https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Türk Edebiyatının büyük yazarlarından Adalet Ağaoğlu, yeni kitabı ‘Düşme Korkusu’nda üçüncü sayfa haberi tarzında olaylardan yola çıkarak düşme korkuları üzerine yazmış. ‘Ustalık korkusu’nu yenerek, adeta ‘efendimiz acemilik’ diyerek yazan Ağaoğlu, ironiyi bu kez bir halk anlatısı, masal, söylence, mübalağa içinde kullanmış.
Hakkını vermek gerek, hem öyküleri hem romanları hem oyunları, günlükleri, yazıları ve denemeleriyle her dönem ses vermiş bir aydın olmanın yanı sıra dönemin sorunlarını, kaygılarını, değişimlerini, gelişmelerini, ‘edebiyat gündelik olanın, beklemeden, sıcağı sıcağına yazıya aktarılmasından zarar görür’ gibi, eh bizim biraz ‘fildişi kule’ söylemi saydığımız yargılara aldırmadan yazmış ve Türkçenin büyük ve önde gelen yazarlarından biri olarak iyi edebiyatını okurla buluşturmayı başarmış.

Adalet Ağaoğlu için gerçekçilik, her yapıt için yeni yapılar kurmak, biçimler geliştirmek ve söylemler oluşturmak anlamına da gelir ki, onda çoğu zaman şiire yeni başlamış bir genç şairin coşkusu da hissedilir. Yeni kitabı ‘Düşme Korkusu’nda da bu gençliği, coşkuyu, elbette korkusuzluğu görürüz. İroniyi bu kez bir halk anlatısı, masal, söylence, mübalağa içinde kullanmış, üçüncü sayfa haberi tarzında olaylardan yola çıkarak, bir anlamda da karakter çözümlemeleri yaparak, memleketimden düşme korkularını yazmaya başlamış. Başlamış diyorum çünkü bu kapı açılırsa oradan girecek daha çok korku vardır!

Adalet Ağaoğlu, ‘Düşme Korkusu’nda da hallerimizi ve halsizliklerimizi ‘ustalık korkusu’nu yenerek -düşme korkusundan daha tehlikeli bence- adeta ‘efendimiz acemilik’ diyerek yazıyor, üstelik hevesi ve samimiyeti öyle ileri götürüyor ki, kitabı yazma nedenini de bir tür saflık içinde dile getirmekten de kendini alamıyor: ”Son iki yıldır evden dışarı çıkamıyorum, yine de yazmadan duramıyorum. Son dönemde yatakta daha sık zaman geçiriyorum. Üç kere düşmüşüm yere. Doktorlar tarafından sırtüstü yatağa yatırılmışım. Zaman içinde yavaş yavaş kendime geldim. Fakat korkuyu yenemedim. O dönemde içimde büyük bir düşme korkusu vardı. Onu mutlaka bir biçim altında anlatmak istiyordum. Düşmek sadece yere düşmekten ibaret değil. Bir de manevi yanı var. ‘Düşme Korkusu’ adı altında altı tane hikâye yazdım. Çünkü düşmenin çeşitli anlamları var. Saygınlığını kaybetmek var, değerini kaybetmek, gözden düşmek, çaresizliğe düşmek var” diyor.

“Şimdi öyle bir şey ki yazmak, sigara tiryakiliğinden daha büyük bir tiryakilik. Sahiden. Ben elimden düşürmediğim sigarayı kolayca bıraktım, hiç de aramadım. Fakat yazmayı bırakamadım, tiryakilik o dereceydi. Şimdi yaklaşık son iki yıldır evden dışarı çıkamıyorum, yine de yazmadan duramıyorum. Yazmak, su içer gibi içimden geliyor hep.’’
kaynak: Hürriyet