https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Füruzan (1932-2024), ilk kitabı Parasız Yatılı (1971) ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan ilk kadın yazar olarak edebiyat tarihinde özel bir yere sahiptir. Toplumsal duyarlılığı, özgün üslubu ve eserlerinin birçok dile çevrilmiş olması, onu çağdaş Türk edebiyatının öncü isimlerinden biri konumuna taşımıştır.
İncelemeye konu olan Taşralı öyküsü de bu ilk kitabında yer alan on iki öyküden biridir. Diğer hikâyelerinde olduğu gibi bu öykü de bize Füruzan’ın yaşamı ile ilgili ipuçları sunmaktadır. Yaşamı boyunca çok kültürlü bir ortamda büyümüş olan yazarın, yaşantısını ve kültür birikimini eserlerinde yarattığı karakterlere, mekâna, atmosfere, anlatım dili ve kurgularına yansıttığına şahit olmaktayız. Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olan yazar, yoksulluk, göç, gurbet, sınıf farklılıkları, aile, kadın ve çocukların yaşadığı sorunlar gibi hayatın içinden konuları işleyerek özellikle görmezden gelinen küçük insanların hikâyelerini ele almıştır.

Taşralı öyküsü, akrabalık ilişkileri üzerinden yabancılaşmayı işler. Eğitim amacıyla büyük şehre gelen genç kız, zengin teyzesinin yanında kalır. Füruzan’ın öykülerinde genellikle göze çarpan hüzün, bu hikâyenin ilk satırlarda kendini okuyucuya hissettirmektedir. Genç kızın, teyzesinin evine gelişiyle başlayan hikâyede yapılan betimlemeler, iç monologlar ve mekân tasviri okuru sarar ve kendini daha hikâyenin başından itibaren bu duygunun içinde bulur.

Öyküde bireysel yabancılaşmanın yanı sıra toplumsal sınıf farklarının aile bağlarına etkisi de vurgulanmakta olup, bunun teyzesiyle aralarındaki mesafeyi derinleştirdiği görülmektedir. Genç kızın “taşralı” kimliğiyle sürekli ötekileştirilmesi, akrabalık bağlarının maddi ve kültürel farklılıklar karşısında nasıl çözündüğünü gösterir. Teyze sürekli kendisini ve kızını övdüğü ve zenginliklerini ortaya koyduğu için genç kız kendini yadırgar. Sınıf farkı konusuna diğer öykülerinde de sıklıkla rastlanmaktadır.

Teyze karakteri, düzen takıntısı ve otoriter tutumuyla genç kızın karşısında baskıcı bir otoriteyi simgeler. Hikâyede bu otorite ve düzene uyum sağlıyor gibi görünse de iç dünyasında özgürlüğünü koruyarak direncini sessizce sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Yazar, genç kızı çok ezilmiş göstermez. Karakter ise sessiz direncini şu satırlarda iç monolog şeklinde ifade eder:

“Saçlarını kesmeyeceksin değil mi? Hıı diyorum. Oysa keseceğim. Hem de en kısa. Ders kitaplarımı değil, en sevdiğim yazarları alıp elime, bir dolu yeri gezeceğim. Dostoyevski’yi okuduğum kireç badanalı çıkmadaki kayısıların sessiz karanlıklarını ve hep su kokusunu arayacağım.”

Füruzan, Piyano Çalabilmek başlıklı hikâyesinde de tavrını gözlemci pozisyonundaki çocuktan yana sergilemektedir. Hikâyelerinde genel tavrının ve empatisinin çoğu zaman önemsenmeyen, mikro insandan yana olduğunu görmekteyiz.

Füruzan’ın üslubundaki dikkat çekici noktalardan biri, halk dilini hikâyelerine başarıyla taşımasıdır. Günümüz yazı dilinde kullanılan kelimelerin karşılığını genelde halk ağzındaki kullanımları şeklinde tercih eder. Hatta bazı hikâyelerinde bu kelimelerden yapım ekleri vasıtasıyla yeni kelimeler türettiği de görülür. Taşralı hikâyesinde de günlük konuşma dilini bu ustalıkla yansıtarak toplumsal bir yazar olduğunu bizlere gösterir:

“Sokağın ucundan dön demiştiler.”
“Evin tümü kapanık bir renge bulanmıştı.”
“Sokağın toz kokan güneşi hiç yokçasına yitip gitmişti.”

Bu dil tercihleri aynı zamanda karakterlerin sosyal kökenlerini ve iç dünyalarını güçlü biçimde görünür kılmaktadır.

Füruzan’ın hikâyeleri Türk edebiyatında teknik açıdan oldukça önemlidir. Anlatım tekniği olarak hikâye birinci tekil şahısla kurgulanmıştır. İç monologlar, geriye dönüşler ve çağrışımlar aracılığıyla karakterlerin kişiliği, olaylara bakış açısı ve direnişi başarılı bir şekilde okuyucuya aktarılır.

Füruzan’ın öykülerinin sonu genellikle açıktır ve sonucunu okuyucuya bırakır. O önce o anki durumu verir, geriye dönüş tekniğiyle olayların ayrıntısını okuyucuya hissettirir. Genelde olayları değil durumları yazar; olayları anlatmaz, okuyucuya gösterir ya da hissettirir. Taşralı da bu açıdan bir durum hikâyesidir.

Füruzan’ın hikâyelerinde mekânın da oldukça farklı şekillerde işlendiği görülür. Böylece hikâyede işlenen kahramanların psikolojik durumunu anlatmaya gerek duymadan gösterir. Bu açıdan Taşralı öyküsünde mekân betimlemeleri, bireyin psikolojisini tamamlayıcı bir işlev üstlenir; düzen takıntısıyla çizilen ev atmosferi, genç kızın yabancılaşmasını daha da derinleştirir. Biz bu mekânlar sayesinde kahramanları da daha kolay tanır ve tahlil ederiz.

Taşralı öyküsü, okura sınıf farklılıklarının yarattığı mesafeleri ve bireyin özgürlüğünü koruma çabasını vurgulamaktadır. Okur, genç kızın ötekileştirilmesine, yalnızlığına ve sessiz direnişine tanık olur. Bu öykü bütününde, toplumsal yaşamın gerçeklerine dair güçlü bir gözlem sunarken insanın içindeki aidiyet arayışını hissettirmektedir.