https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

İran Edebiyatı serimizin son konuğu çağdaş İran şairlerinden Fereydûn-iMuşîrî. İran edebiyatının içine daldıkça hüznü, sevinci, yaşanan tüm zorluklara rağmen yaşama bağlılığı, acıyı, acıyı sevmeyi öğrendiğimi daha bir hissediyorum. Fereydûn-iMuşîrî de bunu bana en çok hissettiren şairlerden biri oldu. Şiirlerini okurken şairin yaşamından sık sık izler bulmak ve bu izlerle kendi izleriniz arasında bulduğunuz ortak noktalarla ona ve şiirlerine bağlanmak daha mümkün bir hale geliyor.
           
Fereydûn-iMuşîrî, gözlerini dünyaya 1926 yılında Tahran’da açar. Edebiyata oldukça düşkün bir ailede dünyaya gelen şair daha okula gitmeden okuma-yazma öğrenmiş, küçük yaşlarda evin kütüphanesinde bulduğu Firdevsi, Sadi Şirazi eserlerini okumaya başlamıştır bile. Şair ilk şiirlerini ise lise yıllarında yazmaya başlar. Üniversite yıllarındaysa mesele gazellere, divanlara kadar uzamıştır. Fereydûn-i Muşîrî lise yıllarının sonlarında hem annesini hem de babasını kaybeder. Özellikle annesinin genç yaştaki ölümü onu çok etkiler ve birçok yazısından bu hislerinden bahseder. 20’li yaşlarında İkbal isimli bir kadınla evlenerek yeniden bir aile edinir. İlerleyen yıllarda da bu evliliğinden Bahar ve Bâbek adında iki çocuğu dünyaya gelecektir.

Şair Ferdâ-yiMa (Bizim Yarınımız) isimli ilk şiirini İran-ı Mâ adında bir dergiye gönderir. Derginin yayın kurulu şiiri o kadar beğenir ki Fereydûn-iMuşîrî’ye şiirlerini dergilerinde daha sık görmek istediklerine dair geri dönerler. Elbette daha gençlik yıllarında bir edebiyat dergisinden aldığı bu güzel dönüt onu yazma konusunda daha da şevklendirir. Şair Tahran Üniversitesinde Fars Dili ve Edebiyatı alanını okumaya başlar ancak bu dönemde ilgisini çeken başka bir alan daha vardır. Gazetecilik. Gazeteciliğe olan ilgisi daha ağır basan Fereydûn-i Muşîrî, bölümünü bırakır ve yine Tahran Üniversitesinde Gazetecilik bölümüne devam eder. Şair mezun olduktan sonra 1978 yılına kadar devlet dairelerinde memur olarak çalışır. Bu sırada ise şiirler yazmaya ve dergilerde çalışmaya devam eder. Fereydûn-i Muşîrî’in başlarda gazetecilik kimliği yazın dünyasında daha çok bilinmektedir. Yıllarca birçok dergide çeşitli görevlerde hizmet etmiştir. 1954 yılında görev yaptığıRûşenfikr (Aydınlık Düşünce) isimli dergide sorumlu olduğu sayfalarda tiyatro oyunlarına, kitap-film eleştirilerine, resimlere ve şiirlere yer verir. Bu sayfalardan en çok şiir paylaşılanlar okurların ilgisini çeker. Bu ilgi öyle bir hale gelir ki dönemin ünlü şairleri dahi bu sayfalarda şiirlerini yayımlatmak için sıraya girerler. Ünü arttıkça zamanın birçok sanatçısıyla da röportaj yapma imkânı yakalayan Fereydûn-i Muşîrî örnek aldığı birçok isimle de çalışma imkânı bulur.
            Kendini şiir alanında giderek geliştiren Fereydûn-i Muşîrî, 1956 yılında ilk şiir mecmuası Teşne-yiTûfân’ı(Fırtınaya Susamış)yayımlar.Ardından 2. şiir mecmuası olanGonâh-i Deryâ’yı(Denizin Günahı) gelir. Bu mecmualar daha çok o dönemde İran’ın içinde bulunduğu durumları ve şairin bu durumlar karşısında hissettiği duyguları yansıtan şiirlerden oluşmuştur. Bu eserlerde 2. Dünya Savaşının izlerine ve karamsarlığına rastlamak kaçınılmazdır. Sadece dönemi değil şairin heyecanlarını, acılarını, sevinçlerini ve aşkı da barındırır bu şiirler. Fereydûn-i Muşîrî’in bu şiirleri hem konuları hem de tarzı bakımından öyle beğenilir ki dönemin ünlü şairleri tarafından büyük takdir toplar.

Fereydûn-i Muşîrî1979 İran Devriminden sonra döneminin birçok sanatçısının aksine ülkesinden ayrılmaz ve yıllarca sessiz kalmayı tercih eder. Hayatının son zamanlarına doğru şairin adı edebiyat dünyasında tekrar anılmaya başlar. Fereydûn-i Muşîrî bu dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri, Almanya,Hindistan, İsveç gibi ülkelere giderek buralarda İran Edebiyatı ile ilgili konferanslara katılır. Hindistan gezisi ile ilgili notlarını Güneşin Adından Daha Yukarı/Gökte isimli bir kitapta derler.
Bu edebiyatçı ve gezgin ruhlu adamın bilinmesi gereken bir yeteneği daha vardır.   Fereydûn-i Muşîrî aynı zamanda iyi bir müzik bilginidir de. Edebiyatçı kimliğini daha çok baba tarafına borçluyken müzisyen kimliğini anne tarafından kazanmıştır. Müziğin birçok detay bilgisine sahip olan Fereydûn-i Muşîrî bu yönünü gerek küçükken sürekli dinlediği radyodan gerekse evde sık sık yapılan canlı müzikler vesilesiyle edinir.

Fereydûn-i Muşîrî yaşamı boyunca İran’ın geçirdiği birçok siyasi olaya şahit olsa da eserlerinde siyasetten uzak durmaya büyük özen gösterir. Eserleri okunduğunda daha çok duygularından bahsettiği görülür. Bunun yanı sıra tasavvufa değinen eserleri de vardır. Eserlerinde daha çok çağdaş İran şiirlerinin esintileri olsa da geleneksel İran şiirine de bağlılığını sürdürmüş ve ikisinin arasında bağ kurmayı başarmıştır. Bu yönüyle de edebiyat dünyasında büyük takdir kazanmıştır.
İran Edebiyatına Teşne-yiTûfânveGonâh-i Deryâisimli iki şiir mecmuası ve 23 şiir kitabı kazandıran Fereydûn-i Muşîrî 2000 yılında Tahran’da kan kanseri nedeniyle hayata gözlerini yumar. Vefatından sonra çocukları Derîçe-i Mâh (Ayın Küçük Penceresi) ve Nevâyî-yiHemâheng-i Bârân(Yağmurun Uyumlu Melodisi) isimli iki şiir mecmuasını daha yayımlarlar.
Duygularını en içten ve hissettiği biçimde okuruna açan bu şairin neden sokak şairi olarak anıldığına gelecek olursak Fereydûn-i Muşîrî’nin kullandığı sade dil ve geniş kitlelere hitap eden konularını sebep olarak göstermek mümkün. Bunun yanı sıra onu şöhrete kavuşturan en bilinen şiirlerinden biri olan Kûçe (Sokak) şiirinin de etkisi göz ardı edilemez elbette. Öyleyse onu sokak şairi olarak anmamıza vesile olan bu şiirden de birkaç dize paylaşarak son verelim yazımıza:
“Gönlümün mezarında senin hatıranın çiçeği parladı.
Yüz hatıranın bahçesi güldü,
Yüz hatıranın kokusu sardı:
Bir gece birlikte o sokaktan geçtiğimiz aklıma geldi
Kanatlandık ve o inzivada sevgili olarak dolaştık
Bir saat o çayın ucunda oturduk.
Sen, siyah gözlerine dünyanın tüm sırrı dökülmüş,
Ben hep, bakışını izlemekten mahvolmuş.”
* Kına, N., “20. Yüzyıl Çağdaş İran Şairi Fereydûn-i Muşîrî”,Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi,(2018): 476-510.