https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Türk asıllı Alman yönetmen Fatih Akın, 1973 Hamburg’da doğmuş ve Hamburg Güzel Sanatlar Fakültesinin Görsel İletişim Bölümünden mezun olmuştur. Çektiği kısa filmlerle adından sıkça söz ettiren Akın, uzun metraj filmleriyle de büyük beğeni toplayarak Avrupa sinemasında kendine has bir alan yaratmayı başarmıştır. Son olarak prömiyerini Berlin Film Festival’inde yapan “Altın Eldiven” filmi ise hem festival boyunca hem de vizyona girmesinin ardından ağır eleştrilerin hedefi olmuştur. Fatih Akın’ın yönettiği Altın Eldiven filmi, insanı dehşete düşerecek sahneleriyle daha adından sıkça söz ettireceğe benziyor.

Film, 1970’li yıllarda Hamburg’da geçen bir seri katilin hayatını konu alıyor. Katilimiz Fritz Honka, çirkin, bakımsız, ilkel ihtiyaçları dışında pekte bir şeye ihtiyacı olmayan toplum tarafından dışlanmış bir adamdır. Her zaman takıldığı kıytırıkbir arka sokak barı olan Altın Eldiven’den kurbanlarınıseçen Honka, öldürdüğü kurbanlarının parçalarını da evinde saklamaktadir. Honka, kurbanlarını genellikle aciz, muhtaç ve düşmüş denebilecek insanlardan seçerek aslında onlar üstünde bir üstünlük kurma çabasında olduğu görülmektedir. Çeşitli işkenceler, cinsel saldıralar, kurbanda yarattığı aşağılama duygusu aslında Honka’nın toplumda gerçekleştiremediği tüm o üstünlüğü, tek tek bireyler üzerinde kendini tatmin etme çabasıdır. Fakat onlar üzerinde bile üstlünlüğü her zaman kuramaz.

Müthiş bir ortam dekoru ve ikinci dünya savaşının toplumsal yıkımlarını atlatamayan bir Almanya tasviri var. Öyle başarılı bir atmosfer yaratılmış ki Honka’nın evinin o pis kokusu adeta burnunuzda hissediyorsunuz. Öte yandan işlenen cinayetlerin bir çatı katında ve oldukça gürültü bir biçimde işlenmesi alt komşuyu hiç mi hiç rahatsız etmiyor. Burada yönetmen yanımızda olup bitene ne kadar kulaklarımızın tıkalı olduğunu anlatmaya çalışıyor. Honka, film boyunca güzel bir liseli kızın peşindedir fakat bir türlü ona ulaşamaz, ona ulaşamadığından kurbanlarını hep çirkinden yana kullanması, kurbanlarını hep o genç kızmış gibi hayal etmesi, bunu bir seçim olarak değil de zorunlu olarak tercihi onun aslında iç dünyasını da bize kanıtlar niteliktedir.Hatta bence filmin ana unsuru bile olabilir.

Honka, sadist ve sosyopat bir adamdır. Bu sadistlik film boyunca o kadar göze sokularak yapılmıştır ki insanın içinde bazı duyguların canlanmasına fırsat tanır. Bu kadar travmatik şiddet seyircinin de bir süre sonra sadistleşmesine olanak sağlıyor. Her şey normal gelmeye ve son kurbanı yakalaması için beklemeye başlıyorsunuz. Fakat işler her zaman yolunda gitmiyor. Polislerin kolları arasında filmin son kadrajında Honka size bir göz kırpıyor. İçinizde bir yerlerde. Hepinizde Honka’dan bir parça var diyor yönetmen.
Evet film iğrenç. Ailenizle veyahutta sevgilinizle gitmenizi kesinlikle tavsiye etmiyorum. Gözünüzün dayanamayacağı sahnelere maruz kalmak istiyorsanız gidilebilirsiniz. Ama bunca hengamenin ve prodüksiyonun bir anlamı olmalı diyor insan. Her ne kadar kötü yorumlar yapılmış olsa da her film kendi içinde tartışılmalı ve değerlendirilmeli diyorum. Filmi izlediğim sinema salonunda Nuri Bilge Ceylan ile karşılaşmam da bunu kanıtlar nitelikte. İyi seyirler