https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Albert Camus çağdaş düşün ve yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca “Sisifos Söyleni” ve “Başkaldıran İnsan”la da alırdı belki. Ama Camus’yü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır. “Yabancı” (1942), “Veba” (1947) ve “Düşüş”se (1956) bu yapıtlar arasında üç büyük doruktur. Ancak, kimi yazın severler bu üç başyapıt arasında daha çok “Düşüş”ü yeğlerler. Bu kitap, herhangi bir düşünce ya da savı özellikle öne çıkarmaya çalışmadan, yalın bir anlatım ve özgün bir kurgu içinde, zengin bir düşünce duygu yüküyle, çağdaş dünyayı ve insanlarını derinlemesine sorgulayıp yargılar, çirkinliklerini ve düşkünlüklerini sergiler. Ama, aynı zamanda, bu dünyada yaşayan, dolayısıyla şu ya da bu biçimde, şu ya da bu ölçüde onun sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tek tek her birimize bir ayna tutar, eski avukat Jean-Baptiste Clamence’ın öyküsü aracılığıyla, bize kendini tehlikeye atmadan yaşayanların, yani hepimizin ve her birimizin benzersiz öyküsünü anlatır. “Düşüş”ün yayımlanmasından bir yıl sonra Camus’ün Nobel Ödülünü kazanması bir rastlantı olmasa gerek

İnsanı ve insan ilişkilerini en iyi tanıyan yazarlardan biri olan Albert Camus, Düşüş isimli kitabında modern insanın toplum ve kendi içinde yaşadığı sıkıntıları irdeliyor. Albert Camus kitabında sanki okurun elini tutup bütün hollanda sokaklarında gezerek öğüt verip sonra da evine bırakıyormuş hissi yaratıyor. Çünkü sürekli bir ikinci kişiye anlatış tarzı bulunuyor.

Kitabın ana karakteri, parlak bir kariyeri olan avukatın yaşadığı tecrübeler ve tecrübelerden çıkardığı dersler silsilesi ile ilerliyor. Öte yandan kitabın parmak bastığı genel sorun bireyin toplum içindeki özgürlükleridir. Camus’a göre toplumdan uzaklaşmak, kendine dönmektir. Kendine dönmek ise istediğin gibi yaşamaktır. Kitaptaki detaylardan da anlıyoruz ki Camus başlı başına toplumu reddeder ve görmezden gelir.

“Her özgürlüğün ucunda bir yargı vardır; işte bu yüzden özgürlüğün yükü çekilmez, çok ağırdır.”

Toplumsal yargı, bireyi özgür olma yolunda yanıltır, düşürür ve hatta öldürebilir. Çünkü toplumda hafifletici nedenler yoktur, toplum acımasızdır. Camus, yer yer tanrı ve peygamber inanışlarını da sorgular. Fakat bu sorgulamadan çok “neden varolduklarıdır”. Aynı zamanda ilişki, aşk ve seks’e dair eleştrileri de hat safhada gerçekçi ve yerinde tespitlerle okuyucuyu sarsar. 

Ölümüne yakın yazdığı bu kitabı ile sadece kendisine adledilen bir varoluşcu olarak değil olaya daha genel perspektiflerle bakan Camus, belki de bu tavrıyla nobel edebiyat ödülüne layık görülmüştür.

Deniz Güneysu