyola gibi musluk! Georgi Seval hâlâ aheste aheste… Hazır kalkmışken az peynir, az ekmek… Epey zayıfladım şu  son birkaç yıl, kurtlandığım falan da yok bir şeye oysa! Meyvesuyunu terk etmem şart ve dahi cigarayı. Sağlıklı ölürüm belki dedim, tebessüm ettim!