Sen! öte tarafa giden geminin dağınık,
Tuzlu ve nemli havası
Sağanakta dürbünsüz dolaşıyoruz,
Bu aşkın bize sunduğu anekdotlar var,
Mesela, sen bir çingene kadar kızılsın.
Ben kızıllığına dökülüyorum.
NÂZIM HİKMET’E
Sen
“Promete’nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni.
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Uzanıp kalmak istiyorum bir ikindi vakti
El değmemiş topraklarına şehrinin
Beyaz elbiseli kadınlar rakı içerken
Bazı şarkılar ölüme hazırlasın bizi
“Senin bir fotoğrafın daha vardı
ne oldu ona!
Huzur arardı o şair
Deniz kenarında sahilde
Ya bir yudum çay
Bakın azizim, burası benim gözlerim. Sizde de var bir çift, zihnime kazılı unutulur gibi değil. Ben bir süredir benimkilere bakamıyorum, bir bakar mısınız belki sözlerinize karışmıştır?
Anlatıcı sözlerine başlamadan önce yerden bir çubuk alıp yanan ateşin altını karıştırdı. Ateş şimdi daha yüksek ve daha sıcaktı, ‘’zaman’’ dedi ve devam etti.