https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Elâ, tahtaların gıcırtısından Rahmi’nin de henüz uyumadığını anladı. Kapıyı açtı yavaşça… Mutfağın ışığını açınca Rahmi’yi gördü. “Uyuyamadım” “Ben de uyuyamadım” diye kekeledi Elâ. Süt ısıtayım en iyisi. Uyku getirir. Ellerinin titremesini belli etmemeye çalışarak sütü ısıttı genç kız… Sütünü bile yudumlamadan konuşuyordu. Rahmi de sütü özellikle içmiyordu. Bitsin istemiyorlardı. Bir bardak süte ne kadar zaman sığdırabilirlerse.”

 

Elâ ve Rahmi, iki genç ve güzel insan, ailelerince hazırlanmış bir görücü tuzağının kurbanları olduklarından habersiz, bir tren kompartımanında tanışırlar. Orada gönüllerine düşen kıvılcım, kızın ailesinin evinde tekrar karşılaşınca iyice alevlenir. El ayak çekilince mutfakta buluşup yavaşça yudumladıkları ılık süt ve o bardaklara sığdırılan zamanda anlatılanlar…Bardaklarındaki süt kadar lezzetli, beyaz, masum ve yarım kalan sevdanın yürekleri tutuşturduğu o gece; Ela’nın yalnız, mutsuz hissettiği anlarında ısıttığı sütle birlikte yıllar, yıllar boyunca yeniden yaşanacaktır. Büyük aşkın ardından gelen trajik ayrılık, ona çocukluğundan beri aşık olan Şinasi’nin tesellisi ve bir hayaletin gölgesinde kurulan yuva. Konu ilk bakışta klasik bir aşk üçgeni gibi görünse de genç yazar Seda Belkıs’ın bu ilk romanında karakterlerin duyguları ve psikolojik durumları ön plana çıkmaktadır. Rahmi, Şinasi ve Elâ; olay örgüsü bu üç kahramanın her birinin gözünden sırayla anlatılmaktadır. Anlatım biçimi, dilin temiz, sade, akıcı ve sağlam yapısı eseri özgün kılmaktadır.

 

Yaşanmamış hayallerini gölgeleriyle yaşayanlar” Yazar bölümlere sayı ya da başlık ismi vermek yerine her bölüme bir kahramanın adını vermiş, ancak anlamlı bir epigrafla bölümün içeriğini hissettirmiş. Romanın bir diğer karakteristiği olan aforizma tadında şiirsel ancak abartısız cümlelerden oluşan epigraflardan biri de yazımızın başlığı olarak alıntılanmıştır. Yazar konuyu işlerken kasıtlı olarak mekân, sokak, şehir isimleri vermemiş, ayrıntılı betimlemelerden kaçınarak daha ziyade karakterlerin içsel duygularına yer vermiş. Bu anlamda Süt’ü bir psikolojik roman olarak tanımlayabiliriz.

 

Karakterlerin isimleri bilinçli seçilip seçilmediğini bilmemekle birlikte, hepsinin de ismiyle müsemma olduğunu söyleyebiliriz. Şinasi ismi yazıcı, yazıyla ilgili anlamına gelmektedir. Gölgesiyle savaştığı Rahmi’nin yazdığı mektupları tek tek kopyalayan, yıllarca inceleyen Şinasi her satırı ezberinde taşır ve giderek ikinci bir benlik geliştirir. Rahmi ismi gibi şefkatli, anlayışlı, koruyan kollayandır. Yokluğu öksüz bırakır. Elâ ise rengine karar verememiş bir göz gibi karmaşık ve alacalı bir ruh haline sahiptir. Aşkının saflığıyla ihanet şüphesi sarkacında, sevgilisini unutmamakla kocasına hak ettiği ilgiyi göstermek arasında gidip gelerek geçirir yıllarını. Roman Elâ’nın hakikati anlaması ve rengini bulmasıyla son bulmaktadır. Romanda ağırlıklı olarak aşkına kavuştuğu halde yalnız kalan, yıllarca kendini üçüncü bir kişi, bir fazlalık gibi hisseden, ancak her şeye rağmen çekip gidemeyen Şinasi ile empati yapıyoruz. Çaresizlik, sıkışmışlık, arada kalmışlık duygusunu derinden hissediyoruz.

 

Seda Belkıs edebiyat dünyasında adını ilk kez Süt isimli romanıyla duyurdu. Anlatımının duru, sade ve akıcı olmasının yanında, kurguda merak uyandıran gizemlerle, ters köşelerle, okuyucunun ilgisini sonuna kadar yüksek tutmayı başaran, bir solukta okunan bu eseri, bize gelecek yıllarda da keyifle okunacak kitapların müjdesini veriyor.