https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Başlangıçların Başlangıcı

“Başlangıçların başlangıcı”… Gogol, başyapıtı Ölü Canlar’ın konusunu öneren çok yakın dostu Puşkin’i işte böyle betimler.

Alaycı, zeki, akıcı, sakin, yalın ve neşeli Puşkin öykülerinin altında değişimin hikâyesi yatar.

Puşkin, aristokrat bir aileden gelir, dedesi Çar’ın vaftiz oğludur. Çok küçük yaştan itibaren ayrıcalıklı bir eğitim ve yaşam koşullarına sahip olur. Bu ayrıcalıkların başında ise aile evinde düzenlenen balo ve akşam yemeklerinde Fransız yazar ve şairlerle vakit geçirebilmesi, Fransız İhtilali öncesi ve sonrasına denk gelen dönem edebiyatını kendi dilinde okuyabilmesi gelir. Bu ortam içinde genç yaşta şiirler yazmaya başlar.

O tarihlerde Rus edebiyatı romantizmin etkisi altındadır, şiirlerin ağırlıklı olduğu bu dönemde yazarlar genellikle toplumdan kopukturlar ve doğa, aşk gibi genel konular üzerine yazmaktadırlar. Bir diğer deyişle edebiyat ile halk birbirinden fazlasıyla kopuktur.

Puşkin, aristokrat ailesinin çevresinde çalışan işçilerle, özellikle de dadısı Arinaile birlikte geçen çocukluğunda, dadısından dinlediği halk masalları ve türkülerden etkilenmektedir. Aristokrasi ile halkın arasındaki devasa uçurumu görür ve önceleri şiirleri, sonrasında öykü ve romanları içine eleştirilerini yerleştirir.

Ataol Behramoğlu, Puşkin’in Tüm Eserleri derlemesine yazdığı önsözde şu ifadeyi kullanır: “Puşkin, Batı kültürü ve özgürlükçü düşünceyle Rus halkı duyarlığını kaynaştıran yapıtlarında, Rus yazın dilini gerek sözcük gerekse tümce yapısı ve anlatım özellikleri bakımından arındırmış ve zenginleştirmiş, bu dile çağdaş ve ulusal bir yapı kazandırmış, yapıtlarında ilk kez Rus toplumunun halksal özelliklerini yansıtan tipler yaratarak Rus yazınında ulusal ve gerçekçi çığrın öncüsü olmuştur.”

Puşkin, toplumun gerçek insanlarını ve sorunlarını eserlerinin içinde kahraman olarak yerleştirerek dönemi hem şiirlerine hem de öykülerine işlemiştir. Belki Puşkin bir akım yaratmamıştır ve peşinden gelen öğrencileri de olmamıştır ama onun yazın anlayışı o denli etkili olmuştur ki Rusya’nın Devrim tarihini okumak yerine edebiyatçılarını kronolojik sıra ile okuyarak tüm tarihi öğrenebilirsiniz. Puşkin’in damgası da bu olsa gerek.

Puşkin’in “başlangıç” olarak adledilmesinin bir diğer nedeni de aristokrasinin, Çarlığın ve var olan düzenin eleştirilebileceğini göstermesidir. Yazarın topluma ve halka dahil olması gerektiğini savunmuştur. Belki Devrim’in fitilini ateşlediğini söyleyemeyiz ancak bir fitilin var olduğunu gösteren kişi olarak düşünebiliriz.

Elbette Puşkin’in söylemleri, özellikle de taşlamalı şiirleri dönemin yönetimini rahatsız etti, sürgün edildi ve bir süre başkente girmesi yasaklandı. Dört yıllık sürgünü tamamlandığında yazdığı her kelime Çar’ın sansüründen geçmesi koşuluyla kabul edildi. Tabiri mazursa, “manikürlü ellerini” kirletti.

Karısına kur yapan George Charles d’Anthes’le giriştiği düelloda, 37 yaşında hayata veda eden Puşkin’in cenazesi de sürgünlerle ve yasaklarla geçen yaşamı gibi uyandırıcıydı.

Puşkin’in ölüm haberi sonrası evinin önünde toplanan kalabalık hükümete karşı bir ayaklanma noktasına gelmişti. “Halk isyandaydı. Bu sebeple polis o gece sessizce Aleksandr’ın tabutunu kiliseden alıp babasının köyüne götürdü ve Aleksandr Sergeyeviç Puşkin sessiz sedasız toprağa verildi.”

1880’de Dostoyevski, Puşkin Anıtı’nın açılış törenin yaptığı konuşmanın kitap olarak basılan önsözünde şöyle anlatır: “Derin sezgisi, dehası ve apak Rus yüreğiyle Puşkin, çağdaş aydın toplumumuzun tutulduğu hastalığı belli başlı belirtileriyle görüp ortaya serenlerin ilki olmuştur. Puşkin’in ele aldığı toplum katı, bu topraktan köklerini koparmış, halkın üstüne çıkmış ufacık bir zümreydi. Puşkin bu zümreyi içinden kurcalayıp aramızdaki olumsuz adam örneğini bize gösterdi. Huzursuz, istediğini bulamamış bir adamdır bu. Kendi ülkesine, kendi ülkesinin gücüne inancı kalmamıştır. Sonunda hem Rusya’yı hem de kendini (yani kendi toplum katını, kendi aydın ortamını) inkâra kadar varır. Başkalarıyla birlikte çalışmaya yanaşmaz, fakat çektiği acı içten ve gerçektir. Aleko ve Onegin, edebiyatımızda sürüyle rastladığımız benzerlerinin öncüleri oldular. Onların ardından Pekorin’ler, Çiçikov’lar, Rudin’ler, Lavrenzki’ler, Tolstoy’un Savaş ve Barısındaki Bolkonski’ler, daha başkaları sökün etti ve ilk önce Puşkin’in ortaya attığı kavramın gerçeğe ne kadar uygun olduğunu gösterdiler. Petro’nun büyük devrimlerinden sonra içimizde beliren bu korkunç toplum illetini bulup çıkaran insanı, onun akıl ve deha yüceliğini ne kadar övgüyle, sevgiyle ansak yeridir. Puşkin gelip yaraya parmak basmasaydı, bugün illetimizi böyle yakından bilemeyecektik. Bizi ilk avutan da o oldu.”

 

https://www.turkedebiyati.org/yazarlar/puskin.html

 

Puşkin, Tüm Öykü ve Romanlar, Cem Yayınevi, 1990 Çev. Ataol Behramoğlu

 

Damla Karakuş – “Puşkin Kimdir?” https://m.ensonhaber.com/biyografi/yazar/aleksandr-sergeyevic-puskin-kimdir

 

“Puşkin Üzerine Konuşma” – Dostoyevski – BFS Yayınları / 1987 Çev. Tektaş Ağaoğlu