https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Ortadoğu… İç çatışmaların bol bol yaşandığı, ulus devlet bilincinin emperyalist oyunlarla bölündüğü yarımada.

Mısır`sa kökleri 7000 yıla dayanan antik çağın en büyük uygarlığının bekçisi. Nice devrimlere, darbelere şahit olmuş ortadoğu’nun çiçeği.

Bir ülkeyi tanımak isterseniz onu en iyi edebiyatçılarından tanırsınız zannımca tarihçilerinden değil. 
İşte onun içinden çıkan, kaleminden ülkede yaşanan siyasi olayları bir sosyolog gibi derinlemesine anlatan Necib Mahfuz`un “Karnak Kafe”sidir bahsi geçecek roman. Ve okurken de fark edebileceğiniz gibi darbelere hiç de yabancı olmayan iki kardeş ülkenin çocukları olarak birbirimizi daha iyi anlayabileceğimiz bir roman yazmış Necib Mahfuz.
Necib Mahfuz` a gelirse: Kahire`nin eski Cemaliye mahallesinde tüccar bir ailenin çocuğu olarak doğan Mahfuz Nobel ödüllü ilk Arap yazardır. Felsefe eğitimi almış olduğu Kahire Üniversitesindeyken aynı zamanda yazmaya başlar. Kurgusal yapıdaki ustalığı onu modern arap romanının kurucu mevkisine taşır.

Roman; “Karnak Kafe” denilen mekan ile açılır. “Karnak Kafe” ülkeyi anlatan kurgusal bir mekandır. Kafeye gelen kişiler üzerinden adeta ülkenin bir kopyası çıkarılır.

Anlatıcı-yazar kafeyi önce çok sevimli bularak içeri girer. Kasada oturan kadın, anlatıcının çok dikkatini çeker. Biraz daha inceledikçe onun eskiden ünlü bir dansöz olduğunu hatırlar. Bu güzel çekici orta yaşlı kadının adı Kurunfula`dır. Çalışan garsonlardan biri eskiden onun uğruna kamudaki görevinden yolsuzluk yaparak ayrılmış;
Kurunfula`da ondaki çaresizliği görüp yanına garson olarak almıştır. Kafenin sabit müşterileri vardır.
Bir yanda başını, Kurunufula` ya aşık yaşlı çapkın Zeyn-el Abidin – Abdullah`ın çektiği yaşlılar grubu, diğer yanda kendilerine “Devrimin Çocukları” diyen Üniversiteli gençler.
İşte burada kurgu, ülke tarihinden Mısırlıların 1952 devrimi olarak nitelendirdiği “Hür Subaylar Hareketi” olarak bilinen, başını Nasır`ın çektiği harekete değinir.
Gençler kendilerini bu devrimin yılmaz bekçileri olarak tayin etmişlerdir. Nasır; Arap milliyetçiliği ve Nasırcılık (arap sosyalizmi) olarak adlandırılan bu dönem 1967 Haziran savaşına kadar (Mısır- Ürdün, Suriyenin İsrail ile savaşması) sürer.
Kitapta bu dönem metinin zamanını belirler.
Bu gençler sevgili olan İsmail el-şeyh ile Zeynep ve tıp öğrencisi olan Hilmi Hamada`dan oluşur. Hilmi, aynı zamanda Kurunfula ile de aşk yaşar.

Anlatıcı-yazar; roman boyu gençlerin ilişkilerini de gözler .
Hilmi`nin gerçekten Kurunfula` dan mı Zeynep`ten mi hoşlandığını çözmeye çalışır.
Yine birgün kafeye gittiğinde Kurunfula`nın gözü yaşlı, gençler ise ortada yoktur. Haftalar geçer, herkes gençlere ne olduğunu merak eder.
En sonunda bir gün gençler tekrar kafeye gelir. Herkes çok sevinir. Fakat gençler çok sessiz, çok yorgun ve çok mağrurlardır. Eski neşeleri ve renkleri kaybolmuştur. Tüm kafe onlara ne olduğunu sormaya çekinir.
Ama kafedeki hayat normale döner herkes bir süre sonra neşesini bulur.
Bir süre sonra gençler yine kaybolur. Ama bu sürenin sonunda sadece sevgili olan gençler kafeye dönecek, genç tıp öğrencisi ise sorguda öldürülecektir.
Peki ya kendilerine “devrimin çocukları “diyen bu gençler nasıl olur da devrimin bekçilerinin elinde sorgulanmışlardır. 
Bundan sonrasında anlatıcı-yazar iki sevgiliyi ayrı ayrı sorgulayarak başlarına ne geldiğini anlamaya çalışır.
Kafeye gelenler ise bu yaşananları farklı farklı değerlendirmeye başlar. Onlar geçmişe dönmeye karar verir.

Yaşlılardan biri şöyle der: “Geçmişteki o şanlı günleri, mücadele, meydan okuma ve fedakarlık dolu günleri kim unutabilir ki?(syf 35)

“Geçmişi zorla canlandırmak için birbirleriyle yarıştılar, şimdiki zamanı unutmak için” der diğer bir yaşlı adam(syf 36)

Gençler ise, geleceğin riskli ve toplumun temel dinamiklerinin değiştiğini düşünüyorlardır.(syf 36)
İşte burada yazar Mısır`da yaşanan siyasi olayların gölgesinde değişen ilişkileri de okurun gözüne sokar. İsmail`in ve özellikle Zeynep`in başına gelenlerden yaşananların ağırlığı, genç insanların kişiliksizleştirilmesi ve ülkesine inanan gençlerin ne hale getirildiği en açık şekilde aktarılır.

Ve tam da burada 80 öncesinde yaşanan politik olayların eşliğinde acıların aslında halkların nezdinde ortaklaştığı görülür. Egemen güçlerin, kendini ifade ettiklerianda en ufak bir muhalif sesetahammülsüzlüklerini yazar, paralelkurgu ile okura ulaştırır.

Eski benliklerini, kimliklerini, özsaygılarını yitiren gençler romanın sonunda birer hastaya dönüşmüştür.

Roman başkişilerinden Zeynep şöyle söyler: ”Herkese ne oldu böyle? Sanki sapkınlardan oluşan bir ulus haline geldik?” (syf 72)

Yazar; iki genç üzerinden Mısır toplumunun süreç içinde yaşadığı dejenerasyonu en sert dille en sert dille eleştirirken bir kez daha bize aydın sorumluluğunu hatırlatır.
Tarihsel arka plan ile romanı kurgulayan Necib Mahfuz bize orta doğunun kalbinin neler yaşadığını roman kahramanı üzerinden gösterir. 

Yaşananlara karşı hala halkının umutlu olduğunu ise romanın sonuna eklediği sürpriz bir karakterin ağzından dile getirir: “ –Belki hayat senin ve senin kuşağın için daha iyi olacak dedim Münir Ahmet`e dönerek.
Şöyle dedi bana: “- Ben kendim olmak istiyorum ne fazlası ne eksiği”.

Kitap İnceleme: Nüket CEYLAN
Yazar: Necib MAHFUZ
Çevirmen: Leyla Tonguç BASMACI
Turkuaz yayınları 87 syf.