https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

“Bir aptalın sözleri ne kadar aptalca olursa olsun kimi zaman akıllı bir adamı bile şaşırtmaya yeter.”

Rus Edebiyatının mihenk taşı olarak kabul edilen “Palto”, Dostoyevski ve daha başka nice Rus Edebiyatçısına gebe olmuş bir eser niteliği taşır.

Eserlerini mizahi bir dille yazan Gogol, öykülerinde bozuk düzen ve yozlaşmış bürokrasi ile bir mücadele içindedir. Gogol’un bu mücadeleyi en açıkça kaleme aldığı eserlerinden biri olan Palto, yayımlandığı zaman kokuşmuş bürokrasinin yoğun olduğu Rusya’da haliyle çok tepki çekmiştir.
Betimleme ustası Gogol, bu hikâyesinde başkarakterin yaşamını o kadar ince detaylarıyla anlatır ki sosyal sınıf baskısının alt sınıf insanların üzerinde bıraktığı etkiye yakından tanık olursunuz.
Hikâyede kahramanımız Akaki Akakiyeviç artık üzerinde elek haline dönen ve yama tutamayacak halde olan paltosunun yerine yenisini diktirmeye karar verir. Yeni paltosuna kavuşabilmek için zaten gereksiz harcaması olmayan Akakiyeviç, akşamları çay içme alışkanlığına son verir; sonra hava karardığında mum da yakmaz. Eve iş getirdiğinde, evsahibesinin odasına gidip onun mumunun ışığında yapar işini. İşe gidip gelirken, olabildiğince dikkatli, ayakkabılarına ağırlık vermeden, şöyle parmak uçlarında, hafif hafif yürür… ki kundura tabanları çabuk aşınmasın. Hatta bunlarla yetinmeyip eve gelir gelmez eskimesinler diye iç çamaşırları da dahil bütün üstündekileri çıkarıp pamuklu sabahlığıyla oturur bir tek… Akakiyeviç ihtiyaç duyduğu yeni paltosuna sahip olabilmek için böylesine kısıtlı bir yaşam sürer ve tüm bu azminin sonunda, bin bir zorlukla kavuşur yeni paltosuna. O kadar çok sever ki paltosunu, yol boyunca durup paltosunu izler, içi adeta kıpır kıpır bayram sevinci dolar. Ne yazık ki bu sevinç uzun sürmez.
İnsanoğlunun zorluklarla kazandığı ve bu yüzden daha çok sevdiği bir varlıktan ayrılması ne kadar zordur… Böyle bir ayrılığın sonuçlarına katlanmak daha da zordur! Bir gece karanlık gölgeler kıstırır Akakiyeviç’i… Hoyratça alırlar üzerinden çok sevdiği ‘Palto’sunu… Hayatı boyunca ezilmiş bir devlet memuru olan Akakiyeviç öyle kendinden geçer ki, sonsuz üzüntüler içinde arar paltosunu. Arar aramasına da lakin bulamaz. Sonunda hastalanıp ölür zavallı Akakiyeviç…
Buraya kadar hikâyede her şey gerçekçi anlatılır. Ancak bundan sonraki bölümde gerçeküstü, olaylar fantastik bir hal alır. Öyle ki tüm bu gerçeküstü olaylar sonunda Akakiyeviç’in ruhu artık huzur bulur. Böylece çözümsüz bir durum, fantastik olaylar ile çözüme ulaştırılır. Bu fantastik sona gelindiğinde Akakiyeviç’in ölümü ile hissettirilen üzüntü birazda olsa hafifler.

Charles Dickens’in da tespit ettiği gibi Akakiyeviç; Rus toplumundaki görünmez insanları temsil eder, hayattayken hiç hatırlanmadıklarından ölünce de unutulmayacak insanları… Gogol, Akakiyeviç ile sadece dönemin Rusya’sının değil, tüm zamanların ve birçok ülkenin küçük insanlarını sergiler. Bu küçük insanlar bürokrasinin acımasızca derinlemesine ezdiği, kendilerini bir paltonun sıcaklığına aşık olacak hale getiren düzenin önemsiz parçalarıdır.
Hangimiz candan sevmedik ki çocukken bayramda giymemiz için bize alınan ayakkabıyı… Eskiden zor ulaşılırdı bazı nimetlere, günümüzdeki gibi hızlı tüketen ve kapitalizmin canavar haline getirdiği bir toplum değildik. O zamanlar daha çok sevilirdi o bayramlarda alınan ayakkabı. Bu sevgi günümüzün çocuklarına karne hediyesi diye alınan cep telefonları veya bilgisayarların yarattığı sevinçten daha kıymetliydi. Çünkü elde edilmesi daha zordu. Akakiyeviç’te bir çocuğun yeni ayakkabısını sevmesi gibi sevmişti elinden alınan paltosunu…
İnce alaylı üslubuyla size “bir palto nasıl böyle sevilir?” sorusunu cevaplayacak bu kitap okunmayı kesinlikle hak ediyor.
( Palto, Nikolay Vasilyeviç Gogol, Kolektif Kitap, s. 72 )