https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Efe Zeybekoğlu, edebiyat serüvenine kısa öykülerle başlamış; Post Öykü, Söylenti Dergi ve Oggito gibi mecralarda yer aldıktan sonra 2023’te yayımlanan Yanılsamalar Dünyası ile görünürlük kazanmıştır. 2025’te Alakarga Yayınları tarafından basılan Yitik Zamanın Kıyısında, yazarın öykücülükte olgunlaşan dilini ve toplumsal-psikolojik temaları içselleştirme biçimini yansıtır. Metin, Türkiye’nin son kırk yıllık toplumsal dönüşümlerini aile, kadınlık, erkeklik, sınıf ve sessizlik ekseninde mikro hikâyeler üzerinden ele alırken bireysel travmaları ve kuşaklar arası yaraları öne çıkarır.

Kitabın açılış öyküsü “Yansımalar”, baba otoritesinin ve aile içi suskunluğun nasıl kalıtsal bir kısır döngü yarattığını gösterir. Mektuplar aracılığıyla geçmişin gölgesi bugünün duygusal kırılmalarına sızar; baba figürü hem korkaklığın hem de edilgenliğin taşıyıcısıdır. Bu yapı, kuşaklar boyunca aktarılan sessizlik ve pişmanlığın bireysel yazgıya nasıl dönüştüğünü edebi bir dramatizasyonla ortaya koyar. “Sessiz İsyan”da Gülten karakteri, yıllarca ev içi baskıya boyun eğmiş bir kadının geç de olsa özneleşme çabasını temsil eder. Kadınlık ve itaat arasındaki gerilim, toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında okunabilir; öykü aynı zamanda Turgut Uyar’dan yapılan göndermelerle edebiyatın kadın karakter için bir sığınak ve direniş zemini olabileceğini ima eder.

“Dokuz Numara”, apartman yaşamını çok sesli bir anlatı mekânına dönüştürür. Yönetici, kapıcı, berber, kasap, öğrenciler gibi farklı sınıf ve kuşaklardan karakterlerin bakışlarıyla bir “ortak söylenti evreni” yaratılır. Bu yapı, hem kentsoylu apartman kültürünü hem de sınıfsal dışlanmayı gözler önüne serer; modern Türk öyküsünde sık rastlanmayan çoklu bakış açısı denemesiyle dikkate değerdir. “Klozet Kapağı” gibi öyküler, sıradan bir nesneyi (klozet kapağı) çiftler arası iletişimsizliğin sembolüne dönüştürür. Sibel’in terapide işlenen kaygıları, evlilikteki sessiz mesafe ile birleşir. Bu öykü, gündelik yaşamın sıradan eşyalarının psikolojik gerilimi nasıl taşıyabileceğine dair bir örnek sunar. Kitabın adını taşıyan “Yitik Zamanın Kıyısında” ve “Yitik Zaman” öyküleri, geçmişi bastırmanın imkânsızlığına ve bireyin kendi hikâyesiyle hesaplaşma zorunluluğuna odaklanır. Mektuplar, defterler, eski şarkılar gibi nostaljik nesneler aracılığıyla zaman, karakterler için hem iyileşme hem de kaçınılmaz yüzleşme alanına dönüşür.

Zeybekoğlu’nun öykülerinde çoklu bakış açısı dikkat çeker; özellikle “Dokuz Numara”da her apartman sakininin ayrı bir sesle söz alması, Faulknervari bir çok seslilikle Türk apartman gerçekliğini harmanlar. Mektup ve günlük kullanımı, hem bellek anlatısını hem de iç monoloğu güçlendirir. Günlük hayatın küçük kırılma anlarını sıradan nesneler üzerinden dramatik bir gerilime dönüştürme becerisi, modern öykü tekniğiyle uyumlu bir minimalizmi besler. Popüler şarkılar ve gündelik kültürel izler, metinlere hem yerellik hem de duygusal ritim katar.

Bu öyküler, Sait Faik’ten gelen birey-merkezli gözleme dayalı geleneği, Bilge Karasu ve Sevgi Soysal’ın psikolojik derinliklerini ve güncel kuşaklardan Barış Bıçakçı’nın sessizlik estetiğini hatırlatır. Ancak yazar, özellikle apartman ve kent kültürüne odaklanması, kuşaklar arası travmayı mektuplar ve iç monologlarla iç içe geçirmesiyle kendi sesini kurma yolunda ilerlemektedir. Dil sadelikle gerçekçiliği harmanlar; diyaloglar gündelik hayata çok yakınken zaman, gölge ve karanlık taraf gibi metaforlar ruhsal çatışmaları yoğunlaştırır. Yine de bazı öykülerde dramatik çözülmeler aceleye getiriliyor; örneğin güçlü bir atmosfer kurulan “Dokuz Numara” finalinde muğlaklığın okurda tatmin yerine belirsizlik bırakma riski vardır. Terapist sahnelerinde zaman zaman didaktik bir ton sezilmesi de dramatik gücü kısmen zayıflatabilir.

Bütün bu eleştirel notlara rağmen, Yitik Zamanın Kıyısında travma, sessizlik ve içsel dönüşüm temaları etrafında şekillenen; aileden apartmana, gündelik nesnelerden belleğe uzanan çok katmanlı bir öykü kitabı olarak çağdaş Türk öykücülüğüne yeni bir duyarlık kazandırıyor. Zeybekoğlu, kuşaklar arası yaraları bireysel psikolojiyle birleştiren dili, çok sesli apartman anlatısı ve küçük hayat kırılmalarını görünür kılma çabasıyla edebiyatta dikkat çekici bir yazar kimliği inşa ediyor. Metin, toplumsal cinsiyet, kent sosyolojisi, travma kuramı ve belleğin edebi temsili gibi disiplinler arası okumalara zengin bir zemin sunuyor.