Çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisidir. Türk öykücülüğünde genellikle “küçük insanlar” diye adlandırılan toplumun ezilmiş, hakkı yenmiş, duyarlıklı iç dünyaları keşfedilmemiş insanlarını yazmıştır.
Sadî, İran’ın Şiraz şehrinde,tanınmış bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Doğum tarihi net olmamakla birlikte beyitlerden yola çıkarak 1193-1213 tarihleri arasında doğduğunu söylemek mümkündür.
Toplumu sanat ile yakınlaştırmak konusunda son derece etkin bir rol üstlenen İyem’in bu başarısı tesadüf değildir.
Öykünün temel taşlarından biri, okurlara karanlıkları göstermesidir. Aydınlatmamız gereken yerleri hatırlatmasıdır diye başladığım ve öykülerin sesine birlikte kulak verdiğimiz bu yazı dizisinin dördüncü molasındayız.
Fantastik edebiyat genel olarak gerçeğe dayalı olmayan, doğaüstü anlatımlar içeren yazım tarzı olarak tanımlanmaktadır. Fakat bu tanım kendi içinde bir takım sınırlamaları taşımaktadır.
29 Ocak 1860’ta bir tüccarın oğlu olarak dünyaya geldi. Taganrog Lisesi’ni 1879 yılında bitirdikten sonra Moskova’ya giderek Moskova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. 1884 yılında hekimlik unvanını alarak bir süre pratisyen hekim olarak çalıştı.
AntonPavloviç ya da ailesinin çağırdığı isimle Antoşa, 1860 yılında Azak Denizi kıyısında bir liman kenti olan Taganrog’ da, bakkal olan otoriter bir baba ve bu otoriteyi kabullenmiş bir annenin ortanca çocuğu olarak 1860 yılında dünyaya geldi.
Deli Bal çok alışkın olmadığımız bir kitap adı. Öykü kitabı söz konusu olunca okur kitap ismi olarak kitabın içindeki öykülerden birinin adını bekliyor. Oysa Deli Bal kitaptaki hiçbir öykünün adı değil.
Romanınız için iyi bir karakter yazmanın sırrının onlara insani kusurlar eklemek olduğundan bahsetmiştik. Konu insani kusurlar ve zaaflar olunca psikolojiden ve psikolojinin babası sayılan Freud’dan bahsetmemek olmaz.
“Şimdi de gerçeği hiç zorluk çekmeden anlatıyorum. Çünkü gerçek kolay ve yalındır.”