https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Sevgili okur, Yiğit Bener’in dilimize kazandırdığı Cortazar’ın Kafa Ütüleyicinin Laklakiyatı adlı birbirine bağlı on iki kısa öyküden oluşan kitabını incelemeye devam ediyoruz. Bu defa üç öyküyü birden irdeleyeceğiz sizlerle.

Sandığımızdan Fazla Şartlanmışızdır: Yazarın zamanı eğip bükerekmobius şeridine çevirdiği benzersiz bir öykü. Bu öyküde karakterimiz okumayı yeni sökmüş saf, temiz kalpli bir çocuk. Kahvaltı adlı öyküde olduğu gibi, özünde yine bir tek boynuzlu atın anlatısı.Küçük Hakko doğaldır ki yavaş kitap okumaktadır. Neredeyse heceleyerek okunan kitapta, Nasuh Banotti(çevirmen Nasuh Mahruki’ye atıf yapıyor) adında dağcı, Annapurna’nın kuzey yamacından Everest Dağı’na tırmanmaktadır. Hakko o kadar yavaş okur ki, dağcı kuzey yamaçta asılı kalır. Tırmanma eylemini bitiremez. Hep okuyucular kitapların içine dalar normalde. Bu öyküde kitap karakteri okuyucunun yanında bitiveriyor.Ete kemiğe bürünüyor.Küçük Hakko da karaktere, “Belki de fazla hızlı okumuşumdur ve beceriksizliğin (tırmanamayıp kuzey yamaçta asılı kalmanın) gerçek sebeplerini atlamışımdır. Yani gerçekten şu Banotti de amma dangalakmış,”der. Yazar çocuğun saflığını öyle güzel anlatıyor ki öyküde okuyucu bu metne hayran kalıyor.

Cotazar, öykü adlarıyla(daha önceki incelemelerde belirtmiştik) biz okuyuculara ipuçları veriyor bildiğiniz gibi. Bu öykü de şartlanmayı ve alışkanlıklarımıza mahkumiyetimizi küçük Hakko’nun okuma serüveni ile gözlerimizin önüne sererek her şey de olduğu gibi kitap okurken (en olmayacak şey, en yapılamayacak şey) bile şartlandığımızı göstermeye çalışıyor.

Bu öykünün, bir önceki “Maggi, Hatta Knor Tarafından Bile Kabul Göremeyen” adlı öyküyle köprüsü, şehirlerde şartlanmış yaşamımız nedeniyle kendimizi bulamayışımız aslına bakarsanız.N. Tesla’nın metne uygun bir sözüyle bitirelim bu öyküyü; “Çoğu insan dışarda akıp giden hayata kendini o kadar kaptırmıştır ki, kendi içinde neyin olup bittiğine duyarsız hale gelmiştir.”

Her Şey Az Çok Yolunda Gidecektir Ta Ki:  Yine tüketim toplumuna göndermelerin olduğu,  kapitalizmin bizi dönüştürdüğü hallerimizi anlatan bir öykü. Makinalar için yaşamamız daha doğrusu araba vs. gibi makinaları alabilmek için ömrümüzü tükettiğimize parmak basan bir öykü. Bir düşünün sevgili okur şöyle binilebilir güvenli bir otomobil için kaç yılımızı heba ediyoruz.

Öyküdeki metaforlar şaşırtıcı, şaşırtıcı olduğu kadar da zihin açıcı. Mesela egzoz gazının sigara dumanına benzetilmesi çok akıllıca! Bu metafordan o kadar güzel ilerliyor ki yazar, okurken ustalığını ve bilinç akışını alkışlamak istiyorsunuz. Yıllarını çalışarak geçirdikten sonra (o yıllarını heba ederek ) alınmış bir otomobil, köprü üzerinde bozulunca sürücü ile araba karşılıklı sigara içerek sohbet ediyorlar.Bu iç içe geçmiş metaforda araba aslında Gitanes marka bir sigara izmaritine dönüşüyor. Tamir edilemediğinden yenisi alınması gerekecek. Yine ömrün belirli bir bölümü yeni araba için yitip gidecek.

Bu öyküsünde markalardan da (Gitanes sigara, Citroen otomobil vs) söz ediyor yazar. Tüketerek tükenmeyi ve kapitalizmi anlatacaksanız markalara vurgu yapmak (metaforlarla birleşince), en doğrusu diye düşünmeden kendinizi alamıyorsunuz.

Diğer yandan çevreci bakışla egzoz gazının ve sigaranın zararlarına da göndermeler var metinde. Kitabın genelinde çevreye duyarlılık epey ön planda aslına bakarsanız! Bir önceki öyküyle bağlantısı şartlanmışlıklarımız ve sonunda bir izmarite dönüşecek makinalar için ömrümüzü tüketmemiz.

Öykünün zamanı doğrusal ele alınmış bunu da belirtmeden geçmeyelim.

OpernCafe’deViyenaValsi: “ELANTRA, Astra, Mercedes, Giulietta ve Octavia yeşil ışıkların altında kıpır kıpır, halinden hoşnut kediler gibi mırıldanarak, tam da Radames’in ölümcül mezar taşını tüm gücüyle itmeye çalıştığı yeraltı kabrininyakınlarında ışıklar caddesi boyunca kayıp gidiyorlar,” diye başlıyor öykü. Burada yazarın çağrışımları olağanüstü doğrusu! Araba markalarından, Giuseppe Verdi’nin bestelediği dört perdelik “Aida” operasına geçişi okuyucuyu hem çarpıyor hem de hayranlık uyandırıyor. Bildiğiniz gibi dördüncü perdede Radames, Aida’yı kurtarmak için kapalı kaldıkları mezarda (dehlizde) ölümlerine neden olacak taşı (ölümcül taşı) itmeye çalışır. Tam da bu noktada bir önceki öyküyle köprüsünü kuruyor Cortazar, hiç de zorlanmadan. Almak için ömrümüzü tükettiğimiz otomobiller ve makinalar (dünya malı) işte bu metne, ölümcül mezar taşı olarak ustalıkla giriveriyor.

Öykü, ayrıcatütünü konu ederek önceki“Her Şey Az Çok Yolunda Gidecektir Ta Ki” adlı öyküyle bir ikinci köprü daha kuruyor.

Bu öykü, zaten sıra dışı olan Cortazar öykülerinin en ucunda yer alıyor, çünkü yazar bir çeşit deneme yapıyor. Öykünün en çekici noktası arabayla ilerliyormuş gibi yazılması (bilinç akışı). “Reklam panosunun neon lambaları yanıp sönüyor. TÜTÜN DÜKKANI TÜTÜN DÜKKANI TÜTÜN, kesikli solgun ışık kesikli solgun kesikli ellerinde leke gibi TÜTÜN ikinci katın penceresinde oturan çocuğun DÜKKANI roman okuyor çocuk TÜTÜN DÜKKANI acaba Aslan Yürekli Richard şatonun kulesinden kaçmayı başaracak mı diye merak içinde.TÜTÜN DÜKKANI, TÜTÜN DÜKKA, TÜTÜN, TÜT” şeklinde ilerliyor öykü.

Aslan yürekli Richard (Fransız asıllı İngiltere kralı veçok az İngilizce biliyor) Blondel’e(dini felsefe ile yorumlayan Fransız Filozof) kadar öyle ilginç çağrışımları var ki, okur araştırmaya koyuluyor mecburen. Blondel,Richard’tan çok sonra yaşamış olmasına rağmen, O’nu kralın ozanı olarak görüyor. Öyküye Kore savaşı dalıyor bir ara. Ardından tekrar Radames giriyor. Anlatılan bir yandan da,yaşam ve ölüm, başlangıç ve bitiş.

İnsanın diğerleriyle tek eşitliği doğum ve ölüm! Yazarda ister Radames gibi delicesine aşık olsun, ister kral olsun, ister ozan-filozof olsun ölümle eşitlendiğimizi söylüyor.

Yaşamı da;  “OpernCafe’deViyenaValsi” olarak metne yerleştiriveriyor öykünün sonunda.

Öykünün zamanı ise döngüsel ve doğrusal ilerliyor.

Kaynaklar:

1.Wikipedia

2.Mehmet İlgürel, JulioCortázar’ın öykülerinin sembolik imgelemi adlı  inceleme/çözümleme kitabı