“Gitmek cesaret ister ufaklık. Gideceğin yer neresi olursa olsun, sevdiklerinle arana mesafe girince varış yerinin hiçbir anlamı kalmaz. Vedalaşmak zor iştir biliyor musun?
Karanlık basana kadar sokakta topla, iple oynuyor, bazen de topladığım çerçöpü çamurla birleştirip çocukça tasarımlar yapıyordum. Birden çekip aldılar beni sokaktan. Büyümüşüm, okula gitmeliymişim.
Furkan gerideydi. Islak yerden kalkamamıştı. Kolonyalı mendille, ellerine sindiğini düşündüğü kokuyu temizleme çabasındaydı. Montunun göğüs cebindeki telefon çalmaya başlayınca irkildi!..
Gizlenerek yaşamanın makul bir ölçüsü var mı dersiniz? Korktuğu için değil, anlatmaktan pas tuttuğu için sözcüklerimin içimden çıkarken daha fazla gıcırdamasını istemiyorum artık.
Gürültülü bir okyanus’un içinde, kulaç atamayan balık gibi. /
Aitlik evreni’nin tam dışında, kendimde mühürlü gibi. /
Maviliklere insem kaybolacak, güneşe doğru çıksam ölecek gibi.
Çok uzun yıllar hikayesin de ki yardımcı karakterleri değiştirmeden güvenle yaşamış bir insan olarak çok az zamandır bazen işlerin hiçte planlanıldığı gibi gitmiyor oluşuna alışmaya çalışıyorum.
Sana “yürüyüşe çıktım” notu bırakamadığım için kusura bakma. Bir mektupla gittiğim için de. Ama emin ol böylesi daha iyi. Emin olmasan da yapacak bir şeyin yok. Çünkü filmlerdeki gibi, sen bu satırları okurken…
Hız bize zamanı kazandırdı belki ama bizden duyguları çaldı, o yüzden yavaşla ey insan, yavaşla ki kalbin nefes alsın ve umudun yeşersin o iklimde.
Neye hazırlandıysam adeta bir bomba gibi elimde patladı, sanki hayallerim evrenin prizine kalem sokuyordu da birden fırtınalar çarpıp vuruyordu hayallerime.
Dizimle bileğim arasında boğuluyorum günlerdir /
Kimse anlamıyor gerçeği, ben anladıklarımdan korkuyorum /
Halının altı öyle kabarmış ki, altındakilerle başa çıkamıyorum /
Annem çok temizlik yapmaların kadınıdır.