https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Torino’nun Santa Stefano Belbo köyünde 9 Eylül 1908 doğan Cesare Pavese, Torino Üniversitesi’nde edebiyat okur. İngiliz ve Amerikan edebiyatına duyduğu ilgiyle bitirme tezini Walt Whitman şiirleri üzerine yazar. Öğrenimini bitirdikten sonra orta öğrenimini tamamladığı eski okulu Liceo d’Azaglio’da edebiyat ve dil dersleri verir. Bu dönemde İngiliz ve Amerikan yazarları ile ilgili yazıları La Cultura dergisinde yayınlar. Daha sonra bir arkadaşının kurduğu Einaudi Yayınevi’nde çalışmaya başlayan Pavese, 1935’te anti-faşist çalışmaları nedeniyle tutuklanır, ancak 1936’da serbest bırakılır. Brancaleone Hapishanesi’ndeki bir yılından esinlenerek Carcera (Hapis) romanını kaleme alır. 1950’de Yalnız Kadınlar Arasında romanı ile İtalya’nın önemli edebiyat ödüllerinden Strega Ödülü’nü layık görülür. Edebi kariyerinin doruğunda olmasına rağmen özel hayatı karışıktır. Ödülü aldıktan sonra Torino’daki bir otel odasında bütün özel kâğıtlarını yok edip, 27 Ağustos 1950’de 21 adet uyku hapı alarak intihar eder.

Yazarın sözünü edeceğim Yaşama Uğraşı günlüğünün dışında Senin Köylerin, Tepedeki Ev, Yoldaş, Güzel Yaz, Ay ve Şenlik Ateşleri, Yalnız Kadınlar Arasında romanları; Ağustosta Tatil adlı öykü kitabı, Leuko İle Söyleşiler deneme kitabı ve Şiirler’i var. 42 yaşında öldüğüne göre oldukça verimli bir yazar diyebiliriz.

Günlük, Mesleğin Gizleri (6 Ekim ‘35 – 28 Şubat‘36) bölümüyle başlıyor… Daha sonra 10 Nisan 1936’dan başlayarak 1950 yılına kadar, yıllara göre, bölümlere ayrılmış. Pavese’nin 1950’de yazdığı en son gün olan 18 Ağustos’la son buluyor.

Eserde, yazarın günlük, edebi uğraşıları, okumalarından çıkardığı notlar, eserleri ile ilgili eleştirilere karşı geliştirdiği kişisel tavırlar, kendine özgü bir poetika  geliştirme çabaları, Shakespeare, Dostoyevski gibi edebi şahsiyetler, yaptığı geziler, günlük uğraşıları, gönül yakınlığı kurduğu kadınlar, bu kadınların ona yaşattığı derin acılar, inançların sorgulanması, baştan beri var olan ve her aşk yıkımından sonra depreşen intihar düşüncesi… yer almakta.

Cesare Pavese, günlük okundukça görülecektir, derin bir yalnızlık içindedir. Günlüğünün 1939 yılı 15 Mayısına yazdıkları şunlardır:

“En büyük mutsuzluk yalnızlıktır. Bu o kadar doğrudur ki, en eksiksiz avuntu olan din, seni hayal kırıklığına uğratmayacak bir arkadaş – Tanrı – bulmaktan başka bir şey değildir. Dua etmek bir arkadaşınla olduğun zaman yaptığın gibi, içini dökmektir. Çalışmak da dua etmek gibidir, çünkü ondan yararlanacak kişiyle ilişki kurmanı sağlar.

Öyleyse hayatın bütün sorunu şudur: Yalnızlıktan nasıl kurtulmalı, başkalarıyla nasıl ilişki kurmalı? İnsanların sürekli olarak evliliğin, babalığın, dostluğun peşinde olmalarını böyle açıklayabiliriz. Çünkü bu ilişkiler mutluluğu sağlayabilir. Ama bir başkasıyla ilişki kurmanın yalnızlıktan neden daha iyi olduğu anlaşılmaz bir şeydir. Belki de bir hayaldir bu, çünkü insan, çoğu zaman, tek başına da pekâlâ mutlu olabilir.

İnsanın arada bir oturup iki kadeh atacağı bir içki arkadaşı olması, başkalarında aradığımız şey bizde olduğu sürece hiç de kötü bir şey değildir. İşin anlaşılmayan yanı, neden kendi başımıza içip düşüncelere dalamayışımız, kendimizi neden ancak başkalarının aracılığıyla bulabilişimizdir. (Cinsel ilişki sadece bir rastlantıdır; anlık ve beklenmedik bir şey verir bize: Bu ilişkide cinselliğin sadece bir belirti, bir simge olduğu gizli ve anlaşılmaz bir şeyin parçası olarak görürüz kendimizi.)”

Cesare Pavese’nin kadınlara bakışı

Yazarın bu mutsuzluğunda kadınların payı nedir? Bu soruya değişik cevaplar alabiliriz günlükten. Ancak kadınlara karşı çok ağır ifadelerin bulunması bile Pavese’nin kadınlardan nefret ettiğini göstermez. Bence O bu konularda birçok erkek gibi başarısızdır. Bu yargıma; eğer yargıysa, gülüp geçenler olabilir. Ancak bir insanın hem sanatçı olması hem de aşkta çok başarılı olması her zaman ve zeminde pek mümkün değildir. Hem Pavese’nin bu konuda bir sürekliliği tüm içtenliğiyle istediğine inanmıyorum. (İntiharını, özellikle,  sonu iyi bitmeyen, sonu olmayan aşklarına bağlayanlar ondaki intihar düşüncesinin çok eskilere dayandığını görmezden geliyorlar belki de. Lisedeyken iki yakın arkadaşının intiharları, Pavese’yi çok derinden etkilemiştir. Daha sonra intiharına kadar bu düşünceyi Yaşama Uğraşı’nda defalarca dillendirmiş, yazmıştır.) O kadınları hem yıkıcı hem de kurtarıcı olarak görmüştür:

Bir kadın, eğer budala değilse, eninde sonunda bir insan yıkıntısı ile karşılaşır ve onu kurtarmaya çalışır. Kimi zaman da başarır bu işi. Ama bir kadın, eğer budala değilse, eninde sonunda akıllı, sağlıklı bir adam bulup onu bir yıkıntıya çevirir. Her zaman başarır bu işi.

Kadınlara karşı başarısızlığı konusunda kendini affedemez de:

Asıl başarısız insan, büyük işleri gerçekleştiremeyen değil – bunu kim başarmıştır ki- bir yuva kurmak, bir dostluğu, bir kadınla mutlu bir ilişkiyi sürdürmek, ekmek parasını kazanmak gibi küçük şeylerde başarısızlık gösteren insandır. Başarısızlığın en acısı budur.

Ancak yine aynı Pavese şunu da söyler: “İnsan nasıl ölümü düşünmeyebiliyorsa, kadınları da düşünmeden edebilir.”

Bu sizce nasıl bir çelişkidir?

Yazarda gördüğümüz bir başka saplantı da her mutluluktan işkillenmesi, bundan sonra muhakkak bir acının geleceğine dair evhamıdır:

Toprağa, sulara vuran pırıl pırıl güneşiyle Roma’yı hatırlatan ılık bir sabah. Şimdiye kadar hiç böyle bir yıl başlangıcı görmedim. Önümüzde korkunç bir yıl mı var acaba?
İntihar konusunda “Herkesin intihar etmek için iyi bir nedeni vardır.”  diyen yazarın, bu nedeni aramak için hiç de zorlanmadığını görüyoruz, o kendisini bu konuda çok kararlı bulmasa da :”Ne zaman bir güçlükle ya da acıyla karşılaşsam, hep intiharı düşünmeye yargılı olduğumu biliyorum. Beni korkutan da bu: temel ilkem intihar, gerçekleştiremediğim, hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim, ama düşüncesi duyarlığımı okşayan intihar.”

Cesare Pavese, 1938’in 23 Mart’ında günlüğüne şöyle yazacaktır:
Kendini öldürme konusunda haklı bir gerekçesi olmayan yoktur.Yirmi beş yaşında, gücün kuvvetin yerindeyken yapamadığın bir şeyi, şimdi otuz yaşında başarısızlıklar içinde bir insan olarak nasıl yapabilirsin? Aşk ancak hayranlıktan doğabilirken, birinin seni acıdığı için sevmesini sağlamak, gerçekten acıklı bir düşünce. Açıkça belli: (Bir iş edinerek, olağan bir hayat yaşayarak) dünyada kendine bir yer sağlamayı hiçbir zaman başaramayacaksın.

Yukarıda sözünü ettiğin ya da bildiğin başka bir eksikliğin yüzünden bir kadının sevgisini (ya da bir erkeğin dostluğunu) hiçbir zaman kazanamayacaksın. Hiçbir zaman kendini öldürme yürekliliğini gösteremeyeceksin. Şimdiye kadar kaç kere bunu düşündüğünü hatırla. Zamanla insanlar ve şartlar değişir. Cesare Pavese de intihar konusundaki, kendi deyimiyle, “yürekliliği” ve kararlılığını günlüğüne 1950’nin 18 Ağustosu‘nda “Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım.” diye yazmış. Fikrine bir fukara sümüğü gibi yapışıp kalan intihar, O’nu, Torino’da, bir penceresi Felice Alanına bakan Roma Oteli’nin 305 numaralı odasında 27 Ağustos 1950’de bu dünyadan alıp götürmüştür. Mutlak ve adil olan ölüm geldi ve gözlerine mi baktı bilmiyorum, ama yazımı Cesare Pavese’nin (Cevat Çapan çevirisiyle)  “Ölüm Gelecek ve Senin Gözlerine Bakacak” şiiriyle bitiriyorum:

Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak 

sabahtan akşama dek, uykusuz,

sağır, eski bir pişmanlık

ya da anlamsız bir ayıp gibi

ardını bırakmayan bu ölüm.

Bir boş söz, bir kesik çığlık,

bir sessizlik olacak gözlerin:

Böyle görünür her sabah

yalnız senin üzerinde

kıvrımlar yansıtırken aynada.

Hangi gün, ey sevgili umut,

bizler de öğreneceğiz senin

yaşam olduğunu, hiçlik olduğdunu.

Herkese bir bakışı var ölümün.

Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak

Bir ayıba son verir gibi olacak,

belirmesini görür gibi

aynada ölü bir yüzün,

dinler gibi dudakları kapalı bir ağzı.

O derin  burgaca  ineceğiz  sessizce.