https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

‘Bir kere ışığı tanımaya başlarsa yolcu, o ışığın içindeki karanlıkları anlamlandırır. Karanlık ile ışığın bir madalyonun iki yüzü gibi olduğunu anlar. Madalyonun iki yüzünün de aynı yüz olduğunu tecrübe ettiği an ise artık varılacak bir yer olmadığını, hayatın sadece bir yolculuk olduğunu kavrar.’

Kitabın son sözleridir aslında bunlar. Bize verilmek istenen özdür. Kitabın adını duyduğumuzda yürünecek bir yol, varılacak bir yer ve ışık var sanabiliriz. Ancak asıl yapmamız gereken o ana odaklanmaktır. O anda olduğumuz yerdir yolumuz. Işık ise hiç tahmin etmediğimiz bir yerdedir. Yakından da yakındır, ruhumuzdaki yaralardan sızmaktadır.
Yüzümüzü dönmemiz gereken yerdir o ışığın sızdığı yer. Yüzleşmemiz gerekmektedir. Üstelik mutlak bir aydınlık vaat etmez bize o ışık. Karanlık da olacaktır ara sıra. Tıpkı gece ve gündüzün aynı gökyüzünün altında birbirini takip etmesi gibi. Tıpkı bir yolda ilerlerken tünellerden geçmemiz gibi. Hayatın bütünlüğü içinde her durum vardır. Bütün yapmamız gereken onu böylesiliği ile kabul etme kapasitemizi arttırmamızdır.

Üniversiteye gittiğimde nerede olduğunu, ne olduğunu bilmediğim; çocukluğumda bana hep okumam salık verilen, güneşli, rengarenk sayfalı masal kitaplarını aydınlatan o ışığı aradım durdum. Yemyeşil kocaman bir çimenlik vardı kütüphanesinin önünde, cıvıl cıvıl gençler birlikte sohbet ederdik. Okuduğumuz kitapları konuşurduk. Bazı zamanlar akşam olsa da eve gitmezdik. Orada tertemiz, dev bir çarşaf gibi kütüphanenin önüne serilmiş çimenliğe sırtımızı verip, yıldızları izlerdik. Hele de bulut yoksa gökyüzünde ne güzel görünürdü ışıklar. Bir o kadar da ulaşılmazlardı ama. Bir gün gitmek istersek hangi yoldan gideceğimiz ile ilgili bir fikrimiz de yoktu tabii.

1967 yılında Ankara’da doğan, Amerika ve Avrupa’da psikoloji ve farkındalık üzerine çok sayıda eğitimler alan yazar Nilüfer Devecigil, halen makaleler yazmakta, içerik danışmanlığı yapmakta ve kurumsal eğitimler vermektedir. Hiç kuşkusuz psikolog kimliği edebiyatçı kimliğinin fazlasıyla önündedir. Ancak yine de bize bir hikaye üzerinden anlatır ışığın yolunu. Işığın yolcusu Ayşenur dur bu hikayede. Eşi ise Amerikalı Michael’dır. Hatta bir de kızları olur bu çiftin. İlk kitabını yayınlayan yazar, kitabın ismi ve hareket noktası üzerinden bir metafor da yapmayı ihmal etmez. Ayşenur ve Michael yeni doğan kızlarını adını ‘Işık’ koyarlar.

Kitapta yer yer uzun, detaylı dipnotlar görmek mümkündür. Özellikle birinci dipnotu okumak kitabın özünü anlamak bakımından hayati önem taşır. Adına ‘Bağlanma Kuramı’ denen bir kuramdan bahseder yazar. Bağlanma Kuramı ışığın yolunda yürümek için çok önemlidir, Çünkü biz bebeklik/çocukluk dönemindeki ilişkilerde inciniriz, kişiliğimiz şekillenir çoğu zaman. Bu ilişkiler sonucunda bağlanma çeşidimiz ortaya çıkar. Eğer düzgün bir bağlanma çeşidine sahip değilsek, kurama göre ilişkilerimiz olumsuz etkilenecektir. İlişkilerde incinen ruhumuzu da yine ancak ilişkiler de iyileştirebiliriz. Kurama göre iki tane bağlanma çeşidi vardır:

‘Bağlanma, güvenli ve güvensiz olarak ikiye ayrılır. Bebeğin sinyallerini duyup hızla cevap vermek güvenli bağlanmayı desteklerken, bu sinyalleri ısrarla anlamamak ya da yanlış yorumlamak güvensiz bağlanmaya sebep olabilir. Güvensiz bağlanma, kaçınmalı, kaygılı ya da karmaşık bağlanma şeklinde görülür. Kaçınmalı bağlanan yetişkinler için ilişkiler güvenilmezdir, zorlandığında ilişkiden kaçar. Kaygılı bağlanan yetişkinler sürekli ilişki halinde olmak ister, kafası devamlı diğer kişinin onu sevip sevmediği endişeleri ile meşguldur. Karmaşık bağlanan kişi ise erken yaşlarında bir ebeveyn ile kaçınmalı bağlanma kurmuşken diğeri ile kaygılı bağlanma kurmuş olabilir.’

Karakterimiz Ayşenur annesi ile kaçınmalı babası ile kaygılı bağlanmıştır. Eşi Michael’a da bu sağlıksız bağlanma modeli ile bağlanır ve bu yüzden bir hata yaparak ilişkinin bitmesine sebep olur. Ayşenur’un önüne çıkan bu ve bunun gibi engelleri aşma yolunda verdiği çabalara tanık oluruz kitap boyunca. Işığın yolunda yürürken kullandığı araçlar da vardır. Onlardan biri meditasyondur mesela. Kimi zaman bir zen ustasının karşısında buluruz kendimizi Ayşenur ile birlikte. Kimi zaman doğal ebeveynlik grubunun toplantısında. Kimi zaman bir psikoterapi seansında.Ko-regülasyon nedir, sağlıklı bir ilişki için neden gereklidir onu öğreniriz. Emily Dickinson, Halil Cibran şiirleri okuruz. Edebiyat da vardır bu yolculukda. Ayşenur’un avantajı eşinin bir psikolog olması ve Ayşenur’a son derece yapıcı ve sağduyulu bir tutumla davranmasıdır. Verilen mücadele onurlu bir mücadeledir. Hiç şüphesiz zordur da.

‘Ne kadar güçlüydü çocukluğumuzdan yadigar kalan bağlanma ilişkilerimiz. Nasıl işliyordu iliklerimize dek tüm o kalıplar, inançlar. Öyle ki sadece gözlükleri değiştirmek yetmiyordu. Beynin her bir katmanını tuğlalarından ayırmak gibiydi değişim. Anestezi olmadan ameliyat olmak gibi. İstediğin kadar bilgi ile doldur, başkalarının tecrübelerini dinle yardımcı olmuyordu. Bu ameliyat acısını hissetmen gereken bir ameliyattı. Ve elindeki tek araç, cesaretti.’

Ayşenur evliliğini kurtarır. Ama yol bitmemiştir. Önlerinde daha çok durak vardır.
‘Ayşenur ve Michael iç yolculuklarının başka bir durağındalar artık. İkisi de daha bir derinden tanıdılar, çaresizlik, bağımlılık korku gibi duygularını. Ama bir yandan da bu duyguların bir yere kaybolmadığını, ara sıra karşılarına çıkacağını biliyorlar.’
Asıl önemli olan yolun kendisidir ve ısrarla devam etme cesaretidir. Kitapta bunu sık sık vurgular yazar.

‘Yolculuklar böyledir işte. Yolumuzu kaybederiz bazen kimi sokaklarda. Korkarız, üşürüz, bazen geri dönmek isteriz tanıdık sokaklara. Ancak kaybettiğimiz yolda devam etme cesaretimiz varsa, öğrendiğimiz her şey rehber olur yolumuzu yeniden bulmaya. Bir kere başladık mı yürümeye, artık cesaret işlemiştir ruhumuza. Hele ki elimizi tutan bir başka yolcuyla yapıyorsak bu yolculuğu. O ilişkinin içinde, yol gösteren bir ışığın zaten var olduğunu algılamak daha kolay olur. Tek yapmamız gereken elini tutmaktır birbirimizin. Ayşenur ile Michael o ışığı fark ettikleri yerden devam ederler yolculuğa. Henüz o ışığı tanımaya yeni başlamışlardır…’

Bizlere ebeveyn olmakla ve bebekle olan ilişkimizle ilgili bilgiler de verir yazar. Bu bağlamda kitap çocuk yetiştirme konusunda da bir rehber olarak görülebilir.
Yazarın, üzerinde durduğu konulardan biri de Budizm’dir. Kitap boyunca vermeye çalıştığı mesajlara dikkat ettiğimde, adını koymamış olsa da Budizm’in öğretilerinden biri olan pali derlemesinin üç özelliğini anlatmaya çalıştıklarına çok yakın buldum. Pali derlemesinin birinci özelliğine göre varlığını görebildiğimiz ya da varlığını göremeyip zihnimizin yardımıyla varlığından haber aldığımız her şey oluşum ve değişim içindedir. Buna uyum sağlamalıyız. İkinci özelliği, var olan hiçbir şeyin acının ıstırabın bir türlüsünden ya da öbür türlüsünden kendini kurtaramamasıdır. Bunu kabullenmeliyiz. Üçüncü özelliği ise var olan hiçbir şeyin varolan öteki şeylerden ayrık, sürekli bir benliğe sahip olmayışıdır. 
Yazar, Ayşenur ve Michael’in bir budist rahibin konuşmasını dinlemeye gittiği kısımda MÖ IV. Yüzyılda yaşamış uzak doğulu bilgin Lao Tzu’dan da bahseder. Bu bilginin yazdığı ‘Yol ve Erdem Kitabı, Söz ve Can Kitabı’ (Tao Te Ching)sonradan Budizm öğretisi ile birlikte Avrupa’da farkındalık (mindfulness) yaklaşımının temelini oluşturmuştur. Buna ilaveten yazarın tasavvuf düşüncesi ile Budizm arasında var olan bazı benzerlikleri de göstermesi, bu tip düşünce ve inanç sistemlerinin benzerliklerini ve bağlantılarını göstermesi yönüyle ilginçti. Kişi bir kez bunlarla ilgilenmeye başlarsa diğerlerini anlamak ve kendine mal etmek için önemli bir kapı açılmış olur diye düşünüyorum.
Ayşenur seminerde kendisi ile ilgili bir olumsuzluğu daha fark eder. Hayatı boyunca her şeyi kontrol etmeye çalışmıştır ve hatta değiştirmeye. Oysaki kişi kendi kendine yönelmelidir. Kendi yolculuğuna odaklanmalıdır. Motivasyon dış değil, iç odaklı olmalıdır. 
‘Ayşenur’un başkalarına hükmetme, kazanma, dünyayı kendi düşüncelerine yakın bir yer yapma gibi gereksiz düşüncelerinden haberdar olması ise yolculuğunun bir parçasıdır.’
Yukarıda yazdıklarımla bağlantılı olarak, söz konusu bilgin Lao Tzu’nun yazdığı ‘Yol ve Erdem Kitabı, Söz ve Can Kitabı’ (Tao Te Ching)  kitabından 29. Mesel’i paylaşmak istedim.

“dünyayı ele geçirme tutkusu
dünyayı elden geçirme tutkusu
denenmiştir yenilgiye mahkumdur
kutsaldır dünya
ele gelmez
el atan çürütür onu
elde tutmak isteyen yitirir onu.”

Yazar anlatımda, kişiler arasındaki ilişkilerde tarafsızlığını koruyabileceği ve istediği karakterin zihnine girebileceği bir bakış açısı kullanmıştır. Böyle yaparak, karakterlerin yaşanan olaylardaki düşünce ve hareketleri ile ilgili yorumlar yapabilmiş; böylece o düşünce ve eylemlere arka planda sebep olan kişilik örüntüleri ve bu örüntülerin neden ve nasıl meydana geldiği ile ilgili bilgi verebilmiştir. 
Birinci baskısı Mart 2017 tarihinde yapıldığından kişisel gelişim konusunda güncel bilgiler edinmemizi sağlar. Çocuk yetiştirenler ve yetiştirecekler için ise bebeğin duygusal ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağını göstermesi yönüyle dikkat çekicidir. Yeri gelir, Michael ve Ayşenur’un kızları Işık’ı uyuturken neler yaptığını adım adım okuruz. Daha önce kişisel gelişim kitabı okumamış olanlar açısından, içinde barındırdığı araçlar yönüyle zengin, iyi bir başlangıç kitabı bence. Bu konuda okumayı sevenler için ise bugüne kadar okuyup öğrendiklerini hatırlayıp, onları daha elle tutulur, daha gözle görülür hale getirip üstüne yenilerini eklemek için iyi bir fırsat bence.
Kitabı bitirdiğimde, benzer bir kitabın üniversite yıllarında elime geçmiş olmasını diledim açıkçası. Üniversite kütüphanesinin önünde bulutsuz, tatlı bir eylül akşamının serinliğinde uzanmış halimi ziyaret ettim gözlerimi kapatıp. Gidip o çimenlere ben de uzandım ve açtım gözümü. Üzerimde akıp giden yıldız selinin altında, tıpkı kitapta yapıldığı gibi, yoğunluğumu nefesime vererek etrafı dinledim. Ömer Tulgan’ın parkta doğayı dinlemek yerine radyo dinleyenleri eleştirmesi geldi aklıma. Diğer ses ve uyaranlardan sıyrılıp, tüm duyularımı doğanın akışına yönelttim. Nemli çimlerin kokusunu duydum mesela, kütüphane bahçesindeki ağaçların dost hışırtılarını. Bütün o yıldız alacasının gözlerimde yakamozlandığını hissettim. Daha farklı bir ışıktı bu. Ne olduğunu ve ne olmadığını Nilüfer Devecigil sayesinde daha iyi bildiğim, daha bana ait ve en önemlisi o kadar uzakta olmayan, aksine kaynağı içimde, tam da bakmam gereken yerde olan bir ışık.

Kaynaklar:
Hasan Çakır, Öykü Sanatı (Konya: Çizgi Kitabevi, 2002) 
İlhan Güngören, Zen Budizm-Bir Yaşama Sanatı (İstanbul: Yol Yayıncılık, 2013)
Ömer Tulgan, Tao Te Ching / Yol ve Erdem Kitabı, Söz ve Can Kitabı Türkçesi ve Yorumu(İstanbul: Yol Yayıncılık, 1994)