https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Stefano D’Anna, Napoli Üniversitesi’nin İktisat Fakültesi’nden “Cum Laude” derece ile mezun olmuştur ve London Business School’da Master yapmak üzere ITP Programı’na ve Milano’daki Katolik Üniversitesi’nde Birinci Sınıf Onur Derecesi ile İletişim Sosyolojisi Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Ekonomist, sosyolog ve bestseller yazar kimliklerinin yanı sıra vizyon sahibi bir eğitmen olan Stefano D’Anna dünya genelinde Avrupa’da, Amerika’da ve Güney Amerika’da pek çok önemli forum, uluslarası kongre ve konferanslarda, yakın tarihlerde Forum Istanbul ve Atina’daki Greek Power Summit’te ana konuşmacı olarak yer almıştır. Alfa Romeo, Milano, New York ve Orta Doğu’da merkezi bulunan Olivetti Corporation ve Torino ve Cidde’de merkezleri bulunan Fiat International gibi çok uluslu firmalarda üst düzey yöneticilik de yapmış olan D’Anna başarının sosyolojisi üzerine çalışmaları ile “Zamandan Bağımsız Liderlik, Bütünlük ve Kurumsal Uzun Ömürlülük” üzerine düzenlediği seminerlerle pek çok kurumsal lidere ilham kaynağı olmuştur. İtalyanca, ingilizce ve türkçe olmak üzere çalışmaları ve araştırmaları ile ilgili yüzlerce bilimsel makalesi yayınlanmıştır. Tempo dergisinde 3 sene süresince aylık yazıları yayınlanmıştır. Şu anda ise Italya’da Monsieur dergisinde aylık yazılarına devam etmektedir. Yayınlanan kitapları arasında “Berlusconi in Concert”; best-seller kitabı “Tanrılar Okulu” başta Rusça, Çince, Türkçe ve Portekizce olmak üzere 12 dile çevrilmiştir.
Bu Kitap, yolculuğumu sizlerle paylaşırken,her hangi bir şey öğretmeniyeti taşımıyor. Benim asıl amacım bir yol göstermek ve sizi kendi yolculuğunuz açıkmanız için zorlamak. Ancak bilmelisinizki, bu yol, tıpkı akıntıya karşı yüzen somon balığının izlediği yol gibi kor kutucu olduğukadar muhteşem, zorolduğu kadar keyifli, yorucu, ama bir o kadar da gereklidir.

Düş ve gerçeklik bir ve aynı şeydir. 
Düşünüzü, dolayısı ile gerçeğin izi genişletecek 3 yöntem:
Korkularınızdan ve olumsuz düşüncelerinizden kurtulmak. 
Düşmanınızı sevmek. 
Zamandan bağımsız olmak. 
Stefano D’Anna

Tanrılar Okulu kitabı, bir harita ve bir kaçış planıdır. Bu kitap, önceden çizilmiş ortak bir kaderin yazgısından çıkarak bir birey olmak adına izlenilen yolun hikayesidir. Stefano Danna Tanrılar Okulu kitabında kendi içine yaptığı yolculukta öğrendiği dersleri okuyucuya aktarır. Kendi Tanrılar Okulu’ nu kurması ve bu süreçte yaşadıklarını, Dreamer ile yaşadığı süreçte ve ondan aldığı dersler doğrultusunda siyaset, din, eğitim konusunda benzersiz tespitleriyle okuyucuya yol gösterir ve kendi yolculuğuna çıkmaları için zorlar. Bu kitap yazarın hayat hikayesidir ve en ince ayrıntısına kadar gerçektir. Özüne geri dönüş yolculuğu ve arayış içinde olanlar için bulunulmaz bir kitaptır ve bu arayış kaderini değiştirmek isteyen bütün insanlara açıktır.
Kitap, yazarın Dreamer ile karşılaşmasıyla başlar. Sosyal hayatı hiçbir zaman düzene oturmayan ve çalkantılı bir özel hayatı ve geçmişi olan yazar en hassas ve bunalımlı olduğu dönemlerin birinde Dreamer denilen bir yol gösterici ile karşılaşır ve tüm hayatı bunun üzerine değişir. Dreamer aslında onun geçmişinden gelen biridir. İlk eşi Luisa’ dır. Kanser hastalığıyla mücadele eden Luisa zor döneminde, yazarın yani eşinin onu yalnız bırakması ve bu yolda ölüme tek başına ilerlemesi üzerine yazarın hayatında unutamadığı bir kara leke olarak kalmıştır. Dreamer ile ilk karşılaşmasında ‘siz kimsiniz?’ diye sorduğunda Dreamer ona şunları söyler:

“Ben Dreamer’ ım. Ben düşleyenim ve sen de düşlenen. Kendinle olan o bir anlık samimiyetin, yalanlarınla örtülü duvardaki şimşek çakması gibi beliren ani bir çatlak, senin beni görmene izin verdi.” der. Bunun üzerine düş kavramı büyük bir varlığa dönüşür ve hayatın ve evrenin anlamının düşleyerek bulabileceğimizi, hatta olumsuz sonuçlarda ancak düşleyerek kurtulabileceğimizi söyler. 

Yoksulluğu da düşleyebiliriz, zenginliği de düşleyebiliriz
Ölümü de düşleyebiliriz, sonsuz bir yaşamı da düşleyebiliriz.
Cehennemi de düşleyebiliriz, cenneti de düşleyebiliriz.
Hepsi bize bağlıdır.
Dünya bizim onu düşlediğimiz gibidir.

Bu sözleri de düşlemenin önemini vurgular ve yazar bundan sonra hayatının her anında düşlemeye devam eder.

Dreamer ile çeşitli konulardan konuşmaya devam ederler. Dreamer’ ın bu öğretileri ilerde yazarın Tanrılar Okulu’ nu oluşturmasına ve felsefeye dayalı bir okulun ilerlemesine vesile olacaktır.

Dramer ona yeni bir yola çıkması için geçmişini değiştirmesi gerektiğini söyler. “Çölde yolculuk yapmanın ilk kuralı, beraberinde çok az şey taşımaktır.” der. İkinci kural ise kişinin kendisini içinde bağışlamasıdır. Kendini içinde bağışlamak; yaşayan bir insanın yapması gereken asıl iştir. Uzun bir süreçten geçen dikkatinin kendini mercek altında incelemesinin bir sonucudur. Kendi yaşamının kopuk kalmış kısımlarına inmek demektir. Hala kapanmamış yaraları temizleyip iyileştirmek, yarım kalmış hesapları kapatmak demektir. Kendini içinde bağışlamak, geçmişi ve içindeki bütün safranlarını dönüştürme gücüne sahip olmak demektir. İlerlemenin üçüncü kuralı ise kendini gözlemlemektir. Kendini gözlemlemek kendini düzeltmektir. Bir kişi kendini gözlemleyebilirse geçmişindeki her şeyi düzeltebilir. Öz gözlemleme yaşantına yukarıdan bakmaktır. Kendini gözlemleme insanın, dünyanın yürüyen bantlarına kendisini nelerin bağlandığını görmesini sağlar; eskimiş fikirler, suçluluk duygusu, ön yargılar, gerginlikler, felaket beklentileri… Bu bir kopma, sahte uykudan çıkma ve yeniden uyanış eylemidir. 

Geçmişe yolculukta Luisa’ nın ölüm sahnesine döndüklerinde Dreamer şunları söyler: “Kişinin özde kendisini öldürmesi yasaktır. Ölüm ölümü çeker ve yaşama sarılmış kişilere dokunamaz.” Ölümün yenilmez olduğuna inanmakta bizi öldürür. Onun kaçınılmaz olduğu inancı ise gerçek bir katildir. İnsanlar zamanla bunu unuttular ve bu gezegeni bir ölüm dünyasına dönüştürdüler. Ölümü yaşama nedenleri yaptılar. Ölüme adanmamış tek bir düşünceleri tek bir etkinlikleri yok. “Sev ve hizmet et.” Sevmek için ölüm değil yaşamak gerekir. Ama her şeyden önce insan kendisini ve yaşamını sevmeli.

İlerleyen dönemlerde yazar Lupelius adlı bir öğreticinin ilkesiyle ve Dreamer’ ın yol göstericiliğinde bir okul kurmaya karar verir. Özel hayatı ile ilgili sorunları ve iş hayatındaki olumsuzlukları da bir kenara bırakarak bu okulu kurma yolunda Lupelius’ un izinden gitmeye karar verir. Erivan’ a gider ve Lupelius’ un el yazmasını veya en azından bir kopyasını bulmak ister. Günlerce kütüphanede kalır ve hedefine ulaşır. Lupelis’ a ait el yazmalarını bulur. El yazmalarının üstünde haftalarca Dreamer ile birlikte çalışır. Okudukça Lupelius’ un felsefesine daha çok yaklaşır. Lupelius’ un Tanrılar Okulu’ nun bir eş kopyasını çıkartır. Bu kitap orjinal eserinin en ince ayrıntısına kadar eşi olan, deri ciltli bir kitaptır ve hiç yanından ayırmaz. 

Lupelius’ un felsefesine göre, bizim oluş durumlarımız uygun olayları kendisine çeker ve bu olayları, bizim içinde bulunduğumuz aynı durumları yeniden yaşamamıza neden olur. Sadece niyet, insanın hayatını sarmalayan hipnotik çemberi kırabilir, hiç sonu gelmeyen bu rutin oyunu ve yine bitmeyen bu kısır döngüyü durdurabilir.

“Düşünce yaratıcıdır. Düşünce yaratır.”

Yazar bu ilkeler doğrultusunda Londra’ nın merkezinde bir okul kurar. Okul’ un felsefesiyle güç kazanan öğrenciler, Lupelius’ un savaşçı keşişleri gibi, bin yıl önce Tanrılar Okulu’ndan geçen öğrencilerin izinden yıkılmaz ve yenilmez olduklarını kendi kendilerini hakkıyla sınayarak görürler. Dreamer’ ın felsefesiyle yoğrulan bu nitelikler çağdaş bir düş üniversitesi kurmasına öncülük eder. Bu üniversite hiçbir zaman derin uçurumlara yuvarlanmayacak, şahit olduğumuz o canlı, yaşayan bir damla tarafından nefessiz bırakılmayacaktır.

O, bir Oluş Okulu; çatışma, korku ve kederden arınmış bir insanlık için yeni hücreler üretebilme gücüne sahip, Dreamer’ ın düşlediği medeniyetimizin ihtiyacı olan eylem filozoflarını, uygulamacı düşleyenleri ve vizyon sahibi liderleri vücuda getirecek evrensel bir organ olacak ve sonsuza dek düşleyenler tarafından yaşamaya devam edecektir.