https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

1926 yılında Londra’da doğan ve yaşamı boyunca her alanda kendini geliştiren John Berger: romancı, belgesel ve senaryo yazarı; sanat eleştirmeni ve ressam. İlk romanı 1958’de yayımlanan Zamanımızın Bir Ressamı ile edebiyata farklı bir kapı aralayan Berger, 1972 yılında kendisine Booker ödülü kazandıran G isimli romanı ile kendi okuyucu kitlesini oluşturmayı başarmıştır.  
‘‘Delinin talebi ya hep ya hiçtir!’’ G.

İncelemesini yaptığım Hoşbeş isimli kitabı; on bir sohbeti barındırmakta: Otoportre, Rosa’ ya Armağan, Münasebetsizlik, Düşme Sanatına Dair Bazı Notlar, Ben de Arkadya’dayım, Dikkate Dair, La LalalaLalala La, Şarkıya Dair Notlar, Bir Ses, Buluşma Yeri ve Kayıtsızlığa Karşı Nasıl Direnmeli’dir. Tam anlamıyla kitaba verilen ismi yansıtan Hoşbeş, yazarın denemelerinin güncesi nihayetinde. Bir iç konuşmanın ötesine de çıkan Hoşbeş, içeriğindeki çok sesliliğiyle yazarın karakterinin parçalara ayrılmış hali gibi.
İlk hoşbeşi,‘yazmak üzerine’ düşüncelerini dile getirdiği Otoportre bölümüdür. Kendi yazma dünyasının dışına çıkarak, ana dili dışında yazılan kitapların çevirilerine dikkat kesilen
Berger: ‘Her ana dili evrenseldir.’Demeyi metin boyunca sürdürür.

Rosaya Armağan, isimli yazısıyla Rosa Luxemburg’a seslenir. Rosa Luxemburg, Karl Liebknechtle birlikte Alman Komünist Partisinde çalışmalar yürütmesinden mütevellit 1919 ocağın da döve döve öldürülmüş ve nehre atılmış kadındır. Berger kitabında Rosa’nın yazmış olduğu mektuptan şu alıntıya yer vermiştir: ‘‘O halde, insan kalmaya bak. Temel mesele, insan olmak. Bu ise kararlı, dürüst ve neşeli olmak demek, evet, herkese ve her şeye rağmen neşeli olmak, çünkü sızlanmak zayıfların işidir. İnsan olmak demek, gerektiğinde tüm hayatını seve seve ‘kaderin büyük terazisine’ koymak, fakat aynı anda her aydınlık güne ve her güzel buluta sevinmek demektir.’’
Münasebetsizlikteyse, kendi gibi olanlarla konuşur yalnızca: ‘‘Gizli bir yetimler ittifakı öneririm. Birbirimize göz kırparız. Hiyerarşiyi reddederiz. Her türlü hiyerarşiyi. Dünyanın pisliğini olduğu gibi kabullenir, buna rağmen nasıl hayatta kaldığımıza dair hikayeleri paylaşırız. Münasebetsiziz biz, kopuğuz. Evrendeki yıldızların yarısından fazlası hiçbir takımyıldıza ait olmayan yetim yıldızlardır. Takımyıldızların hepsinden daha fazla ışık verirler. Evet münasebetsiziz.’’

Düşme Sanatına Dair Bazı Notlar’da, gülme ölümsüzlüğünü üzerine giyen Charlie Chaplin’e değinir: ‘‘Her ne kadar umutlarının tekrar tekrar tuz buz olmasına alışmış olsa da, aynı çokkatmanlılık onun bir sonraki umuduna sarılmasını sağlıyordu. Birbiri ardına gelen küçük düşmeleri metanetle atlatıyordu: Karşı atağa geçtiğinde bile bunu bir hayıflanma imasıyla yapıyordu.’’

Büyüyü daha fazla bozmadan her metne girmeyerek şunu söyleyebilirim: şarkılar, şiirler, ünlü ressamların tabloları ve insan ruhuna iyi gelebilecek küçük detayların hepsi hoşbeşte… Keyifli okumalar…