https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Bir yazar olduğunuzu düşünün. Herhangi bir yerde, mesela bir yüzme havuzundasınız. Yüzme havuzunun kenarında yürüyen altmış yaşlarında bir kadın çarpıyor gözünüze. Bu kadın, elini hayranlık uyandıran bir hareketle kaldırıp yüzme hocasına el sallıyor. Altmış yaşındaki bu kadının el hareketinden o kadar etkileniyorsunuz ki, gencecik kadın karakterler yaratıyorsunuz. ‘’Agnes’’, ‘’Betina’’ ve ‘’Laura’’.

Dünyanın varoluşundan bu yana, seksen milyar insanın yaşadığını var sayarsak, bir el hareketinin sadece bir kişiye ait olabilme ihtimali olabilir mi? Bu durumu Kundera şu şekilde açıklamaktadır. ‘’Bir hareket bir bireyden daha bireyseldir.’’ İşte belki de bir el hareketinden o hareketin  ‘’ben’’ inden ortaya çıkan bir kitap Ölümsüzlük. 
Modern çağda yaşayan bir kadına ait olan onunla özdeşleşen bir hareketi,  başka bir zaman diliminde Goethe’ ye aşık bir kadında kullanabiliyor. Ve birbirlerini hiç tanımayan bu iki kadın aynı romanın kahramanları oluveriyor. Bu nedenle yazar romanda yarattığı karakterlerini, iç dünyaları ile değil, karakterlerin kendileri ile bütünleşen hareketleriyle tahlil ediyor. Kişinin ‘’ben’’ ini, ruhsal düşünceler değil bu hareketler oluşturuyor. Romanda; ‘’Ben’’ imiz kilitli bir kasa olarak ele alınıyor, bu kasayı açabilmemiz için gereken şifremiz ise kendimizle bütünleşen hareketlerimiz. 

Birbirinden bağımsız yedi bölümden oluşuyor gibi görünse de, karakterleri öyle güzel örmüş ki yazar,  Goethe ve Hemingway karşı karşıya gelmiş ve aynı romanın kahramanları oluvermiş. Yer yer Kundera kendi kimliği ile giriveriyor romanın içine. Bazen anlatıcı bazen de yazarın kendisi olabildiği gibi bir bakıyorsunuz kitabın bir kahramanı oluvermiş ve kendi yarattığı kahramanı ile roman üzerine konuşuyor. Kafka’ nın, Proust’ un roman anlayışlarını tartışıyor. Tek bir olay üzerinden kurgulanan romanların yetersizliğinden bahsediyor. Ve böylece kitaptaki anlatıcı Kundera sayesinde gerçek Kundera’ nın edebiyata, romana bakış açısını gösteriyor okuyucuya. 
Düşünsel roman yazarı ve varoluşçuların sonuncusu olarak gösterilen Kundera’ nın, bu olağanüstü kurguda sorguladığı tek şey var aslında. ‘’Ben’’… Nedir ‘’Ben’’? Acımıdır ‘’ben’’ in temeli yoksa aşk mıdır? Cinsellik midir? Bencillik midir? Ya da kişiye özgü olduğu sanılan bedensel hareketler midir?  İnsan ben’ ini oluşturmak için neleri toplar neleri çıkarır? Diyor ki Kundera ‘’ Her gün birbirlerine daha fazla benzeyen yüzlerin ortaya çıktığı dünyamızda insan eğer ben’ inin özgürlüğünü doğrulamak istiyorsa işi kolay değil. Ben’ in tekliğini aramak için iki yöntem vardır: Toplama yöntemi ve çıkarma yöntemi. ‘’ Saf öze yaklaşabilmemiz için, sıfıra varma riskini göze alarak, ben’ imize dışarıdan alınmış ve eklenmiş her şeyi çıkarmamız gerekir. Ya da bu yöntemin tam tersini benimseyip, ben’ imizin özünü yitirme riskini göze alıp benimizi daha görünür kılmak için durmadan yeni nitelikler ekler ve bunlarla özdeşleştiririz. 

Ölümsüzlük nedir o halde? Belki bir intihar, ya da yazdığınız bir roman, savaş, ya da kültür, hareket sadece kişiye özgü olan fiziksel bir hareket belki de? Bunlar sizin gitmek isterken hiç gidememenize, ölümsüzlüğünüze sebep olabilirmi? Ya da ölümsüzlükte ölümlü müdür?
           
Kurgunun, sanat tarihinin, sosyolojinin harmanlandığı, çok keyifle okunan karakter tahlillerini içinde barındıran romanın cümle yapısı,bazı yerlerde zorlasa da cümlenin barındırdığı felsefeyi bir matematik problemi gibi çözmek gerekiyor. Zor bir roman okuması ‘’Ölümsüzlük’’. Satır atlamadan okumak gerek kitabı. ‘’Okuyucu romanımda tek bir tümceyi bile atlasa, hiçbir şey anlamayacaktır bu romandan. Oysa bütün okuyucular satırlar atlıyor’’diyen yazar MilanKundera, bugün Çek Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Brno’ da, 1929 yılının Çekoslovakya’ sın da doğdu. Edebiyat ve Estetik bölümünü yarım bırakan yazar,  eğitimini Film Akademisi bölümünde tamamladı. Tüm kitaplarında insan psikolojisinin farklı bir açmazını gözler önüne seren yazarın okurları, insana dair ne varsa onu bulacaktır Kundera’ nın romanlarında. Müzik bilimcisi olan babasından ilk müzik eğitimini aldı daha sonra şiir, oyun ve öyküler yazdı. 1967 yılında yayımladığı ilk romanı ‘’Şaka’’ , ülkesi ve dünya üzerinde o yıllarda yaşanan gelişmelere bir göndermedir.  Kitabın yayınlanmasından sonra üniversiteden ihraç edilecek, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı adındaki romanının Fransa’da yayımlanmasından sonra da Çekoslovakya vatandaşlığından çıkarılacaktır. 1981 yılında
Fransız vatandaşlığına geçen yazar yaşamını halen Paris’ te sürdürmektedir.

On altı eseri bulunan Milan Kundera’ nın bir çok romanı  7 bölümden oluşmaktadır.1988 yılında Philip Kaufman tarafından sinemaya da uyarlanan  Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği yazarın en bilinen eseridir.

‘’Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’’, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’’ ve ‘’Ölümsüzlük’’ üçlemesinin son kitabıdır Ölümsüzlük.