https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

-Sence de bir tuhaflık yok mu? Neden tüm kokuları ayırt edebiliyor? Huzursuzluğu diğerlerinden fazla değil mi sence de?

-Abartıyorsun, her şeyi eleştirel gözle irdelemekten vazgeçsen bence daha rahat geçecek süreç.

-Peki.

Koca bir yıl geçiyor aradan abarttığını kendine kabul ettirmeye çalışarak. Boşa geçmiş onca zaman şimdi anlıyordu.

-Neden sürekli göğsümü tırmalıyor?

-Çok göremiyor seni, bence özlüyor.

-Geceleri de çok defa uyanıyor, hatta uyumuyor farkında değilsin sen ama.

-Rica ederim ne istersen onu yap, nereye dilersen götür, çocuğu da bizi de hırpala durduk yere.

Bilmiş kadınlık/annelik yaftalamaları ile boğuşurken iç sesi baskın çıkıyor. Kim bilir ki bu süreci? Çocuk doktoru? Psikiyatrist? Psikolog? Çocuk gelişimci? Hekim iyidir hekim, oradan başlamalı seçmeye.

-Tam da hissettiğiniz gibi, Güneş diğer çocuklardan farklı. Yüksek bir zekası var bu açık, ancak sosyal olarak iletişimi yok denecek kadar az. Otizimli olduğunu düşünüyorum, hemen özel eğitimlere başlansın.

Otizim ne ki? Şu suratları birbirine benzeyen çocuklar mıydı? Yok yok değil orası tamam. Hemen telefona sarılıyor: İletişim kurmazlar, konuşmazlar, bazıları ileri zekalı bazıları aksi. Göz kontağı kurmazlar, duygularını anlatmazlar.

Bu dönen dünya mı? Bu kadar hızlı dönmeye ne zaman başladı acaba? Midesindeki bu bulantı, kulağındaki bu uğuldama, içinden taşan ağlama isteği ne zamandır onunla? Sahi daha önce mutlu olmuş muydu? Dünya ne ara üzerine yıkılmıştı sinsice?

Benzer durumda olan insanlara ulaşmaya çalışıyor bir süre. Bulsa belki rahatlar. İnsan yarasına denk düşeni arıyor, başkası da acı çeksin istiyor belki, o zaman hafifliyor kendininki. Sızıdaşlıkdemeye başlıyor buna. Ağrı değil çünkü bu, geçmeyen bir sızı içteki.

Dedi ki sızıdaşı: konuşmuyor, kendi kendine dönüyor, gülmüyor oğlum. Ama pes etme eğitimle bir seviyeye geliyor.

-Yok yok benim kızım konuşuyor, çok güleç bir defa, dönmüyor öyle etrafında da.

-Benimki de öyleydi, ama sustu bir gün.

Sustu mu bir gün? Sesini son defa duyacağı gün hangi gündü peki? Gülümsemesini hangi filme kaydetseydi de o güldüğünde kocaman açılan küçücük ağzından yayılan nefesin kokusu da saklı kalsaydı orada?

Azaltmadı sızısına ortak biriyle bölüşmek bunu, çarptı sonsuz bir sızıyla daha. Kim bilir belki de insan çocuğuyla ilgili bir sorun olduğunda kötüleşebiliyordur diğerlerine kaşı. Kötü biri olmuştur belki konuştuğu da. Karşıdaki annenin daha üzgün, daha çaresiz olması rahatlatıyordur belki içini. O ne zaman kötü olurdu peki? Kafka’nın meşhur kitabında yazdığı gibi bir gün yatağından uyandığında mı kaybedecekti iyiliğini dönüşerek bir canavara? Tüm çocuklar otizimli olsun, tüm anneler sızı duysun. Duysun yahu, bir onunki gülsün konuşsun, diğerlerininki kalsın öylece, onunki, bir onunki gözüne baksın. Çok konuşur, çok güler, çok sever o halbuki. Onun Güneşi hangi yazgının günahını taşıyor da susuyor? Güneş susmasın, diğer herkes sussun!

Sızının bir derinliği var mı? Boyu ya da hacmi? Tüm bedenini saran bu şey uzayda yer kaplıyor mu?  Bu sızı ona ağır geliyor, bazı akşamlar, kimi sabahlar herkesin evinde farklı, bir onun evinde aynı oluyor bundan böyle.

Başı dönüyor, Güneş aç aç kendi etrafında dönmeye başlıyor, Güneş aç da bu yemek pişmiyor. Anne demiyor. Yüzüne bakıp bir defa gülmüyor. Bir insan, hatta düşünemeyen bir canlı bile, bu sızıya ne kadar dayanabilir? Düşüncelerinden suçlu mahkum gibi işkencede. Ne günü var ne saati, her gün, her saniye artarak devam eden acımasızca bir işkence bu. Ne acıyanı var, ne gardiyanı, ne öldü dur diyeni. Kurtuluşu ölmekte, yetmez hatta çürümekte toprakta. Defalarca içinden soruyor: Güneş? Ölelim mi beraber? Sesi çıkmıyor ki dışarı, bir kabus görüyor. Kendisi ölüyor usul usul. Güneş bunu anlamıyor. Bu sızı peşini bırakmıyor.

Eğitimler başlıyor, bugün dil terapisi, yarın duyu terapi, öteki gün oyun saati. Bugün bunun ödemesi, yarın diğerinin. Günler günleri kovalıyor derler ya, kovalamıyor burada bir kaplumbağa hızı var. Kimse bir yere yetişmeye çalışmıyor sanki. Geçecek demiyor başlarda kimse. Geçmeyecek o kadar belli ki. Bu sızı geçmiyor ama bir şey oluyor. Güneş anne demeye başlıyor, an-ne. İşaret ederek birilerini göstermeye başlıyor. Buz gibi dünya yeniden ısınmaya başlıyor, hangi emek karşılık bulmamıştır ki zaten? Eğitimler elbette sonuç vermeye başlıyor. Sihir değil bu, tanrının acıması hiç değil. Harcanan zamanın, dökülen paranın, tek kelime için saatlerce tekrar edilen oyunların karşılığı bu.

Adı gibi güzel güçlü Güneş, yeniden doğuyor, sonbahar bitti, çetin bir kış dondurdu içini de bitti. Bahar geldi bahar, Güneş “anne” dedi. “Seni çok seviyorum anne”yi içinde saklayan yaz, hasretle beklediği yaz kapıda.