https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Havada Bulut; Sait Faik Abasıyanık’ın 1951 basılan, oldukça farklı kurgusuyla dikkatleri üzerine çeken öykü kitabı. Adalar öykücüsü Sait Faik’in birçok eserinde olduğu gibi, bu eseri de yaşamını sürdürdüğü Burgazada’da geçmektedir. Zaten eserlerinin çoğunu yaşayarak yazdığına inanılan yazar, Havada Bulut adlı eserinde de okuyucuyu bu duruma bir hayli inandırıyor. Ancak kitabın daha giriş bölümünde, sonraki bölümlerde bizlere sunacağı öykülerin Ahmet isimli bir kişiye ait olduğunu belirterek “Ahmet Bey diye biri belki de hiç yoktur, belki bu öyküleri yazan da benimdir, ama siz yine de o yazmış gibi okuyun, o da yazmış olabilir” gibi kafa karıştıran ilginç uyarılarda bulunuyor.
                Var olup olmadığından emin olamadığımız Ahmet Bey’in öykülerinden önce yer alan giriş kısmı da kitabın adıyla aynı ismi taşıyor. Yazar, giriş kısmında bizlere daha çok İlerleyen sayfalarda öykülerini dinleyeceğimiz Ahmet Bey ile nasıl tanıştıklarını anlatıyor. Kitabın başında anlatıcı –biz onu Sait Faik olarak algılıyoruz- yaşanmış olayları bulup yazmak üzere Burgazada’da dolanıp duran bir yazardır. Başlarda köydeki zengin bakkalın hayatını kaleme almayı düşünürken köye gelip giden posta müvezziinin anlattığı, köpeği ile konuşan adam ilgisini çekmeye başlıyor.Adam hakkında malumat toplamak zor olmuyor. Posta müvezzii posta taşımaktan çok laf taşımak işiyle uğraşıyor çünkü.  Posta müvezzii bir gün adamın bir dergiye yollaması için kendisine zarf verdiğini söylüyor bizim yazara. Yazar da, posta müvezzii de bir anda meraklarına yenik düşüyorlar vezarfın içinden çıkan öyküyüaçıp okuyorlar. Okuduğu öyküden sonra merakı daha çok artan yazar, yavaş fakat sağlam adımlarla köpeğiyle konuşan adamın hayatına girmeye başlıyor. Aralarındaki dostluk bağı giderek kuvvetlenince yazar daha fazla bu vicdan azabıyla yaşayamıyor ve adama zarfını açıp öyküyü okuduğunuitiraf ediyor. Yazar, köpeği ile konuşan adamın öfkeyle karşılık vereceğini beklerken adamın gülen yüzüyle karşılaşıyor; köpeği ile konuşan adam ise bundan sonra öykülerini okuyabileceği biriyle.
                Kitabın bundan sonrası, adını daha sonraki bölümlerde öğrendiğimiz köpeği ile konuşan adam yani Ahmet Bey’in öyküleriyle devam ediyor. Ahmet Bey’in öyküleri daha çok kendi yaşamından izler taşıyor. Öykülerini kaleme alırken üzerine yapışan, ardında bırakamadığı acılarından, hatıralarından ve en çok da Yorgiya isimli genç bir kıza karşı hissettiği imkansız bir aşktan besleniyor. Bazen Ahmet Bey okuyor öyküleri bazen bizim yazar okuyor. Bazı öykülerin arasına ara ara yazar ile Ahmet Bey ‘in birkaç diyalogları da sıkışıyor. Eğer var olmayan bir Ahmet Bey’den bahsediyorsak yazarı kendi kendine oturmuş öyküler okurken hayal etmemiz de pek tabi mümkün.  Bu diyalog kısımlarında siz de Ahmet Bey’in öykülerinden sıyrılıp gerçek dünyaya geri dönüyor gibi oluyorsunuz. Ancak bu seferde başka bir öykünün-Ahmet Bey’i konu alan öykünün- içinde olduğunuzu fark etmeniz çok kısa bir zamanınızı alıyor. Sait Faik bu alışılmadık öykü kurgusuyla bir öykünün içinde başka öyküler okuyormuş gibi hissetmenize neden oluyor. Eserin efsunlu anlatım tarzı, Sait Faik’in öykülerinde kullandığı şiirsel ve akıcı üslubuyla birleşince sizi başka bir aleme kolaylıkla taşıyabiliyor.
                Kitabın giriş kısmı ne kadar kitapla aynı adı taşısa da kitaba adını veren asıl Havada Bulut öyküsü ilerleyen sayfalarda çıkıyor karşımıza.
“- Götürüyorum, havadaki bulutu kovama doldurdum. Götürüyorum.
Kömürcü Hıristo evvela bir şey anlamadı. Şaşkın şaşkın bu sefer yüzüme baktı:
-Ne bulutu kızım?
Bayağı bulut… Yusyuvarlak, bembeyaz bir bulut…
Şimdi anlamıştı artık. Çocukluk geçirmeyen var mı? Kim bilir, belki o da bir gün kova ile evine güneş götürmüştü:
-Sizin evden içeriye o bulut girmeyecek!”(s:175)
                Çocukluk… İnsanın hayatında en saf, en temiz haliyle yaşadığı devre. Hayal kurup kurup her yıkılışında bir yaş daha aldığı gerçeğini de Yorgiyao gün ilk kez tattı belki de. Kovadaki bulut evin içine girmedi. Havada kaldı. Yorgiyada Ahmet Bey’in öykülerinde hep bu saflığıyla, çocukluğuyla, masumiyetiyle kaldı.
                “Onda neşeli, zengin bir ömrü, belki de beraberce takıldığı için hemen saadet derecesine yükseliveren sefaleti bulurdum. Dilimde şimdiye kadar duyamadığım tatlar duyar, gözümde, bilemediğim bir insanlık rüyası, bir Walt Disney filminin renkleri uçuşmaya başlardı.”(s:193)
Onu kötüye yakıştıramamıştır Ahmet Bey ancak kötünün ona yaklaştığını hissettirmiştir öykülerinde. Yorgiya kitabın ana karakteri değildir, ancak her öykü ucundan kıyısından hep ona dokunmaktadır. Başkasının öyküsüdür anlatılan ama o başkası Yorgiya’nın arkadaşıdır. Başka bir öyküde bir mekanda olan bitenler anlatılır. O mekan Ahmet Bey’in Yorgiya’yı gördüğü bir yerdir. Öyküler başka başkadır ama hepsi bir noktada birbirine dokunur; Yorgiya’da.
                Havada Bulut’u incelerken eserin son kısmına geldiğimizde Ahmet Bey’in yazara yazdığı son mektup çıkar karşımıza. Gözlerimiz Yorgiya’yı arar. Bulamaz. Derlenip toplanıp Boğaziçi’nin sapa bir yerinde kahve açmaktan bahsetmektedir mektubunda Ahmet Bey. Bir de yanında kuyruksuz, keneli, miskin bir köpek hayal etmektedir. Yazar şöyle bitirir eseri: “Bana böyle bir kahve ve böyle bir köpeği ve çırağı ile haşır neşir bir adam, bir kahveci görürseniz haber verin. Günün siyasi dedikodularından kurtulmak için kendime ve bütün okuyucularıma, orada bir kahve içmeyi sağlayacağım.”(s:253)
Kahveciyi bulan olmuş mudur? Sait Faik kendisine ve bütün okuyucularına çay ısmarlamış mıdır? Ahmet Bey sahiden yaşamış mıdır? Kovada bulut taşınır mı? Gözümde tüm okuyucularıyla oturmuş çay içen bir Sait Faik canlanıyor, kıskanıyor insan. Son zamanlarını yalnız geçiren, bu yüzden son öykülerinde hep yalnız insanlara yer veren, içine yönelen Sait Faik’i keyifli keyifli okurlarıyla çay içerken hayal etmek iyi geliyor. Hayal bu ya, biz de sığınalım kahvenin bir köşesine. O içeri giren kim elinde kovayla? Ahmet Bey! Havada Bulut da sizinle geliyor.
Kaynak:Abasıyanık, S.Faik. Bütün Eserleri-4:Mahalle KahvesiHavada Bulut. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1970.