https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Merve Kıymaz’ın öyküleri, edebiyatın klasik fantastik kodlarını yerel, kültürel ve felsefi boyutlarla harmanlayan özgün bir evrende konumlanıyor. Yazarın kaleminde fantastik, yalnızca olağanüstü olayların değil; travmaların, arayışların, bastırılmış arzuların ve kolektif bilinçdışının da yazınsal izdüşümüdür. Her öykü, görünür olanın arkasında bir başka dünyanın soluk aldığı fikriyle şekillenir.

Bu metinlerde dikkat çeken ilk unsur, karakterlerin çoğunun marjinalleştirilmiş, terk edilmiş ya da toplum dışına itilmiş bireyler olmasıdır. “Hakikatin Elçisi” adlı öyküdeki sirke bırakılan çocuk, “Hayal Kuşu”ndaki yetim, “Kutsanmış Ruhlar”daki lanetli çocuklar ve “Kayıp Dünya: Agartha”daki arayıcı karakterler; dış dünyanın kalıplarına sığmayan, gerçekliği dönüştürme potansiyeli taşıyan figürlerdir. Bu yönüyle Kıymaz’ın karakterleri, klasik kahramanlardan çok antagonistik mitolojilerin yeni yüzleri olarak belirir.

Merve Kıymaz’ın anlatımı şiirsellik ile epik anlatı arasında salınır. Uzun ve ayrıntılı betimlemeler, bazen romanvari bir hacimle derinleşir. Özellikle mitolojik ve ezoterik göndermeler, metinlerin yalnızca edebi değil, aynı zamanda felsefi ve tarihsel boyutlara da açılmasını sağlar. “Agartha” öyküsü bu bağlamda yalnızca bir yeraltı krallığına yolculuk değil; aynı zamanda hakikatle kurulan tehlikeli bir bağın, bilgi uğruna katlanılan dönüşümün ve insanın doğa karşısındaki çaresizliğinin anlatımıdır. Bu öyküde Lovecraftvari korku unsurları ile mistik simgeler iç içe geçerken, klasik bilimkurgu temaları yerine okültik ve simgesel bir gerçeklik inşa edilir.

Kadim bilgiye ulaşmak, hakikati keşfetmek, içsel bir arayışı tamamlamak gibi temalar, yazarın tüm metinlerine sirayet eder. Helena karakteri üzerinden inşa edilen “Hakikatin Elçisi” metni, teozofik düşüncenin ve kadim öğretilerin izini sürerken, “Kutsanmış Ruhlar”daki çocuklar doğa ile insan arasındaki bağın kırılganlığına dikkat çeker. Bu noktada Merve Kıymaz’ın yazınsal tavrı yalnızca fantastik öğelere değil; aynı zamanda insanın doğayla, tarihle ve kendisiyle kurduğu ilişkiye odaklanır.

Yazarın dili, zaman zaman teatral bir tonla yüklenir; diyaloglar, iç monologlar ve ritüelistik tekrarlar bu anlatının ruhani yönünü destekler. Ayrıca pek çok metinde, okurun sezgisel anlam katmanlarını keşfetmesi beklenir; doğrudan anlatımın değil, simgelerin izini süren bir edebiyat anlayışı benimsenmiştir.

Merve Kıymaz, kurmaca dünyasında fantastik olanı marjinalleştirmez, aksine onun içindeki hakikat parçasını öne çıkarır. Bu anlamda onun anlatısı, masalın büyüsüyle tarihsel karanlığın, bireysel travmanın ve evrensel soruların iç içe geçtiği bir yoldur. Kahramanları kaybolur, görünmez olur, taşlaşır ya da yıldızlara karışır; fakat her biri, görünmeyen dünyaların tanıklığını okura sunar.

Sonuç olarak, Kıymaz’ın öyküleri yalnızca edebi metinler değil; aynı zamanda kolektif bilinçdışına, kültürel travmalara ve metafizik sorgulamalara dair güçlü anlatılardır. Fantastik edebiyatı yerel duyarlılıklar ve evrensel meselelerle buluşturan bu metinler, yazarın Türkçe edebiyat içindeki özgün sesini kanıtlar niteliktedir. Her öykü bir başka karanlığa, bir başka uyanışa çağırır bizi – ve belki de en çok, hakikatin çarpıcı yalnızlığına.