https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Ölmeye doğduğumuz bu hayata “yaşam” diyoruz. En büyük evliliğimiz bu dünyayla, ilk ona sözleniyoruz “ölüm bizi ayırana dek” diyerek. Bu yolculukta her gün bir yaş alsak da bu çarpıcı gerçekle doğum günlerimizde sanki biri bize bir tokat atmış gibi yüzleşiyoruz. Ya da bir çocuğumuz oluyor, onu çok sevsek de artık bu bizi yok olduğumuz gerçeğine, yaşlandığımız gerçeğine bir adım daha yaklaştırıyor. Ve yine biz, bu gerçekle o doğumdan sonra yüzleşiyoruz.
 
Çok garip, halbuki hayat bu gerçeği bizden asla saklamıyor ki. Neden sadece en önemli anlarımızda bu ve bunun gibi gerçeklerle yüzleşiyoruz? Biraz şey gibi değil mi? Hani, çok yorgunuzdur ama yatağa yatınca ilk aşkımızla ilişkimizin neden bittiğinin filmi bir anda zihnimizde oynamaya başlar ve bizim gözlerimiz bir anda fal taşı olur. Bu en önemli günlerimizde öyle sanıyorum. Tam hayata adapte olmuş, onunla aynı frekansta akıyorken, hayat bir anda bizlere ölebileceğimizi hatırlatıyor. Kim bilir, belki de ölüyoruzdur ama buna paralel bir başka gerçeklikte. Ve bu yüzden de burada yaşarken bu gerçekle yüzleşiyoruzdur. Bir başka ben, bir başka gerçeklikte ölüyor diye.
 
Bras de Oliva Domingos ile tanıştıracağım şimdi sizleri. Brezilyalı yazar ve çizer ikizlerin, dünyaya mal olmuş önemli çizgi roman hikâye anlatıcıları Fabio Moon ve GabrielBa’nın, “Güngezgini” kitabının baş karakteri ile. Brezilyalı ikizlerin çizgileri adeta Brezilya gibi “gelişen bir yapıda, canlı enerjik ve hayat dolu”. Bunu ben demiyorum, kitabın içerisinde bir ara sayfada adı geçen Craig Thompson diyor.
 
Çizgi roman denince aklınıza ilk süper kahraman hikayelerinin geldiğini biliyorum. Ama bu hikâyenin kahramanı Bras hiç de süper değil. Hatta aksine sıradan, babasına öykünen; gündüzleri bir gazetede ölüm ilanları yazan, akşamları da ünü ülkesine mal olmuş bir yazar olduğunun hayaline sahip biri. Evet, kendisi hiç de süper değil ama gel gelelim bu ikizlerin elinde bir o kadar da fantastik!
 
Bu grafik roman yani Güngezgini dokuz bölümdeki dokuz güzel birbirine bağlı öyküden oluşuyor. Her bir bölüm Bras’ın hayatının önemli bir anı. Bu günler biz okurken çok anlamlı olsa da Bras acaba yaşarken onun için ne kadar anlamlıydı? Ba ve Moon kardeşler de tam olarak bu noktaya dokunuyor işte. Yaşarken ıskaladığımız bu önemli anların, iyi ya da kötü oluşunu fark etmeksizin bizi aslında bir sona ulaştırdığını anlatıyorlar. Ve ne yazık ki, biz, bu sonu nihayet gördüğümüzde, ancak geçmişe dönüp bunun önemli bir an olduğunu fark ediyoruz.
 
Güngezgini gerek çizgileri gerek de kelimeleri ile o kadar yalın anlatılmasına rağmen aslında çok derin hikayeleri barındırıyor içinde. Ama bu yalınlık her yaştan insan için bir başucu kitabı yapıyor. Durup ana bakmak istediğinizde bir bölümünü okuyabileceğiniz bir kitap. İlk aşkından hayatının aşkına, en yakın dostundan çocuğuna, oradan da anne ve babasına giderken bizler Bras’ın farklı yaşlarına ve o yaşlardaki farklı rastlantılarına şahit oluyoruz. Kolay kolay akıldan çıkmayacak bu yolculuk aslında okuyucuya kendi yolculuğu için de önemli bir ilham kaynağı oluyor. Çünkü hepimiz sıradan dünyamızda biraz dursak, derin bir nefes alıp etrafa baksak aslında bu hikâyenin o anının belki de en önemli günümüz olduğunu anlayacağız. Ve belki de o anı yeniden yazacağız, yaşamak istediğimiz gibi.
 
Gabriel Ba’ya katılıyorum, Güngezgini’ni anlatmam mümkün değil, öğrenmek için kendiniz okumalısınız. Çünkü söyleyeceğim tek bir şey kitabın tüm sürprizini mahveder. Bu hikayelerle ilgili söylenebilecek en gerçek şeyse kitabın Brezilya’da geçtiği. En güzel şey ise duyguların yeri, zamanı, kişisi olmadığını bize kalbimizin en içinden hissettirmesi. Ne mutlu ki dünyada, bir odada yalnız olsak dahi aslında bizimle aynı hisseden onlarca var. Bunu bilmek bile insana ne kadar harika hissettiriyor gibi. Aslında ne kadar çokuz ve belki de bir gün, bir hikayemizde yollarımız kesişecek.