https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

12. Mart ve 68 kuşağı romanları edebiyatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Dönemde yaşanan gerçek olaylardan esinlenen ve genellikle yaşananları gerçekçi bir biçimde aktaran edebiyat eserlerini derledik, işte tarihe not bırakan on yazar.

1-Melih Cevdet Anday | (1970)

Sadece Türk toplumunun değil, bütün toplumların korkularım ve bekleyişini anlatan Melih Cevdet Anday, Gizli Emir’de “umudu” kaleme alır. Bekleyişin umutla başlayıp umutsuzluğa gidişinin oldukça ince bir ironiyle anlatıldığı roman, Salâh Birsel’in dediği gibi ” Gizli Emir
Türkçenin en güçlü romanlarından biri”dir.

Zamanın ötesinden, zamansız ve mekansız olaylar, korkular, umutlar, bekleyişler…
Her şeyin insan için olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Gizli Emir, kurtuluşu kendi içinde aramak yerine başkalarında arayanlara da çok şey anlatıyor.

Kaçtır söylüyorum sana oğlum, saymıyor musun beni? Bak, senin hükmün önündeki sanduğa geçer, belediyeye karışamam. Karıcık günler bugünler, emir gelecekmiş diyorlar. Emir gelirse ne yapacağız o zaman? Emir gelirse ne sanduğun kalır, ne bir şeyin. Anladın mı oğlum?
 
2-Oğuz Atay |Tutunamayanlar (1971)

Ülkemizin en değerli yazarlarından biri olan Oğuz Atay’ın yazıldığı dönemde büyük tartışma konusu olmuş eseri Tutunamayanlar, 1972 yılında yayımlanmıştır. Eser, bilinç-akışı tekniğiyle döneme damgasını vurarak Türk Edebiyatı’nda yeni bir çağı başlatmıştır. Pek çok eleştirmen, Tutunamayanlar’ı Türk Dili’nde yazılmış en iyi eser olarak değerlendirmektedir.
Tutunamayanlar Oğuz Atay ismiyle özdeşleşmiş bir roman olarak, büyük yazarımızın hayatından izler taşımasıyla da kısmen otobiyografik bir eser olarak da değerlendirilebilir. Roman, son derece üst düzey diliyle çevirisi en zor romanlar arasında yer alır. Tutunamayanlar, sadece birkaç dile çevrilebilmiştir. “Het leven in stukken” adı altında Flemenkçeye (Hollanda Dili) çevrilen eser, eserin Hollandalı çevirmenine ödül kazandırmıştır.
Tutunamayanlar konusu itibariyle intihar eden arkadaşının geçmişini araştıran Turgut Özben’in, söz konusu arkadaşı Selim Işık’ın modern hayata neden “Tutunamadığı”nı öğrenme çabasını anlatmaktadır. Romanda Turgut’un karşılaştığı her kişi Selim Işık’ı tanıyan kişilerdir ve her biri Turgut’a Selim’in farklı yönlerini aktarmaktadır.
İletişim Yayınları’nın en prestijli kitaplarından biri olan Tutunamayanlar, ülkemizde olduğu kadar Dünya çapında da merak konusu olan eserlerden biridir.
Her yıl çok satan kitaplar arasında yer alan Eser, TRT Roman Ödülü’ne sahiptir.
 
3-Çetin Altan | Büyük Gözaltı (1973)

“İsterdim ki, Türk yazarlarının bir tefrika halinde kuşaktan kuşağa uzayıp giden kahırlı öyküsüne çoktan bir ‘son’ sözcüğü yazılmış olsun. Ama bunu yazmak için bütün ömürlerini gerçek bir özgürlüğün savaşına adamış olan kalemler şimdiye dek ‘Devamı var’ı silemeden ayrıldılar dünyadan.”

88 yıllık yaşamında edebiyatın her alanında kaleme aldığı eserlerle silinmez bir iz bırakan usta yazar Çetin Altan’ın yaşamından derin izler taşıyan romanı Büyük Gözaltı, 1973’te Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmış ve birçok dile çevrilmiştir. Bir Fransız eleştirmene göre, “Kişisel bir serüvenin ötesinde, her çeşit baskıya özel bir eğilimi olan bir toplumun öyküsüdür. Türk toplumunun bunalımını saptayıp aktaran, toplumsal yönlerinin zenginliği ve roman mimarisinin sağlamlığı ile dikkat çeken bir eserdir bu.”

12 Mart sonrasında yayımlanan ilk 12 Mart romanı olma özelliği taşıyan Büyük Gözaltı, toplumdaki sindirilmişlik ve korkuyu derinlemesine işlemektedir
 
4-Erdal Öz | Yaralısın (1974)

İyi bir romanın yaşamdan daha gerçek olabileceğini, Erdal Öz’ün romanını okuduktan sonra bir daha anladım… Ve insan bu romanı okurken insanlığından, yaşamından, konuşmaktan, görmekten, soluk almaktan utanıyor. Bu romanı okuduktan sonra, savaşça savaşa eyvallah, ölümse ölüme eyvallah, ama işkenceye!.. Bu roman direnen adamın destanıdır. Kendi bedeninin güçsüzlüğünü yenen, aşağılanmayı yenen, hastalıklarını yenen, gücün bile üstünde bir gücün destanıdır bu roman… Bir şey daha söylemeliyim bu roman için: Anlatılan ne kadar gerçekse ya da gerçekten daha gerçek duygusunu veriyorsa, dil de o kadar güzel olur. Gerçeğin dili güzel oluyor. Erdal’ın dibe çökmüş, mayalanmış ustalığı burada… Yaralısın, romanımızın unutulmazları arasına girecektir.
YAŞAR KEMAL

5-Sevgi Soysal | Yenişehir’de Bir Öğle Vakti (1974)

Sevgi Soysal, 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde, çok boyutlu bir toplumsal kesiti sanki hiç zorlanmadan edebiyata aktarmış gibidir. Gözlemlediği alabildiğine gerçek insan portrelerini, birbirinden kopukmuş gibi duran hayatlarından alıp, zekice bir kurguyla buluşturur.
Sevgi Soysal, 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde, çok boyutlu bir toplumsal kesiti sanki hiç zorlanmadan edebiyata aktarmış gibidir. Gözlemlediği alabildiğine gerçek insan portrelerini, birbirinden kopukmuş gibi duran hayatlarından alıp, zekice bir kurguyla buluşturur. Bu çerçevenin içine de, Ali, Doğan ve Olcay’dan oluşan bir üçgen kurar; o dönemin sorularını, abi-kardeş, arkadaş ve sevgililik ilişkileri üzerinden yansıtır. Ve ortaya, insanın “sol” tarafını sağlam kılan bir roman çıkar.

6-Füruzan | 47’liler (1974)

47’liler Füruzan‘ın ilk romanıdır. 1974 yılında yayınlanan roman, 1975 yılında Türk Dil Kurumu roman ödülünü almıştır.[1] 1968 öğrenci hareketlerini ve 12 Mart dönemini konu alır. Adını, çoğu 1947 doğumlu olan gençlerin doğum yılından alır.
Romanın ana karakteri Emine, üniversitede okurken 1968 dönemi öğrenci hareketlerine katılmış, 12 Mart muhtırasını takiben yapılan tutuklamalar sırasında içeri alınmış ve işkence görmüştür. Hikâye karakterin serbest kalmasından sonra geçmişini hatırlaması ve anılarıyla hayatını anlamlandırmaya çalışmasını içerir. Emine’nin anıları Erzurum‘da geçirdiği çocukluk yıllarının, Cumhuriyet‘in ilk öğretmen nesillerinden olan anne ve babasının sorunlu idealizminin, eve yardım için gelen Anadolu‘lu halkın, üniversite için İstanbul‘a gelmesinin, burada tanıştığı öğrenci arkadaşlarının ve kendi dönemindeki solcu gençliğin etkinliklerinin bir portresini çizer. Bu portre sürekli olarak karakterin hapiste gördüğü işkencenin oldukça detaylı anlatımlarıyla kesilir. Roman Emine’nin özgür ve işkencesiz bir hayata yeniden alışıp dışardaki hayata katılacağı mesajıyla biter.
 
7-Oktay Rıfat| Bir Kadının Penceresinden (1976)

Türk şiirinde büyük kanallar açan Oktay Rifat’ın 1976 yılında yayımlanan ilk romanı Bir Kadının Penceresinden, 1975 Türkiye’sinde istanbul’un aydınlar çevresinde geçen, üç çocuk annesi, evli bir genç kadınla genç ve evli bir devrimcinin yasak aşk hikâyesine odaklanıyor.

Bir sıkıntı vardı içinde Filiz’in. Çözülmeyen düğümün, çıkmayan çivinin, dönmeyen vidanın, yerli yerine oturmayan kapağın verdiği daralmaya benzer bir sıkıntı. Anlamadığı, anlayamadığı bir şeyler dönüyordu. Kirli işlerin kokusu, istanbul’un havasında yerel esintilere karışarak, ağır ve sinsi, mahalle aralarına dek yayılıyor, sıva deliklerinden, aralıklardan, eşiklerden odalara, mutfaklara, eşyaya, gündelik yaşama siniyordu. Anlayamıyordu Filiz ama kokuyu alıyordu. Olmuş bir kan çıbanından geliyordu sanki koku. Gazeteler çalan çırpanların, devlet hazinesini soyanların, komandoların, şeriatçıların, öldürülen gençlerin öyküleriyle doluydu. Kimi insanlar yine eskisi gibi yaşayıp gidiyorlardı. Rakı içiyorlar, yönetimi eleştiriyorlar, atıp tutuyorlar, sonra geceleri yan gelip sabaha dek horul horul uyuyorlardı. Bu farfaraların başına bir iş gelmediği, gelmeyeceği belliydi. Buna karşılık bir kıyım vardı içten içe ve kimi zaman açıktan açığa. Kimdi, kimlerdi bu kıyıma uğrayanlar! Selim ve benzerleri, diye düşünüyordu Filiz. Sonra düşünce içeriğinden soyunuyor, Selim kalıyordu tek başına kıyımın önünde.
 
8-Yılmaz Güney| Selimiye Üçlüsü (1979)

Selimiye Üçlemesi’nin tamamlandığı Sanık’ta, üniversite son sınıf öğrencisi Yaşar Yılmaz’ın “içeri alınmasına” ve “itirafa” zorlanmasına tanık oluyoruz. Gerçekte anonim bir figür olarak değerlendirilebilecek olan Yaşar Yılmaz, önüne konan boş kâğıtları nasıl dolduracağını düşünürken kendi geçmişini de sorgulayarak gecikmiş bir öz eleştiriye başlar.
 
“Akşama kadar yazacaksın. Beğenirlerse su, yemek ve cıgara verilecek. Komutanım söyledi. Kaç zamandır buradayım, konuşmayan adam görmedim… Akılsızlık etme. Yaz da kurtul.”
 
9-Demir Özlü| Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları (1979)

Demir Özlü’nün Bir Küçükburjuvanın Gençlik Yılları… Bir solukta okunan küçük, ama derinliği olan bir roman. Az sayfalı olmasına bakmayın, gerçek bir roman. Bunda da belgesel denilecek yönler var. 1960 sonrasının Türkiye’sinde, İstanbul’unda, o dönemin genç sanatçıları, yazarları arasında buluyorsunuz kendinizi. Sıkıntıları, umutları, sevileri… Son yıllarda okuduğum en gerçek romanlardan biri Bir Küçükburjuvanın Gençlik Yılları… Gerçekçilik savını ileri sürmeden gerçekçi, belgeselim demeden belgesel, çözümlemeye kalkmadan çözümleyici… Bir yazın yapıtı, bir ülkenin yüzü var, Demir Özlü tarafından ele alınıp gösterilen bir yanı… İçine girebildiğiniz, bize kendi ülkemizin kapılarını açan yapıtlardan… Bir ülkenin yüzüdür edebiyat, sözü üzerinde durmalı… Hele ‘yüzü’ hızlı bir değişme sürecinde olan bir ülkenin insanıysak… Özlü’nün Küçük burjuvası gibi düşündüğümüz olmuyor mu arada bir: ‘Her şey değişecek, her şey değişecek’, dedi. ‘Tek kaygım. Kaldırıma, sokağa, ilerideki ağaçlara bakıyordu. Değişmelerden sonra, bizim tanıyamadığımız bir dünya çıkmasın ortaya.’ Biz içinde yaşadığımız dünyayı bile tanımıyoruz. Sürekli değişen bir dünyadayız… Onu bize romanlar, öyküler, şiirler öğretir, tanıtır. ‘Kendi öz ülkemizin kapılarını bize açar’, Aragon’un dediği gibi… -Oktay Akbal-

10-Sevinç Çokum | Zor (1976)
 
(25 Ağustos 1943-) Yazar. İlk ve ortaokulu İstanbul’da okudu. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1970). Bir süre edebiyat öğretmenliği yaptı. 1975’te öğretmenlikten ayrılarak kendisini edebî çalışmalara verdi. Türk Edebiyatı dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttü, Türkiye gazetesinde yazdı. Sevinç Çokum edebiyat dünyasına hikâye ile girdi. Hikâyeleri Hisar, Türk Edebiyatı, Töre dergilerinde çıktı. Sonra Romana yöneldi. Sosyal ve tarihî romanlar kaleme aldı. Hikâyelerinde İstanbul’un gelenekçi semtlerinin sosyal yapısından kesitler verdi; yalnızlığı ve dayanışmayı işledi. Ruh tahlillerine girerek kahramanlarının duygularını akıcı ve dokunaklı bir dille tasvir etti. Romanlarında sosyal konuların yanında tarihî konulara da ağırlık vermiştir. Türk kimliğinin üzerinde durarak esir Türklerin ıstıraplarını dile getirmiştir.