Uzun koridorlarla birbirine tutunan, basık tavanın altında yürürken aklına okuduğu yatılı okul geldi. Arada bir mekânların havasını birbirine benzetirdi.
Müstakil mutlulukların çatı katı yalnızlığını yaşadığım bir geceden yazıyorum. İç sesim, kalemim ve kalbimi aynı hizaya denk getirebilirsem anlatacağım tam ortasından yırttığım kağıda.
Yaşamlar arasında kurulan bağlar birbirine kenetlenmiş binlerce göz yaşından oluşmakla beraber varlığını kanıtlamakta uzun süreçlerde ortaya dökülebilir. Bir insan ömrü bile ortalama 60 yıl.
Dünyada bazı şeylerin tekrarı mümkündür. Örneğin bir filmi tekrar tekrar izlersiniz ya da müziği tekrar tekrar dinlersiniz, bir sınava defalarca katılabilirsiniz.
Şimdi ben aklımdaysam aklımdaysan
içimde de sen varsan,
sevişiriz birkaç kez alelacele,
ışıkları da kapatsam,
utanmayız ki bir kere.
“Kalk, kalk” diyordu biri, duyuyordum. Sol yanağım yanıyordu. Adamın vurduğu yanağımdı bu. Kolumdan tuttu kaldırdı. Gücün doğruldum. Beş altı kişi durmuş, bana bakıyorlardı. Bir de çocuk vardı.
Dışarısı çok kalabalık galiba. İnsanlar neden bu kadar yüksek sesle konuşuyorlar? Ne söylediklerini anlayamıyorum. Bir uğultu var. Kutlama mı yapıyorlar? Derin hıçkırmalar duydum.
Sensiz yoksulluğumuz soysuz,
hadsiz hudutsuz durgun dünya,
sözlerimizde esenlik yok.
Bir gün kapımız çalınsa. Elinde fincanıyla gelen bir martı olsa ve bir fincan hayal istese ne yapardık? Martının kapıyı çalmasına mı şaşırırdık, yoksa bir fincan hayal istemesine mi?
İnsanlarla sevgi bağı kurmayı, güzelliklerle dolu anlamlı dakikalar yaşamayı, birlikte beslenen duyguları paylaşmayı, nice yıllar içimizde bütünleşen gönüllerin birleşmesi halini, sevmeyi.