https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

SEN
Kimse inanmayacak.
Önemli mi?
Ama bu gerçek değil mi?
Fark eder mi?
Ama anlatmak gerek.
Kime?
Bu olağanüstülüğü anlayabilecek herkese.
Onlar söylerken anlayacaklar zaten. Sadece dinle.
Ben mi?
Hayır. Bendeki sen.
 
ZAMAN
Neredesin biliyor musun? Burası senin gerçekliğin benimse rüyam. Küçük küçükkodeslere tıkıştırdığın anılarından oluşan bir dünya bu. Aman hiçbir şey kaçmasın diye sürekli kontrol altında tuttuğun esaret çemberi. Önce ben geldim sana.Gelmeliydim. Belli bir sıra izlemeye alışkın olduğunu biliyorum.Ama şu an yaptığımız şey ancak birbiri ardına yığılan anları takip etmeyi bıraktığında anlam kazanacak. Çetele tutmaktan vazgeçtiğinde.Hiç düşündün mü neden şimdiler, önceler, sonralar, peşisıralarla bölük pörçük hayatın, hatta rüyaların?Yani ben.Sen…
Şimdi bir yere gideceğiz beraber. Hatırlamanın ve unutmanın hiç anlatılmamış hikayesine. Burada süre kılıfına girmem için benimle cebelleşme. Çünkü birlikteyiz.Birlikte yüzleşeceğiz.
 Tüm evrenin özü gibi unutmak ve hatırlamak da karşıtlığın ayrılmaz birliği içinde birbirini tamamlayarak varoşlunu sürdürürdü.Değer kaygısı taşımadan, hangisi hangi durumda öne çıkması gerektiğini bilirdi.Çocuk halinde utandığın bir hatıranı tamamen silmeye kıyamaz, hasarsız bir imgeye dönüştürürlerdi mesela.Seni korumak içindi hep. Geçmişim dediğini, geleceğin için yıkıp yıkıp tekrar kurarlardı.Seni, beni yani bizi.
Ama o gün.Uyumsuzluklarının biraradalığını bozan ve belki de ilk kez karşı karşıya gelip onları çarpışmaya zorlayan o gündü.Biz iken sen ben bile değil o oldular birbirlerine.Yabancılaştıkları aslında seni sen yapandı.Seçimin. Alışık olmadıkları bir dirençle karşılaşınca ben olma gayretinin yangınlarında senin canını yakma pahasına korlaştılar.Ne unutmak geri adım attı ne de hatırlamak iddiasından vazgeçti.Oysa onların bu mücadelesinde yanıp yıkılan tek bir yer vardı.Yüreğin.
Ne miydi alıp veremedikleri.Yetkileri dışında gerçekleşen bir istilanın bozgununu üstlenemiyorlardı.Bu yabancının direnci her yeri kuşatmıştı.Unutmak çabaladıkça hatırlamak üsteliyordu.Hatırlamak çarpıtmaya çalıştıkça unutmak direniyordu.
Bu mücadele kime karşıydı peki?
Unuttun mu?Yoksa hatırlayamadın mı?
Aşk ve beraberinde taşıdığı acısı.
Senin seçimindi âşık olmak. Yok öyle aşk ansızın gelir bulur seni safsataları.Çağırılmadıkça bela bile uğramaz insanın yanı başına.İnanma.
Unutamadıkların yüzünden hatırlayamadıklarının bitmek bilmez savaşında kaybeden sen oldun.
Bu yüzden önce beni hatırla. Birrüzgâr, bir su gibi.
 
TESELLİ
Kıyamam, yazık sana,tüh,vah,ah demek için gelmedim.Taşıdığım alışılmış anlamımın seni avutmayacağını bildiğim kadar senin asıl yaranı da biliyorum.Zaman denilen şey belki senin yaratımın ama onu oluştururken aldığın darbelerin bıraktığı derin izler de hala orada. Ve o izler içine sıkıştığın an odacıklarında özgürlüğü bekleyen bir mahkûmun duvarlara gün be gün oyduğu çentikler gibi ruhuna kazınmış.Senin özgür olman mümkün değil oralarda.Anlayabiliyor musun? O odacıkların her birinde müebbede mahkumsun çünkü sen.Özgür olamayacağını bildiği halde günleri sayan birinin umuduna sahip olmakla avunabilecek kadar şanslı. Ya da zavallı.
Bu yüzden yapmam gerekeni yapamam ya sana.Süslü kelimelerle sırtını sıvazlayamam.Geçti bir daha olmaz sözleri vererek seni kandıramam.Kanmazsın da zaten.Çünkü bu beceriye sahip olabilseydin odacıklarda küsmezdin kendine.Herkese.Senin zaman ve yara gibi artık birbirleriyle kopamayacak kadar bütünleşen parçaların gibi benim de silkelenip atamayacağım bir şey var.Adı yalan. Kaftanıma sarılıp kolaylıkla gerçeği kâh iyilik kâh doğruluk adına eğip bükebiliyor.Tıpkı zaman gibi.Tanıdık geldi mi? Kocaman bir gerçekliğin büktüğü iyilikler, doğruluklar denizinde herkesin evreni kendi zihni. Ve sen orada da zamanın artık hiç bir öneminin kalmadığı bir yerdesin. Kara deliklerde.
İlk kez taşıdığım o şefkat dolu anlamla geldim karşına. Hep birlikte seslenirken sana belki sen yine avunmayacaksın duyduklarınla. Ama kim bilir? Belki sana değildir. Gözlerin teselli ile baksın diyedir.
SES
Duyuyor musun? Çocukluğundan kaçıp geldim belki yanı başına.Belki annen mırıldanmıştı beni.Ninni gibi.Ne kötü bazen değil mi hayatın ilerilerine kadar ulaşmak. Ne zaman çok yansa canı keşke çocuk olsak der ya hep insan. Oysa tüm çocukluğunu sırtlanıp geldiği için olur hep olan. Ama aynı insan en çok kendi sesine yabancılaşıyor zamanla. Söyledikleri ve söylemeye ihtiyacı oldukları. Birbirlerine milyarlarca ışık hızı ötesinden bile uzak. Neticede o can en çok kendi sesine muhtaç.Ne güzel histir oysa utanmadan ama utanılacak durumlara da düşmeden konuşmak.Ve ne güzelidir kulağında kendi sesin kadar sana yakın bir ses duymak. Ölene kadar kulağında kalacak bir ses.
Ve sen
Bazen bir rüya olacağım gecene
Bazen de bir şarkı
Ama işin hep aslı
Milyonlarca insanın dilinden kopup
Hep sana koşacağım.
 
 
Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar
Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın
Sen
Gözlerimde bir renk
Kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın.