İnsan, doğar ve ölür. Ve aslında gövdesinde en çok omurgası yorulur. Ve aslında ruhunda en çok nefsi yorulur. Doğa ve bağın mührü üzümdür. İşte bunun için ham âdem şarapla demlenir.
Saat 15.45
Ya salı ya çarşamba…
Bugün, aynı sür-gün.
Kapı önündeki kalabalık dağılınca ince, uzun ışık sızdı içeriye. Derisi kabuk kabuk kalkmış kafasında turuncuya çalan saçları parıldadı Nezaket’in. Şimdi, dedi Mezatçı. Şimdi bizim Nezaketin kilerde sıra.
Benim neslimin kadınlarını ve erkeklerini hazırlamadılar. Erkeğe “Elin emek tutsun!”, kadına “Evinin kadını ol!” denildi Bayan. Ne için elimiz ekmek tutacak, neden evimizin kadını olacaktık, açıkçası tam olarak bilmiyorduk.
Neden aşklarımızla inançlarımızı birleştiremiyoruz Bayan? Sevgilim, aşkım, canım, tatlıcık, bir tanem… Sözleri kulakları dolduruyor. Sadece kulaklarımız dolu.
Adını suya yazdım, dalgalar silsin diye, Yedi ummana yayıldı adın, fırtınalı gecelerde sen vardın.
Sözlerin diyorum sevgilim, bazen bir gölgeyi kanatacak kadar kudretli.
Özenerek baktı yıldızlara. Çocukken de onları izlemek güzeldi. Bir yıldız olup gökyüzünde asılı kalabilmeyi hayal ederdi. Belki de bu acımasız yeryüzünde saklanmanın bu kadar zor olabileceğini ta o günlerde görmüştü.
Sizin alınız al inandım. Morunuz mor inandım. Tanrınız büyük amenna. Şiiriniz adamakıllı şiir
Gözlerinle dilin arasına gerili uçurumu seviyorum.Kekeme özgürlüğünü seviyorum.Susuşundaki hıncı seviyorum.Kalbinde ürperen kışı seviyorum.