https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Bugünlerde bir devrim ve devrimin kahramanlarını gündemimizde. Sudan’da İslami rejim sonlandırıldı ve demokrasi süreci başladı. Bu süreci başlatan, 30 yıldır tüm haklardan mahrum edilen kadınlardı. Devrimin sembolü de, “Kadının yeri evi değil, devrimdir” diyen 24 yaşındaki mimarlık öğrencisi Alaa Salah. Yeni hükümetlerinde eşit temsil için savaşan da yine kadınlar.Madem öyle, çağlar boyu kadınların kendisinin devrim olduğuna dair yaşanmışlıklara bir göz atalım.

Büyük Fransız Devrimi döneminde, o dönem feministlerinin simgesi haline gelen Olympe de Gouges, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden iki yıl sonra kaleme aldığı Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin kadınları dışladığını ve bildirideki insan ile yalnızca erkeklerin kastedildiğini kavramış ve erkek egemen zihniyete cephe almıştır. Kadınların devrim sürecinin her aşamasında aktif olarak yer almalarına, kitle gösterilerinin ve ayaklanmalarının temel ve en önde koşan öznesi olmalarına karşın, yasalar karşısında “insan” olarak görülmemelerine isyan eder. Ve der ki, “Erkek, adil olmayı becerebilir misin sen? Sana bunu bir kadın soruyor. En azından bu hakkı onun elinden alamayacaksın. Söylesene, benim cinsimi baskılamanın zalim gücünü sana kim verdi?” Evet, kim verdi…

Gerçekten de, 1789 Büyük Fransız Devriminin fitilini ateşleyenler, Kraliçe Marie Antoniette’nin “Ekmek yoksa pasta yesinler” sözleri üzerine sokaklara dökülerek “Ne zaman ekmeğimiz olacak!” diye haykıran binlerce pazarcı, zanaatçı, çamaşırcı işçi kadınlardır. Ayaklanmanın ve kitle gösterilerinin aktif bileşeni olan kadınlar, devrim sonrasında adeta görmezden gelinir. Devrim süresince kadınlara yurttaş diye hitap edip eylemlere çağıran burjuvazi, iktidarı ele geçirdikten sonra onları yok sayar. İşte kadının makus talihi!..Fitili ateşleyen işçi kadınlardı, kadınların yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip olma ve varlığını kabul ettirme mücadelesini sürdüren de burjuva aydın kadınlar oldular. Çünkü burjuva sınıfından da olsanız, insan ve yurttaş kategorisinde sayılmıyordunuz. Aslında kadının mücadeleyi gerektiren arka planda kalışı, insan yaşamına özel mülkiyetin girmesiyle başladı. Kadın bu süreçte toplumsal fonksiyonlarından arındırılarak erkeğin mülkü, anne- bakıcı haline geldi. Bu bağlamda 20. yüzyıla damgasını vuran Ekim devrimi de, toplumsal ve hukuksal alanda kadını arka plana iten, ikincil kılan her tür düşünceye karşı savaş açan ve cesur mücadele örnekleri veren kadınlar sayesinde birçok kazanıma sahne olmuştur. Eşit işe eşit ücret, eşit oy hakkı, kürtajın yasal hale gelmesi, gebelikten korunma yöntemlerinin yaygınlaşması, evlilik ve boşanmaya ilişkin haklar gibi birçok kazanım. Türk kadınının Kurtuluş Savaşında vermiş olduğu büyük mücadele de unutulmaz bir yere sahiptir bu mücadele örnekleri içinde. Erkekler ile omuz omuza cephedeki yerini almış, cepheye mermi taşıyarak, yaralı askerleri tedavi ederek, silah ve giyecek imal ederek vatanın kurtuluşunda önemli rol oynamış ve başlı başına bir devrim olan, çağdaş bir ulus yaratma yolunda tüm aydınlığını yaymış ve yansıtmıştır. Günümüzde de, yaşadığı ortamın doğal dengesini bozacak her tür girişimin önünde dağ gibi durarak, kadın cinayetlerinin son bulması için sesini çıkararak, toplumsal hayatın her alanında yer alarak başka türlü bir dünya yaratma mücadelesini sürdürmektedir.Görüyoruz ki, büyük kitlelerin düzene karşı mücadeleye atıldığı her dönemde kadınlar da bu mücadelede en ön saflarda yer almış, sonu başarıya ulaşsın ya da ulaşmasın, bu mücadelede kadın meselesini de gündeme getirmişlerdir.

Karanlık kafalar rahatsız olurlar kadın devriminden. Ama unuttukları bir şey var. İmkanı yoktur ki bir devrim kadınsız gerçekleşsin. Kadın, devrimin ta kendisidir. Bu nedenledir ki kadın politikaları ataerkil toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenir. Savaş ya da ekonomik kriz dönemlerinde kadınlar eve dönmeye ve çocuk doğurmaya özel olarak yönlendirilir. Doğurdukları çocuk sayısıyla orantılı olarak “kahraman anne” sıfatı ile onurlandırılıp “annelik onur nişanı almak” gibi şereflere nail olurlar(!) Bu, “kadının doğasına dönüşü” halinin, kriz dönemlerinde topluma mutluluk getireceği savları, kadının özgürlüğünün geri alınmaya çalışıldığı gerçeğini perdelemek için kullanılmıştır. Ama kadın her daim o perdeyi aralar. En kötü koşullardan bile sıyrılmayı, tarumar haldeki bir bahçeye dönüşen hayatını yeniden çiçeklendirmeyi, her defasında küllerinden yeniden doğmayı başarır.

Geriye gitmenin ceremesini, hangi çağda olursa olsun en çok kadınlar çekmiştir. Bunun sebebinin, kadının gücünden sonsuzca korkulması olduğu açıktır. Kadın yenilenebilendir çünkü, yoktan var edebilen ve dönüştürücü! Gözü geride olan elbette korkacaktır bu güçten! Ama o gözlerdeki bakışların ileriye yönelmesini sağlayacak da yine kadındır. Kadın devrimdir!