
Online edebiyat dergileri, ortaya çıktıkları ilk yıllarda bir imkân olarak görüldü. Basılı dergilerin ulaşamadığı coğrafyalara ulaşmak, merkez dışı sesleri görünür kılmak, genç yazarların metinlerini daha hızlı dolaşıma sokmak, deneysel biçimlere alan açmak gibi vaatlerle yola çıktılar. Dijital alan, kâğıdın maliyetinden ve dağıtımın sınırlılığından bağımsızdı; bu da edebiyat için yeni bir özgürlük alanı gibi sunuldu. Ne var ki bugün, bu özgürlük alanının büyük ölçüde kapalı, keyfî ve ilişkisel bir düzene dönüştüğü inkâr edilemez.
Sorun yalnızca nitelik sorunu değildir. Sorun, daha derinde, editoryal ahlakın çözülmesi, yayıncılık kavramının içeriksizleşmesi ve edebiyatın sosyal ilişkiler ağına indirgenmesi ile ilgilidir. Online edebiyat dergilerinin önemli bir kısmı, artık metinle değil; çevreyle, reklamla, görünürlükle ve çıkar dengeleriyle çalışan yapılar hâline gelmiştir. Bu durum, tekil hatalardan değil; süreklilik kazanmış bir zihniyetten kaynaklanır.
Kapalı Devre Yayıncılık: Edebiyat Alanı mı, Sosyal Çevre mi?
Bugün birçok online edebiyat dergisine bakıldığında, yayımlanan isimlerin büyük ölçüde aynı kişilerden oluştuğu görülür. Aynı yazarlar, farklı türlerde; öyküde, şiirde, denemede, hatta eleştiride dahi sürekli görünür. Bu tekrar, nitelikten değil; yakınlıktan beslenir. Dergi, bir editoryal alan olmaktan çıkar; bir çevrenin kendini yeniden ürettiği bir mekâna dönüşür.
Bu noktada temel sorun şudur:
Bir edebiyat dergisi, metin seçerken ölçüt olarak yakınlığı esas almaya başladığında, edebiyat sona erer.
Çünkü edebiyat, tanıdıklıkla değil; riskle büyür. Tanıdık olan güvenlidir; ama güvenli olan, edebiyatı ileri taşımaz. Kapalı devre yayıncılık, tam da bu yüzden tehlikelidir. Yeni seslere alan açmaz, mevcut sesleri çoğaltır. Dışarıdan gelen metinler, daha okunmadan “uygunsuz” olarak kodlanır. Bu kodlama çoğu zaman bilinçlidir; çünkü dışarıdan gelen her metin, mevcut dengeyi tehdit eder.
Bu tür dergilerde “açık çağrı” bir vitrindir. Herkesin dosya gönderebileceği söylenir; ama yayımlananlar bellidir. Açıklık, yalnızca biçimseldir. İçeride ise sıkı bir kapı vardır.
Metnin Değil, İlişkinin Edit Edilmesi
Editoryal süreç, ideal olarak metinle kurulan bir ilişkiyi ifade eder. Metnin dili, yapısı, ritmi, anlatıcı tercihi, tematik derinliği değerlendirilir. Oysa kapalı devre çalışan online dergilerde edit edilen şey metin değil; ilişkidir. Kiminle sorun yaşanmaz, kim kırılmaz, kim kaybedilmez, kimle ileride iş yapılır… Bütün bu sorular, metnin önüne geçer.
Bu nedenle dışarıdan gelen bir metin, ne kadar güçlü olursa olsun, çoğu zaman “riskli” olarak görülür. Çünkü o metin, beraberinde bir ilişki getirmez. Oysa içeriden gelen zayıf bir metin, “desteklenmesi gereken bir isim” olarak algılanır. Böylece edebiyat alanı, bir liyakat alanı olmaktan çıkar; bir sadakat alanına dönüşür.
Sadakat ise edebiyatta bir ölçüt değildir. Sadakat, politik ve sosyal yapılarda anlamlı olabilir; ama edebiyat, sadakate değil, itiraza dayanır.
Online edebiyat dergilerinin bir diğer temel sorunu, reklam ve tanıtım ilişkilerinin editoryal süreci doğrudan etkilemesidir. Bu etki çoğu zaman açık değildir; zira açık olmak, eleştiriye davetiye çıkarır. Bunun yerine sessiz sözleşmeler yapılır. Kim yazarsa yayımlanır, kim destek verirse görünür olur.
Bu noktada mesele, bir derginin gelir elde etmesi değildir. Mesele, bu gelirin editoryal kararları belirlemesidir. Bir yayınevinin, bir atölyenin, bir platformun reklamını alan dergi; o yapıdan gelen metinlere karşı tarafsızlığını yitirir. Bu, bilinçli bir tercih olmasa bile, zamanla otomatikleşir. Editör, farkında olmadan kendini sansürler.
Sonuçta ortaya çıkan tablo şudur:
Reklam veren yayımlanır, dışarıdan gelen elenir.
Bu eleniş, açıkça söylenmez. Bunun yerine edebi kılıfa sokulmuş gerekçeler üretilir. “Bu dönem için uygun değil”, “dosya bütünlüğümüzle örtüşmedi”, “yazı dili dergimizin ruhuna uzak”. Bu ifadeler, aslında hiçbir şey söylemez. Söylemedikleri şey ise çok nettir: Bu metin, bizim dengemizi bozuyor.
“Zaman Kipiniz Bize Uymuyor”: Keyfiyetin Cümleleşmiş Hâli
Online edebiyat dergiciliğinde giderek yaygınlaşan ve neredeyse bir sembole dönüşen geri dönüşlerden biri şudur: “Zaman kipiniz bize uymuyor.” Bu cümle, editoryal keyfiyetin en çıplak hâlidir. Çünkü bu ifade, edebiyat bilgisinden çok, bilgisizliğin estetikle maskelenmiş bir biçimini temsil eder.
Edebiyatta zaman kipi, anlatının temel yapı taşlarından biridir. Bir metnin hangi zamanla yazıldığı, anlatıcının dünyayla kurduğu ilişkiyi belirler. Geçmiş zaman hafızayı, şimdiki zaman sıkışmışlığı, geniş zaman döngüselliği çağırabilir. Bunlar metnin iç mantığıyla değerlendirilir. Bir derginin “zaman kipine” sahip olması ise absürttür.
Bu tür gerekçeler, aslında editoryal okumanın yapılmadığını gösterir. Metinle tartışmaya girmek yerine, tartışmayı imkânsız kılan bir cümle kurulur. Yazar, bu cümle karşısında susmak zorunda kalır. Çünkü zaman kipine nasıl itiraz edilir? Bu itiraz edilemezlik, keyfiyetin en güçlü aracıdır.
Editoryal Sürecin Boşluğu: Okunmayan Dosyalar, Otomatik Cevaplar
Online edebiyat dergilerinde en çok rastlanan durumlardan biri de, gönderilen dosyaların ya hiç cevaplanmaması ya da aylar sonra tek cümlelik otomatik mesajlarla geri çevrilmesidir. Bu durum, yalnızca bir nezaket sorunu değildir; editoryal sorumluluğun inkârıdır.
Bir metin göndermek, yazar için ciddi bir emektir. O metin, yazılmış, defalarca gözden geçirilmiş, düşünülmüş bir üründür. Bu emeğin karşılığında beklenen şey yayımlanmak değildir; okunmaktır. Okunmadığı izlenimi verilen her geri dönüş, yazarı edebiyattan biraz daha uzaklaştırır.
Okunmayan metin, yazılmayan edebiyat demektir.
Eleştirisizlik ve Sahte Övgü Dili
Online edebiyat dergilerinin bir diğer yapısal problemi, eleştiriden bilinçli olarak kaçınmalarıdır. Eleştiri, ilişkileri zedeler; bu yüzden risklidir. Oysa eleştiri olmadan edebiyat gelişmez. Bunun yerine, herkesin “iyi” olduğu, her metnin “özgün” sayıldığı bir dil dolaşıma sokulur.
Bu dil, edebiyatı korumaz; onu sıradanlaştırır. Çünkü her şey iyiyse, hiçbir şey önemli değildir. Eleştirinin olmadığı yerde ölçüt yoktur; ölçütün olmadığı yerde edebiyat yoktur.
Genç Yazarlar Üzerindeki Yıkıcı Etki
Bu yapıdan en çok zarar görenler, genç ve henüz çevre edinmemiş yazarlardır. Bu yazarlar, iyi yazmanın yeterli olmadığını çok erken öğrenir. Metnin değil, görünürlüğün önemli olduğu fikri yerleşir. Bu da edebiyatla kurulan ilişkinin en baştan sakatlanmasına neden olur.
Bir yazar, yazdığı metnin değil; kimlerle temas kurduğunun değerlendirildiğini fark ettiğinde, yazmayı değil; ilişki kurmayı öğrenir. Bu, edebiyatın geleceği için en büyük tehdittir.
Sonuç: Edebiyat Hızla Değil, Etikle Ayakta Kalır
Online edebiyat dergiciliği hâlâ kurtarılabilir bir alandır. Ama bunun için köklü bir zihniyet değişimi gerekir. Çevreyi değil metni, reklamı değil dili, hızı değil derinliği önceleyen bir yayıncılık anlayışı olmadan bu alanın kendini yeniden üretmesi mümkün değildir.
Edebiyat, aceleye gelmez. Edebiyat, gerekçe ister. Edebiyat, sorumluluk ister.
Ve en çok da dürüst editörlük ister.
Aksi hâlde online edebiyat dergileri, edebiyatın taşıyıcısı değil; onun hızlandırılmış tüketim araçları olarak kalacaktır. Ve edebiyat, bir kez daha dışarıdan değil; kendi içinden yaralanacaktır.