https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

12 Nisan 1980 yılında doğan Jehan Barbur, 18 yaşına kadar İskenderun’da yaşamıştır. 1998-2002 tarihleri arasında okuduğu Ankara Bilkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuştur. Beş solo albümü bulunan ve şarkıları bugüne kadar birçok dizi, sinema filmi ve tiyatro oyununda kullanılan Jehan Barbur, edebiyat alanında da çalışmalarını sürdürüyor. Edebiyat dergilerine yazılar yazarak başlamış olan Jehan Barbur, kısa öykü, şiir ve fotoğraflara yazılmış yazılarından oluşan ilk kitabı 2013 yılında raflardaki yerini almıştı.
 
“Çatıdaki Çimenler ’’

Derinden sarsıcı cümleleri ile Jehan ‘’ “Her hikaye’nin bir emanetçiye ihtiyacı vardır.” diyerek Hikayelerini okuyucuya emanet ediyor.  Köhne aşkları, yitirilen hayatları, aynı zamanda güzel anları, kısa sarsıcı Hikayeler ardından için de kaybolacağınız dizeler yer alıyor, en güzeli de hikayelerin resimleri ya da resim hikayeleri…

“Bazen içindekini sadece bir başkasına anlatabilirsin; sadece bir başkasına.”
Hissettiklerimiz ağızdan çıkınca, tortuları kalıyor elimizde. Hislerin ölüleri gibi duruyor sözler, asılı bir yerlere. Büyüdüm ben de ve utandım tekil büyüdüğüme. Çekmecelere yazdım, dolap raflarına. Evlerim değişti, sevdiklerim, sevmediklerim; dile geldim dost sohbetlerinde. Yine yetmedi, kendime yazdım. Eski usul bir güncenin ifşasıdır bu, mahremimdir. Akıl düşümü, ruh üşümesi, gönül çarpıntısıdır. En nihayetinde matbu bir hayata girizgâhımdır; yazmaya başlamama sebebe ithafımdır ve tüm anlatamadıklarıma. Olduğum değil, hasretini duyduğumdur.

“Muhallebi kokuyordu kadın, adamsa kesif tarçın. Adam serpiliverdi kadının üzerine ve yine bozuldu her şey”

“Yanlış dedikleri şeyi doğrulamak için her sabah bir saat daha geç uyanıyorum, geç doğrularak, geç yatarak. Doğrular bir yatakta eğrilsin diye” 
2016’da ise kendi yaptığı röportajlardan oluşan “Baba Öyküler” adlı kitapları yayımlanan sanatçı, Ali Nesin`den Fazıl Say`a, Sevinç Erbulak`tan Serra Yılmaz`a, Barbaros Şansal`dan Fırat Tanış`a “Baba Öyküleri”ni anlatmayı kabul etmiş yirmi güzel insan var bu kitapta. Jehan Barbur`un yürek sesiyle, susamadıkları, şaşırtıcı, coşkun, derin sohbetler ediyorlar. Kimi babasına sevdalı, kimi küskün, kimi yaralı. Kimi özlüyor, kimi unutmak istiyor… Onlar anlattıkça, yalnızlığımız azalıyor. Jehan Barbur sordukça, kendi öykülerimiz dile geliyor.

ALİ NESİN: “SEVİYORDUK BİRBİRİMİZİ, KÜS KALAMIYORDUK.”

Bir gün çok kızdım babama. Odadan koridora çıktım, önden yürüyordum, karar vermiştim; konuşmayacağım. Ama böyle bir karar vermek için çok cesur olmak gerekirdi; babamla konuşmamak söz konusu bile olamazdı. Yine de konuşmama kararı almıştım. Babam da anladı küstüğümü.  “Ali” dedi, cevap vermedim. Öyle bir terbiyesizlikti ki babam “Ali” dediğinde cevap vermemek, öte yandan bende açtığı yaranın da farkındaydım. Koridorda yürümeye devam ettim, yine “Ali” diye seslendi. Cevap alamayınca koştu, elini attı omzuma, öylece barıştık. Seviyorduk birbirimizi, küs kalamıyorduk.

SEVİNÇ ERBULAK: “BİR DAHA HİÇ BABAMLA PAPATYA TOPLADIĞIMIZ GÜNKÜ KADAR MUTLU OLMADIM.”

Bir gün babamla çok önemli bir davete, şıkır şıkır süslenmiş gidiyorduk. Boğaz Köprüsü’nün sağ tarafında papatyalar çıkmıştı. “Ah papatyalar” dedim. “Toplayalım” dedi babam. Çorap morap yırtarak ve hiç umursamayarak topladı onları. Üzerindeki kıyafetinde lekeler bıraktı çiçekler. Babam bir sürü fotoğrafımı çekmişti. Öyle bir papatya tarlası ki ben görünmüyorum bile. Ancak Ferzan (Özpetek) çekebilir bu sahneyi. Bir daha hiç o kadar mutlu olmadım hayatımda.

ECE TEMELKURAN: “BANA ZARAR VERECEK BİRİNİN KARŞISINA DİKİLDİĞİNİ GÖRMEK İSTERDİM.”

Bir tek şey isterdim. Amerikan filmlerinde olur ya şöyle sahneler; “O benim kızım, onu mutsuz edersen seni mahvederim,” Bana böyle bir duygu yaşatmasını isterdim. Bana zarar verecek birinin karşısına dikildiğini görmek isterdim. Bunu yapmasına bile gerek yoktu aslında. Böyle bir şey söyleyebilmesini isterdim. O güvenlik duygusunu tadabilmek…  Çünkü benim hiçbir zaman özgüven sorunum olmadı ama hep bir güvenlik sorunum oldu.

BÜLENT ORTAÇGİL: “AKŞAM YEMEKLERİNİ MUTLAKA BİRLİKTE YERDİK.”

Babam bize geçirdiği zor günleri anlatmak yerine sadece şunu dayattı: Akşam yemeklerini hep beraber yemek. Bir arada olmaya gayret ederdik, evde olamayacaksak da mutlaka haber verirdik. (…) O sofrada babam içki içer, aklından geçen birçok şeyi özellikle o sofrada bizlerle paylaşırdı.
Jehan Babur kitabın girişinde diyor ki; “Bana anlattıkları hiçbir şeye ihanet etmeden, onların gerçek seslerinin önüne geçmemeye gayret ederek yazdım Baba Öyküler’i. İçlerinde bir yerde, ara ara kendi öykümle de göz göze gelerek.” 
Baba Öyküler’in hikâyelerinde dolaşacak her okur da içlerinde bir yerde kendi öyküleri ile göz göze gelecek.

Son kitabı “Sevmediğim Atlaslar” İnkılâp Kitabevi etiketiyle raflardaki yerini 2017’ de aldı. Jehan Barbur’un o büyülü, şiirsel sesini sayfaları çevirirken duyuyoruz Ruhunuza katre, katre taze hisler katan dizeler. Kelimelerin o müthiş gücü bedeninizi sarıyor. 


Günlerden sebat!
Çünkü illâ ki
Bir kuşluk vakti
İyiliğimiz beraat edecek
Haber et çocuklara; çıksınlar

Bildiğin kadarım, olduğum kadar değil
Gördüğünüm, gösteremediğim değil 
Okuduğunda beni, ne anlıyorsan, oyum
Anlatıyorsam, aynı dertten
Aynıyız
O sebepten

Ne olur yani gelincikler dolaşsa damlarında şehrin
Ve gelmiş olsalar buraya, hayvan yemi yüklü bir kamyonun sırtında
Sadece böyle şeyler olsa
Ve gazeteler yazsa:
“Üç çiçek açtı karayolunda
Arabalar feragat etti yoldaki ilk şeritten
On iki kişi birbirini sevdi dün
Sayılamadı sayıları bugün
Sur içinde ele ele dolaşan yüz yirmi sekiz kişiydi
Mısır Çarşısı’ndaki böreklik peynir sırası, tam da şimdi bitti”

Bir aidiyetin yok senin 
Boyun kadar uzanır, kolun kadar sarılırsın 
Kalp, gönül, sine… 
Bunlar geçici ve inanırsın 
En güzel şarkının sakar yerinde
Sakatlanır, yarılırsın

Zeynep Eşin

Kaynak: Baba Öyküler alıntıları hürriyet.