Metinlerin ana ekseninde, geçmişle hesaplaşan, hatırlamak ve unutmak arasında sıkışmış, çoğunlukla kadın karakterler yer alıyor. Elif Can’ın anlatı dili, bir iç monoloğun ritminde, bilinç akışına yaslanarak gelişiyor. Yazar, bireyin zihinsel kıvrımlarına ustalıkla sızarken, karakterlerinin içsel çatışmalarını dışsal mekân ve zamanla derinleştiriyor. Bu sayede kişisel hikâyeler, yalnızca bir bireye ait olmaktan çıkıp kolektif bir acının veya suskunluğun taşıyıcısı hâline geliyor.
Öykülerde dikkat çeken bir diğer öğe ise “anı”nın yıkıcılığı ve kurtarıcılığı arasındaki ikili gerilim. Karakterler çoğunlukla geçmişten gelen bir imge, tat, koku ya da cümleyle tetikleniyor ve mevcut hayatlarının sahiciliğini sorgulamaya başlıyorlar. Bu bağlamda metinlerdeki zaman algısı da doğrusal değil; geçmiş, şimdi ve gelecek sık sık iç içe geçiyor. Bu teknik tercih, yalnızca bir anlatı biçimi değil, aynı zamanda karakterlerin ruhsal durumunun da bir yansıması olarak işlev görüyor.
Dilsel olarak Elif Can’ın metinlerinde yoğun bir imgesellik ve metaforik zenginlik göze çarpıyor. Günlük dile yaslanan ama yer yer şiirsel kırılmalarla genişleyen bu anlatım biçimi, öykülerin duygusal yoğunluğunu pekiştiriyor. Özellikle sıradan olanın içinde trajik veya ironik olanı yakalama becerisi, yazarın gözlem gücünü ve anlatı hassasiyetini ortaya koyuyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri, aile yapısı, hafıza, pişmanlık, göç, sınıf farkları ve kayıplar; dosyanın belirgin tematik damarlarını oluşturuyor. Bu temalar etrafında örülen öyküler, ne didaktik bir dile kaçıyor ne de karakterleri kurbanlaştırarak duygusal ajitasyona yöneliyor. Aksine yazar, oldukça sade ve yer yer kendine özgü ironik bir dille, karakterlerin yaşantılarını insani kırılganlıklar ve direnişler üzerinden kuruyor.
Sonuç olarak, Tanıdık ve Bir O Kadar Yabancı, çağdaş Türk öykücülüğünde dikkate değer bir ilk adım olarak değerlendirilebilir. Elif Can, bireyin karmaşık iç evrenine eğilirken, bunu hem biçimsel titizlikle hem de anlatısal cesaretle gerçekleştiriyor. Dosya, yalnızca bireyin değil; aynı zamanda ait olduğu toplumun, ailesinin, coğrafyasının ve cinsiyetinin gölgesinde nasıl şekillendiğini sorgulayan katmanlı bir metinler toplamı olarak öne çıkıyor. Özellikle kadınlık deneyimi, yalnızlık ve hafızayla kurulan ilişkinin psikanalitik derinliği, dosyayı sadece edebi değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bağlamda da anlamlı kılıyor.