https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Alakarga Yayınları, kadınların edebiyatta yükselen sesine yeni bir derinlik kazandıran dört güçlü kitabı okurla buluşturuyor. Her biri farklı bir dünyanın kapısını aralayan bu eserler; bireysel özgürlük arayışından aile bağlarının karmaşık yüzüne, kadınlık deneyiminin kırılganlık ve direnişle örülü katmanlarına kadar geniş bir alanda dolaşıyor.

Bu kitaplar; cesur anlatıları, psikolojik derinliği, yer yer sertleşen ama aynı zamanda incelikli ve şiirsel diliyle dikkat çekiyor. Günümüz Türkçe edebiyatında kadın yazarların açtığı yeni damarları merak eden okurlar için bu dört eser; hem kişisel hem toplumsal bir yüzleşmenin ve içsel dönüşümün izini süren güçlü bir yolculuk sunuyor.

Alakarga’nın yayımladığı bu dört farklı öykü kitabı, çağdaş kadın edebiyatının çeşitliliğini ve yenilikçi ruhunu keşfetmek isteyen herkes için ortak bir davet niteliğinde.

 

Füsun Aymergen’den ‘Başka Bir Dünya Değil’ 

Neval “Kuşlar nereden geldi aklına?” diye sordu.
“Bize benziyorlar hem özgürler hem değiller.”
Füsun Aymergen, okuru insan ruhunun dar sokaklarında, çocukluk anılarının tozlu
bahçelerinde ve sessizlikle örülü evlerin pencerelerinde dolaştırıyor.
Kasaba dedikodularından aile sırlarına, bastırılmış öfkeden küçük ama derin yaralara
uzanan bu öyküler, her sayfada tanıdık bir yüzle, duyduğunuz bir sesle ya da
hatırladığınız bir kokuyla karşılaştırıyor.
“Bu Dünya Başka” ve “Başka Bir Dünya Değil” olmak üzere iki ana bölümden oluşan
kitap, okurları farklı karakterlerin dünyasına davet ediyor. evlilik, kadın özgürlüğü ve
ölüm gibi temaları ustalıkla işleyen Aymergen, insan ruhunun en kuytu köşelerine
dokunmaktan çekinmiyor.

 

Gamze Yayık’ın Ödüllü Kitabı Salyangoz Tezgâhı

“On yedi yıldır aynalarda, vitrinlerin tozlu camlarında

çelimsiz bir oğlan çocuğuydu Selçuk. Aslıyla ilk defa karşılaşmanın saadetiyle onca yıl gözlerine hapsettiği yaşlar yanaklarından göğsüne süzüldü. Aynanın çatlağında ikiye bölünen yansımasını uzun uzun seyre daldı.”

Salyangoz Tezgâhı, gündelik hayatın sıradan görünen anlarından yola çıkarak insanın karanlık, kırılgan ve düşsel taraflarını görünür kılıyor. Her bir hikâye, kimi zaman gerçek ile hayalin iç içe geçtiği, kimi zaman da toplumsal belleğin izlerini taşıyan sahnelerle örülü.

Gamze Yayık’ın yalın ama derinlikli dili, okuru hem tanıdık hem de tekinsiz bir dünyanın içine davet ediyor.

Gamze Yayık’ın 2024 Tomris Uyar Öykü Armağanı’nı kazanan Salyangoz Tezgâhı raflardaki yerini aldı. Kitap, toplumsal sorunlar, psikolojik gerilim, fantastik unsurların geleneksel motiflerle harmanlandığı kitap “öteki”nin izini sürüyor

 

Özgü Çömezoğlu’ndan “Anlat Bana”

“Sazlardan örülmüş sepetin içinde birkaç dağılmış meyve, ne olduklarını bile anlamadan atmış sepete. Yenir mi yenmez mi bakacak hâli yok, ne olsa yer bundan sonra. Yağmur aralıksız yağıyor rüzgârla birlikte. Dallar eğiliyor, ağaçların koca yaprakları kopuyor. Yere vurup da dağılan meyveleri aceleyle topluyor. Sepet delinmiş, küçük olanlar aşağı düşüp çamura karışıyor. Bir türlü dolmuyor elindeki. Hep boş bir yer kalıyor sepette, hep eksik. Nasıl doyacak bu acımasız doğada. Artık hava kararıyor, saçlarından sular süzülüp burnunun üstünden yol buluyor. Nerede kalıyor, nereye sığınıyor? Sepeti dolduramadan içgüdülerinin söylediği yönde koşmaya başlıyor.”

Özgü Çömezoğlu, “Alacakaranlık”, “Yolcu” kitaplarının ardından yeni eseri “Anlat Bana” ile okurların karşısına çıktı.

Anlat Bana, farklı coğrafyalarda ve zamanlarda geçen, insanın kırılma anlarını, sessiz dirençlerini ve görünmez yaralarını anlattığı öykülerden oluşuyor. Ege’nin tuzlu rüzgârından antik taşlara, şehir kalabalığından yağmur altındaki ormanlara uzanan bu hikâyeler; geçmişle bugünü, bireysel hafızayla toplumsal belleği incelikli bir dille buluşturuyor. Anlat Bana, okuyucusunu hem tanıdık hem de uzak duyguların izini sürmeye çağıran, güçlü ve derinlikli bir öykü derlemesi.

 

“Doğurma Beni Naime” Duygu Harmancı

İnsan bir kere ölür, Naime! Ben senin karnında yaşıyordum.

Doğdum.

Sen bana göz ucuyla bile bakmadın.

Öldüm.

Dirildim!

Bazı hayatlar, doğar doğmaz gömülür. Bazı çocuklar, nefes almayı öğrenmeden susmayı öğrenir. Ve bazı kadınlar, kendi bedenlerinde başkasının acısıyla yaşlanır.

Suskun hayatların, kırık dökük direnişlerin ve bastırılmış çığlıkların içinden doğan bu öyküler ölümle doğum arasında gezinen karakterleriyle, okuru bir tüfeğin soğuk namlusuna, bir vagonun uğultulu koridoruna, bir çocuğun sesi kesilmiş oyunlarına götürüyor.

Her öykü, yüzünü başka tarafa çeviren bir toplumun tutamadığı aynası gibi… Her satır, insanı insan yapan şeyin unutulmuş bir parçasını dürtüyor.

Duygu Harmancı’nın yeni kitabı “Doğurma Beni Naime” okurlarla buluşuyor. Harmancı 15 farklı insanın hayat öyküsünü anlatırken insanın ve hayatın anlamını deyim yerindeyse on ikiden vuruyor. Trajediyi, hayatın çelişkilerini çarpıcı bir şekilde anlatan öyküler toplumsal felaketlerin açtığı yaraları da gözler önüne seriyor.