https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

 

“Tlön’deki okullardan biri, işi, zamanı reddetmeye kadar vardırır; gerekçe olarak şimdiki zamanın belirsiz olduğunu, geleceğin “şimdi”de varolan bir umuttan, geçmişinse “şimdi”de varolan bir anıdan başka bir gerçekliği olmadığını öne sürer”, diyor Arjantinli yazar Borges 1940’ta yazdığı kısa fantastik öyküsünde. Bu öykü 5600 kelimeden oluşur ve kısa bir metindir. Fakat gel gelelim, bu kısalığına rağmen, Arjantin’in ve dünyanın birçok önde gelen entelektüeli kendine bu hikayede yer bulur. Gerçeğin ve kurgusallık iç içe geçer, zamanda ve uzamda sıçramalar meydana gelir ve öykü, gerçekle kurgunun birbiriyle çatışmasını da ele alır.

 

“Tlön, Uqbar, Orbis Tertius” idealizm üzerine kurulmuş bu dünyayı fantastik bir şekilde bizlere aktarıyor. Borges burada gerçek ile fantastik olanı o kadar güzel birbiri içinde eritiyor ki, okur olarak bu hikayenin gerçek olduğuna ya da gerçek olduğu büyüsüne kapılıveriyorsunuz. Hikaye ilk başta bir polisiye gibi başlıyor. Hızlı bir şekilde kendimizi bir ansiklopedinin peşinde görüyoruz, ansiklopedinin hatırlanan ve peşine düşülen bir maddesiyle dedektif edasıyla peşine düşüyoruz. Öyküde hızlı bir şekilde Tlön’e erişiriz. Tlön gezegeni, Tlön’deki hayat, Tlön kavramları bir anda zihnimize girer.

 

Öykünün gelişme bölümünde Güney Demiryolları mühendislerinden Herbert Ashe 1937 yılında beyin kanamasından ölür. Böylece, Britannica’nın ve onun korsanı denen Anglo-Amerikan Ansiklopedisi’nin gizli kalmış kara ve altın ciltlerindeki yaşam bulan Uqbar’ı bize Tlön’ü çağırır. Borges 1941 yılında, Ashe’nin can verdiği yerde 11.cilde erişir. Bu noktadan sonra ise gezegenlerin ötesinde bir tarikat olduğuna inanır ve bunun izini sürmeye başlar. Bu tarikatın üyeleri ise entelektüel olarak birikimi yüksek ve önemli kişilerdir.

 

Borges, özellikle öyküsünde birincil tekil ağız yani “ben” anlatıcısını kullanır. Böylece kendi başından geçen bir deneyimi anlattığı bir tasviri aşırı gerçekçi bir şekilde yaratır. Ayrıca gerçek kişiler, gerçek eserler, gerçek mekanlarda kullanarak zihnimizin metaya bakan yanıyla da harikulade şekilde oynar. Bu kadar gerçek doneye maruz kalan biz okurlar hikaye bittiğinde istemsizce yakınlarımızda bulunan Britannica Ansiklopedisi içerisinde Tlön ve Uqbar kavramlarını ararız ve ne yazık ki bulamayız.

 

Birinci bölümde, Borges, Arjantinli bir başka yazar Casares’le yaptığı bir konuşmada Uqbar’ı keşfeder birinci bölümde. Araştırmaları sonucunda Uqbar’ın Erzurum’a yakın bir yer olduğu bilgisine erişirler. Ben, Uqbar, ya da Akbar diyeyim, kelimesini duyunca kişisel olarak Borges’nin Allahuekber Dağları’ndan esinlendiği hissine kelimeden çağrılarak kapıldım. Tabii ki ama buna dair bir şey bulamadım, bu benim kişisel olarak serbest çağrışmam sadece.

 

İkinci bölümde ise detaylıca Tlön’ü inceleriz. Kimlerin yarattığını, İngiliz düşünür George Berkeley’in idealizm felsefesinin Tlön’ün nasıl da özünü oluşturduğunu anlarız. Berkeley’in düşüncesine göre dünya ve yaratılmış bu realite sadece bir düşüncenin söz bulmuş halidir. Bu öyküde ise tek fark Tlön’ün bir tanrısının olmamasıdır. Tlön’i birden fazla idealist zihin düşünerek meydana getirir. Yani Tlön özünde toteliterliğe karşıdır.

 

Ek bölümünde ise Borges, 1947 yılında ortaya çıkan bu detayları bizlece gerçekçi bir şekilde anlatır.  1944’te Tlön ciltlerinin tamamı bir kütüphanede bulunur ve dünyada yayınlanmaya bir virüs gibi yayılmaya başlar. Borges de bunun üzerine hikayesini Tlön’de yaratılmış bir kehanetle bitirir. “Önümüzdeki yüzyıl içerisinde biri yüz çiltlik İkinci Tlön Ansiklopedisini bulup çıkaracak. İngilizler Fransızlar, İspanyollar yeryüzünden silinecek. Dünya Tlön olacak.”

 

Borges, bu öyküsünde üstkurgusal metnin harika bir örneğini bizlerle paylaşır. M. Fikret Arargüç,  “Tlön, Uqbar, Orbis Tertius ve Olası Dünya(Lar)” makalesinde, “Kimi zaman okuru yazara, anlatıcıyı üstkurgu yapana dönüştürerek ya da kurmaca yapanın yazar olduğunu kurgulayarak geleneksel yazar-metinokur bağıntısındaki hiyerarşiyi bozan üstkurgu, bu yönüyle metnin çok katmanlı doğasına vurgu yapar ev bitimsizlik ve sonsuzluk algısını derinleştirmeye çalışır. Aynı algı Tlön’de de yaratılır. Ancak Tlön’ün çok katmanlı yapısı ve Borges’in buralara bazen kendisi, bazen bir öykü kişisi, bazen ise bir anlatıcı olarak farklı kimliklerle sızabilmesi temsil sorununu tetiklediği gibi bir bakıma öznenin olanaksızlığına da vurgu yapar” diyor. Yazının başlarında da dediğim gibi bu yapı, okurun bunun gerçek olduğuna inanma isteğini de artırıyor. Ve istemsizce kendinizi bu hikayenin gerçekliğinin peşine düşmüş buluyorsunuz.

 

Kaynakça:

1- Vikipedi

2- Arcan, Eren. Tlön, Uqbar, Orbis Tertius, (Borges Öyküleri üzerine denemeler), Dipnotkitap.net sitesi, 9 Ekim 2013.

3- Suduiko, Aaron. Neal Adolph Akatsuka ed. “Jorge Borges: Short Stories Tlön, Uqbar, Orbis Tertius Summary and Analysis”. GradeSaver, 10 August 2015 Web.

4- Arargüç, Fikret. “Tlön, Uqbar, Orbis Tertius ve Olası Dünya (lar)”, Journal of World of Turks, Cilt 3, No:3, Yıl: 2011.

5- Kadir, Djelal. “Comparative Literature in a World Become Tlon.” Comparative Critical Studies (2006): n. pag. Print.

6- Romanos G. Aristidis. “Tlön : Journey to a Utopian Civilisation”. AuthorHouseTM UK Ltd., 2015.

7- Görsel Kaynak