https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Cesur Yeni Dünya, Aldous Huxley’in kaleme aldığı bilim-kurgu romanıdır. Aldous Huxley, İngiltere’nin Sussex bölgesindeki Godalming’de doğdu. Bir çok ünlü bilim adamı ve sanatçı yetiştirmiş olan “Huxley” ailesinin bir bireyiydi. Romanlarıyla tanınmış olmasına karşın kısa hikayeler, şiir, gezi yazıları ve senaryolar yazmıştır. Roman ve denemelerinde sosyal norm ve idealleri, bilimin insan yaşamında yanlış kullanımını eleştirmiştir. Parapsikolojik ve mistik temelli felsefelerle ilgilenmiş ve bu konuda yazılar kaleme almıştır. En bilinen romanı 1931’de kaleme aldığı Cesur Yeni Dünya’dır. Bu dönemde zaten tanınan ve bilinen bir yazar olan Huxley, sosyal bir hicivci olarak anılmaktaydı.

Cesur Yeni Dünya, Aldoux Huxley’in beşinci romanı ve ilk distopya denemesidir. Romanın ismini Shakespeare’nin “Fırtına” isimli eserinden, Perde V, Sahne I’deki Miranda’nın konuşmasından alınmıştır.

Roman, Henry Ford’dan sonra 632 yılında geçer. Bunun sebebi Henry Ford’un tarihte seri üretimin atası olarak bilinmesidir. Zaten romanın genel hicivleri de bu yöndedir. Gelişen teknoloji ile birlikte insanlar artık yapay bir hayata adım atmıştır. Fakat bu yapay hayatta herkes çok mutludur. İnsanlar doğduğu andan itibaren seçim hakkı olmaksızın Beta, Alfa, Gama, Epsilon ve Delta olarak beş insan sınıfına ayrılır. Bu insan sınıflarının doğumunu da zaten Dünya Devleti’nin kontrolü çerçevesinde yapay döllenme ile yapılmaktadır. Bireylerin her birinin doğduğu andan itibaren “hipnopedi” dediğimiz uykuda öğrenme tekniği ile var olduğu çevre ve sisteme şükrederek mutlu olma yetisi kazandırılmıştır. İnsanlar, kendi sisteminin dışına çıkamaz, daha doğru ifade ile yapılan eğitimler sonucunda çıkmak istemez ve her biri, bir diğeri için var olduğunu bilerek yaşar. Kişisel hiç bir deneyime izin yoktur. Kolektif bilinç ön plandadır. Sanat, müzik, özgür düşünce yok, sadece mutluluk vardır. İnsanlar umutsuzluğa kapıldığında veyahutta kafaları karıştığında “soma” isimli haz haplarından yutarak hiç bir şey olmamış gibi hayatlarına devam edebilirler. Bu bir nevi yasal uyuşturucu manasına da gelmektedir. Anne, baba kavramları komik hatta gülünç bulunur. İnsani hiç bir ilişki Dünya Devleti vatandaşları tarafından hoş karşılanmaz. Seks, rasgele ve önemsiz bir şeydir. Zaten doğum yapay olarak Dünya Devleti kontrolünde gerçekleşir. Yaşlanma ve güçsüz düşme gibi bir olay yoktur, zamanı gelen kontrollü bir şekilde ölür. Böyle bir dünyanın dışında bir de bu Devletten olmayan Vahşiler vardır. Vahşiler

Dünya Devlet’i üyesi değildirler ve bu devlet içindeki kurallar çerçevesinde yaşamamaktadırlar. Onlar hala geleneksel insani şartlarda çoğalır, doğar ve ölürler. Fakat buDünya Devleti vatandaşları tarafından bir eziklik ve acıma duygusu ile onlara tezahür eder.
Bir gün John adında bir vahşi Devletten izin alınarak Dünya Devletine getirilir. Bu olay insanlar arasında çoşku ile karşılanır, onun burada mutlu olacağına inanılır. Fakat John, bir süre sonra bu dünyanın yani bu yapay dünyanın kendisine huzur ve mutluluk değil felaket getireceğini düşünür. John’un yaşadıkları üzerinden bu ütopik gözüken dünyanın aslında distopik bir halde olduğunu onun gözünden görmemiz sağlanır. John, kendi isteğiyle mutlu olmayan ve mutsuzluk nedir bilmeyen bu insanların aslında hiçte göründükleri kadar özgür olmadıklarını anlar. Teknoloji, insana gerekli mutluluğu getirmiştir fakat bunun yanında bir çok değerde bununla birlikte yok olmuştur. John, Ford’dan sonra 632 yılında geçen bu dünyadan kaçmaya çalışarak buradan kurtulmak istemektedir. Kitabın belki de en çarpıcı bölümünden olan John ve Dünya Devleti Denetçisi Mustafa Mond arasında geçen bu diyalog sanki tüm bir kitabın özeti niteliğindedir;
“Ben keyif aramıyorum. Tanrıyı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum, günah istiyorum”
“Aslında” dedi, Mustafa Mond, “Siz mutsuz olma hakkı istiyorsunuz”.
“Öyle olsun” dedi Vahşi meydan okurcasına, “Mutsuz olma hakkı istiyorum”.
“Eklemek gerekirse, ihtiyarlama, çirkinleşme ve iktidarsız kalma hakkını da istiyorsunuz; frengi ve kansere yakalanma haklarını da, açlıktan nefesi kokma hakkını, sefil olma hakkını, sürekli yarın ne olacak korkusu hakkını da, tifoya yakalanma hakkını ve her türden ağza alınmaz işkence çekerek yaşama hakkını da istiyorsunuz”
Uzun bir sessizlik oldu.
Sonunda Vahşi, “Hepsini istiyorum” dedi.

Kitap yayınlandığı tarihten bu yana okuyuculardan büyük bir ilgi gördü. Hala da distopik anlamda kült bir roman olarak bilinir. Bilim-kurgu, hiciv ve distopya hayranlarının kesinlikle okuması gereken bir roman olduğunu belirtir, hepinize iyi okumalar dilerim.