https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

David L. Breton ‘Yüz Üzerine’de çok yönlü yaklaşımlarla yüzün antropolojisine dalıyor; mitoloji ve duygu hazinemizi saklayan ve maskelediği kadar açığa vuran bu parçamızın varoluşun anlam kazanmasındaki kritik değeri tartışmaya açıyor.
Yeryüzünde milyarlarca insan yaşıyor. Dışarıdan birbirlerine benzeseler de yanlarına yaklaşıp yüzlerine baktıkça ne kadar farklı olduklarını görüyoruz. Her yüz ait olduğu her bedene asıl karakterini veriyor. David L. Breton ‘Yüz Üzerine’de çok yönlü yaklaşımlarla yüzün antropolojisine dalıyor, ‘mitoloji ve duygu hazinemizi saklayan’ ve ‘maskelediği kadar açığa vuran’ bu parçamızın ‘varoluşun anlam kazanmasındaki’ kritik değeri tartışmaya açıyor. ‘Bir simge konusu’ olan yüzün hem ‘en insanca yer’ hem de ‘kutsallık duygusunun başlangıç’ noktası olmasının sebeplerini araştırıyor.
İşin içine kutsallık girince dini kaynaklara eğilen yazar, ikona kavramının doğuşu başta olmak üzere Hıristiyan dünyasındaki yüz algısının köklerine iniyor. Ne zaman ki ‘yüz suretin içinden yüreğin gözleriyle algılanmaya başlıyor’ böylelikle de insan ile madde arasındaki karanlık çizgi aydınlanmış oluyor. İslam kültüründe de ‘hurufi’ çizimler belki tam da bu çizgiye oturur ve suretin şekli, varlığı hapsolduğu biçimden sıyırıp insan ruhuna hitap etmeye başlar.

Orçun Türkay’ın yetkin çevirisi eşliğinde Breton’un konuyu dokuz anabaşlıkta ele aldığını görüyoruz. Her bir başlık kendi içinde altbaşlıklara da bölünüyor. Bu yaklaşımlar meseleye tarihsel, kültürel, dini ve felsefi derinlik katarken aynı zamanda güncel bir fenomene de dönüştürüyor. Böylece okur, kendi yüzünden hareketle topluma doğru pratik ve teorik değerlendirmeler yapma fırsatı yakalıyor. Özellikle yüzün tekil değil aynı zamanda toplumsal bir gösterge olduğunun altını çiziyor Breton. Ona göre “kişi yüz çizgilerinde yalnız değildir, başkalarının yüzleri de açıkça oradadır”.
Her ne kadar yüz, suret icat edilmiş bir kavram sayılsa da “yüz bireyi içerir, birey de yüzün tekilliğini”. O insanın üzerinde tesadüfen ortaya çıkmış doğal bir bölge sayılamaz. Geçirdiği tarihsel algılanma süreçleri onun etkileyiciliği yanında simgesel kapasitesi ile ilgilidir. Figür olması, maskenin doğuşu, makyaj, estetik, fizyonomi kitaplarının yazılması, fizyognominin doğuşu hep bu
sebeptendir.
Modern dünyada ‘toplumsal biçimlemeler’ yüz yüze karşılıklı görüşmenin önemini artırırken profesyonellik dediğimiz iki yüzlü bir olgunun da doğmasına yol açmaktadır. Godard son filmlerinden birisinde insanların göz temasını ortadan kaldırmak için parayı icat ettiklerini söyler. Yüz ve onun anahtarı göz, böylelikle insanın insanla iletişiminin merkezi olmaktan çıkmakta ve araya maddi semboller girmektedir. Tıpkı sosyal medyada boy gösteren yüzler gibi… Kısacası yüzü düşünmek ve onu okumak hep insanı okumak ve ondan hiç vazgeçmemek anlamına gelir.