https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

İki kız kardeş: Suad ve Behiye. Bir yayınevinin  genel yayın yönetmeni Rıdvan.
Kitap Rıdvan’ın masasına gizlice bırakılan mektuplar ile başlıyor. Suad ve Behiye 1930’larda İstanbul’da yaşayan dönemin kalburüstü ailelerinden birinin kızları.
Behiye, aşkın peşinden ülkesini terk edip giderken arkasında onu çok seven kız kardeşini bırakmış. Yıllarca hiç görüşmemiş birbirlerinden hiç haber almamışlar; ta ki 1960’ta Behiye tekrar Suad’a mektup yazana kadar.
Bu mektuplar yayınevi yönetmenin masasına bazen de gittiği her yerde zarfla ulaşır. Rıdvan bu mektupların izini sürerken bir yandan kendi yaşamının izini, bir yandan da o dönemin Türkiyesi’nin  siyasi yapısının insan ilişkilerine yansıyan izlerini çözmek zorunda kalacaktır.
Roman; mektuplar, yayınevi, mektupları getiren kim? kurgusu üzerine şekillenir. Nermin Yıldırım bir yandan okurun merak duygusunu polisiye roman yapısından yararlanarak kurarken bir yandan da akıcı bir üslupla roman çatısını oluşturur.
Behiye ve Suad’ın mektupları yazım dili 30’ların Türkçesini taşır. Bu okurun kafasında o döneme seyahat etmesini kolaylaştırır.
İki kardeşin birbirinden farklı karakterleri bize “Bir insanın iyi ya da kötü olması kendi elinde midir?” sorusunu sordurur.
Behiye’nin yurtdışından gelen mektupları da okuyucuya Avrupa’daki Nazi zulmünün acılarını taşırken İspanya’da Franko’ya karşı savaşan partizanlara selam göndermeyi de unutmaz.
Ve tam da burada sürpriz bir romanı takip eder, kitapla birlikte o meçhul yazarı aramaya başlarız. Bu da bizi daha çok heyecanlandırır.
Roman süpriz bir sonla biter.
Nermin Yıldırım’ın olay örgüsünü, okuru merak duygusu içinde sürüklerken, geçmiş ve gelecekteki insanlığın kaderine dair sorular okurun kafasında sürekli dolaşmakta. Sayfalar hızlıca akıp bir an önce romanın sonu gelsin istiyorsunuz.
Romanın bir diğer heyecan verici tarafı kitap içinde kitap dünyasını anlatması. Edebiyatın arka yüzü yayınevi, yayıncı, editör ve patron ilişkisi de romanda irdelenmiş.Bir okur olarak Suad’ın cümlelerinde edebi lezzeti yakaladığımı söyleyebilirim.
Bitirirken en sevdiğim bölümden bir alıntı paylaşmadan edemeyeceğim. Suad şöyle yazar mektubunda Behiye’ye:

“Nevzat Bey’e her zaman kalbi bir sevgi ve yakınlık duydum. Fakat sadece bir kardeş, ağabey gibi. Sormayan ama anlatan hikâyeleriyle aklımı kendi kuytularından çıkaran bir dost gibi sevdim.”

KİTAP İNCELEME : NÜKET CEYLAN.