https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

                                                            
        Yok sayılmak; yeryüzünde yaşayan adına insan denilen varlıkların tanıdıkları veya tanımadıkları diğer insanlara yapabileceği en büyük kötülüktü. İkinci en büyük kötülük ise; sevginin sınırları olduğuna inanan birine aşık olmaktı. Sevginin sınırlarının olması ve yok sayılmak hangi insanlık sözlüğünde tanımlanmıştı? Hangi insanoğlu veya kadını, bu iki kavramı yaşama kazandırmış olabilirdi? Bu durum insanlar arasında böyle ise, insan olmadıkları için şükredecek nice canlı vardı dünya da. Peki ya  okyanustakiler, okyanustakiler içinde durum böyle miydi? Bin bir çeşit canlının var olduğu okyanuslar da…

Güneşin tüm canlılara  farklı farksız, güzel çirkin demeden yıkadığı o güzel dünya da; böyle kavramların var olması ne mümkündü.
Okyanus’un Arka Bahçe adı verilen bir bölümünde; en derin mavilik ile en bulanık mavilik arasında yaşıyordu Vera. Okyanusun o bölümüne Arka bahçe adı verilmesi büyük büyükbabası’ nın isteğiyle olmuştu. Arka bahçe Ulusal Balık Sözlüğünde Marmara denizinde kaybolan mavi küçük gün balıkları anlamına geliyordu. Okyanusun derin maviliğinde  -Arka Bahçe’nin en ücra köşesinde-   bir ruh yaşıyordu. Tek gerçek o ruhtu ve ruh aşktı  Vera için. Aşkın biçimlenmiş hali ise Adonisti, hiçbir şeyin farkında olmayan Adonis.  Vera  her gün güneşin en tepede olduğu vakitte çok sevdiği Adonis’ i uzaktan görüyordu.  Adonis etrafındaki diğer beyaz pullu balıklarla vakit geçiriyor bir o yana bir bu yana dolaşarak şarkı söylüyordu. Dokunamıyordu, onunla konuşamıyordu fakat uzaktan uzağa seviyordu onu. Uzaklığın kelime anlamını bilmiyordu Vera, kelimeleri anlamlaştıramıyordu. Tek bildiği

Adonis’ in ruhuna dokunmasıydı. Dokunmak belki de tek bildiği kavramdı. Hissetmek anlamına geliyordu. Düşlerinde dokunduğu Adonis’ in  varlığından haberdar olmaması onu ilgilendirmiyordu. Onu ilgilendiren Adonis’ in henüz insanların ağına takılmadığı ve yaşıyor olduğuydu. İşte yaşam buydu: ‘Sevdiklerimizi bizim içimizde var olan okyanuslarda  yaşaması.’ Onu gördüğü her yeni gün iki ruhun birleştiğini hissediyor  ve bu his onun okyanusun en üstünde bir yunus edasıyla sıçramasını ve delice -kimine göre anlamsızca- dans etmesini sağlıyordu. Bu duygu; ruh, aşk ya da mutluluk kavramıyla eşleşiyordu onun gözünde. Gündüzleri onun yüzdüğü yerleri izliyor;  gece tüm balık ailesi uyuduktan sonra o yerlerde dolaşıyordu. Adonis, Vera’ yı tanımasa da Vera onun ruhunu tanıyordu; belki de Adonis’in bile  bilmediği ruhunu görüyordu. Vera’ nın  Adonis’ e duyduğu sevgi ne karşılığı olan bir sevgiydi ne de yok sayılacak nitelikte bir sevgiydi. Fakat günlerden bir gün Vera  bu sevgi masalından uyandırıldı. Bu uyanış onun önceden hiçbir yerde görmediği görünürlükte ve hiçbir kimse tarafından hissettirilmeyen ağırlıktaydı. Büyük insanların okyanusu ortadan  ikiye böleceği  haberi yayıldı Arka Bahçede. Tüm balıklar okyanusun sağ tarafında mı kalınmalı sol tarafında mı kalınmalı diye aralarında söyleşirken Vera’ nın gözleri Adonis’ i aradı. Adonis ortalıkta görünmüyordu nerede olduğunu sorabileceği kimsesi  de yoktu fakat sonra duydu. Adonis  okyanusun sol tarafında kalacakmış. Vera  ve ait olduğu kahverengigillerse, sağ tarafta kalmaya çoktan karar vermişti. Vera’ nın nokta kadar olan kalbi küçük bedenine sığmayacak şekilde büyüyordu. Ne yapması gerektiğini düşünürken titrediğini ve bedenin nefes alma işlemini nasıl yapacağını unuttuğunu fark etmesi ona yaşamak konusunda sıkıntı çıkarsa da nefes alma ve verme işlemini balıklar lugatından hatırladı. Düşünceler birer birer belirirken kafasında bir daha onu göremeyeceği ihtimali bir süre onu yerinden kımıldatamadı. O bu düşünceyle yaşamaya çalışırken balıkların okyanusun sağ ve sol bölümünde toplandıklarını  ve de insanların geldiklerini fark edemedi.

Setin çekileceği bölümde duruyordu ve uzaktaki Adonis’e bakıyordu. Tüm balıklar kuytu kayalıklarda toplanmış, olanı biteni izliyordu. Vera ölü bir balık gibi kalmış sadece bakmakla yetiniyordu, bu hayatının en anlamsız hareketi olabilirdi. Tam o an da Adonis’ i  gördü  onun mutlu olduğunu ve olanların onu incitmediğini anladı. Adonis’ in yüzüne takındığı bu ifadeye alışık değildi Vera. Onun bildiği Adonis gibi bakmıyordu. Vera; ‘Demek istiyordu.’diye geçirdi içinden, orada yaşamak istiyordu, istiyordu ki kendi gibi beyaz pullu balıkların olduğu bir alanda hak ettiği güzellikte var olmak.’ Peki ya zaman, az daha zaman olsaydı; belki Vera  Adonis’ e hislerinden bahsedebilirdi. Kahverengi bir  pulsuz balık ile beyaz pullu balık arasında bir fark olmadığını anlatabilirdi ona. Önemli olan ruhlarının birlikte olması olduğunu anlatabilirdi. Anlatamazdı, çünkü biliyordu Vera. Kendisi kahverengigillerden olan   pulsuz  bir balıkken yani Adonis’ in deyişiyle sıradan bir balıkken; Adonis  bembeyaz ve güneşle birlikte  olduğu yeri aydınlatan bir balıktı. Adonis’ in  Vera’  yı sevmesi mümkün değildi. Fakat Vera mucizelere olan inancını hiçbir zaman kaybetmeyerek sevmişti Adonis’ i. Vera bu inançla yerleştirilen seti aşıp Adonis’ e karşı duyduğu bütün ruhane duygularını açmaya karar verdi.
        İlk denemesindeki gücünü, Adonis’in  bir gün ona  sebepsizce gülümsediği anısından aldı. Ama başaramadı. İkinci denemesinde etrafındaki balık gruplarının bağırışlarını duymayarak gücünü Adonis’in  günlerden başka bir gün ona ismiyle hitap ettiği o anısından aldı. Ve son denemesini ise her şeyi başlatan o üç saniyelik bakışıyla gerçekleştirdi, ve yığıldı. Yıpranmıştı Vera, kulacının birini neredeyse koparma noktasına getirmişti. Etrafındaki balıklar, ona acıyarak bakıyor o ise uyanır uyanmaz hangi tarafta  olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tam kulacını oynatmaya çalışacaktı ki onu gördü. O an bizim küçük Vera o seti oraya büyük insanların değil de Adonis’ in ördüğünü anladı. Adonis  bunu yaparken de Vera’ nın gerçekle tanışmasını sağlamıştı. Ona göre sevmek de Okyanus Balık Lisesinde öğretilen bir dersti. Sevgi dersi balıklara sınırlar koyar, bu sınırları kabul etmek zorunda olan balıklar duracakları yeri bilirlerdi. Adonis’ in ona sevgisini sunabilmesi için  Vera’ nın aynı güzellikte beyaz pullu bir balık olması gerekiyordu. Bu mümkün değildi. O yüzden mi Adonis  Vera’ nın olduğu yerlerde bulunmuyor ve onu görmezlikten geliyordu? Peki ya o üç saniyeler onlar neydi? Her şey tamamda, Vera’ nın  Adoniste gördüğü o içsel ruh neyin nesiydi? Vera kanayan kulacının acısını unutmuş; içindeki yaranın acısını, kalbinde hissediyordu. Sonra Büyük Büyükbabası’ nın anlattığı efsaneyi anımsadı:
Günlerden bir gün Işık Tanrısı Apollon, Aşk  Tanrısı Eros’a en iyi ok atıcısının kendisi olduğunu söyler. Eros öfkeyle deliye dönerek, intikam almanın yollarını aramaya başlar.                            Eros’un peşinde olduğu bir gün Apollon, su perisi Daphneyle karşılaşır. Eros tam bu anda; oklarından birini Apollon’a, birini ise Daphne’ye atar. Apollon Daphne’ye sırılsıklam aşık olurken, Daphne büyük bir nefretin içine düşer. Apollon her yeni gün Daphne’ ye aşkını haykırmaya, Daphne kaçmaya devam eder. Apollon’ un ilgisinden sıkılan Daphne, bir gün Tanrılarına seslenir: ‘Ey toprak ana beni ört, beni sakla, beni koru!’ Dileğini duyan tanrılar; ayaklarını kök, vücudunu gövde, saçlarını yaprağa dönüştürürek,  Daphne’yi Defne ağacına çevirir. Daphne’ nin yeni halini gören Apollon sevgilisine sıkıca sarılarak ona: ‘ Defne, bundan sonra sen, Apollon’ un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler.’ Apollon’ un aşkına şahit olan defne, yapraklarını eğerek Apollon’ un aşkına nefes olur.
Vera, Apollon’ un sonsuz sevgisine, Daphne’ nin uyanışını karıştırarak yattığı yerden yüzmeye başladı; kanayan yarasıyla okyanusun en üstüne çıktı ve haykırdı: ‘Sevgi sonsuz ve sınırsızdır. Gerçek olan ruhtur, ruhun güzelliğini doyurmalısınız. Ruh tüm canlıları var eden aşktır. Onu besleyin; inancınızı kaybetmeyin. Bir gün sevginin sınırı olmadığı okyanusta ve okyanusun  üstündeki karmaşık dünya da anlaşılacak. Ruhları yok saymayın, ruh olup aşkı yaşayın!’
Sıçramalarına devam ederek her şeye rağmen zaman tanımayarak, zamanı beklemeyerek ve zamanı yaratarak ruhunu kaybetmiş Adonis’ e  haykırdı ‘Ruhunu seviyorum. Onu bul gittiğin yerde!’ Vera okyanusun en üstünden dibe doğru düştü ve bir daha da kalkamadı. Adonis o an Vera’ ya tam tamına üç saniye baktı. Her şeyi başlatan bu üç saniye tüm setleri kırdı.