
“Öykü en zalim gerçektir, canı isterse doğurur, kafası atarsa kelimeden kelimeye vurur ya da önce bir cümle boyu yağlı kayış olur boynunu sarar, sonra savruk bir tekmeyle nefesini alır.” s. 126
Çemen Tozbey,1979 Doğubeyazıt doğumlu, İstanbul Üniversitesi, İşletme bölümü mezunu, daha önce birçok basılı ve dijital dergi ve kolektif kitaplarda öyküleriyle yer almış bir yazar. İlk kitabı Akaşa’nın Doğumu, ilk baskısını Kasım 2023, ikinci baskısını ise Ağustos 2024’te yaptı. Kasım 2024’te ise ikinci kitabı Ya Zeus Kazanırsa ise yine Parma Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Biraz gecikmeli de olsa Akaşa’nın Doğumu’nun ikinci baskısını inceleme fırsatı buldum. Kitabın kapağını ilk gördüğümde isim dikkatimi çekti. Akaşa… Vikipedi’ye göre “Akaşa kayıtları, evrende meydana gelen hiçbir olayın, hiçbir hareketin yok olmadığını, hepsinin izlerini bıraktığını ve kaydolduğunu ileri süren teozoflarca kullanılan bir terim,” olarak tanımlanıyor. İz bırakmak demişken Akaşa’nın Doğumu da hem ismiyle hem öykünün unsurlarıyla iz bırakacak bir kitap.
Çemen Tozbey’in güçlü nefesi, gür sesi Akaşa’nın Doğumu. İsim öylesine seçilmiş değil. Tanımdaki gibi meydana gelme ve izin olabilmesi için bir doğuma ihtiyaç duyulur. Kitaba ismini veren öyküde, bir yazarın yaratım sürecini doğumla özdeşleştiriyor Tozbey. Doğurulan/yazılan karakterin ismi de Akaşa’dır. Dili ustalıkla kullanmasının yanında kurmaca unsurlarını da başarıyla kaleme alıyor yazar. Akaşa’nın Doğumu öyküsünde üstkurmaca ile öyküsünü derinleştiriyor.
Kullanılan hiçbir sözcük fazla değil, sözün ritmini bozan tek bir fazla ses yok öykülerde. Cümleler bir sonrakini çağırırken yazar bu çağrıya doğallıkla karşılık veriyor. Bu da metinler içerisinde bir zorlama olmadığını, dilin doğal haliyle yerini bulduğunu gösteriyor.
Dilin öykünün gerekliliğini karşılaşmasının bir başka yanı ise zengin söz dağarcığı. Yazar, öykülerini geniş bir sözcük ağıyla örmüş. Öyle ki yer yer öykülerde yerel ağız kullanımına tanık oluyoruz. Yerel ağız kullanımı edebiyatta doğru kullanılmadığında epey risklidir. Bunun yoğunluğunu belirlemenin ötesinde kullanılan dile de hakimiyet anlatının sahiciliği için çok önemlidir. Aksi halde dil, kurmacanın üzerine sığmayan bir elbiseye dönüşür. Ayrıca farklı kültür ve sosyal katmanlardan karakterler oluştururken en önemlisi bu karakterlere uzak kalmayarak kişiliklerine bürünebilmektir. Çemen Tozbey bütün bu zorluktan alnının akıyla çıkmış ve geniş öykü evrenini iyi bir dille, karakterlere yakınlaşarak kurmayı başarmış.
Kitap on altı öyküden oluşuyor. Ana karakterler çoğunlukla kadınlar. Karakterleri oluştururken iç dünyalarına girmenin yanında kadınların toplumsal sorunlarına da değinerek güçlü mesajlar veriyor. Öykücülüğümüz uzun yıllar erkek yazarların yarattığı erkek kahramanlar üzerinden okunurken kadın öykücülere paralel olarak kadın öykü kahramanlarının artmaya başlaması edebiyatımız açısından çok önemli. Bu açıdan da Çemen Tozbey’in öykücülüğünü önemli kadın öykücülerin yanında görebilmek sevindirici.
Eziza, Maria, Nazile, Gülsüm, Delal, Suzan, Selma gibi önemli karakterler öykü dünyamıza birbirlerinden farklı özellikleriyle katılmış oldular.
“Her şeye rağmen olay yerinde harika bir doktor vardı. Bir ihtimal, her işe burnunu sokan, mesleğinin erbabı bir editör.” s.29
Tozbey, öykülerinde genel olarak doğumu bir yaratım olarak gösterirken bunu yazarın yaratım süreciyle de özdeşleştiriyor.
“Tomur Tomur göbeğinin altında, patlamaya hazır varlığımla doluydu annem. İlk kitap heyecanıyla kalemini zapt edemiyor, kendine ait bir odada öykümüzü yazıyordu.” s.29
Akaşa’nın Doğumu öyküsünde yaratıcı anne çocuğunu/karakterini beğenmez, ona karşı kayıtsızdır bir zaman. Karakter ile okur ilişkisini çocuğunun iletişimine benzetir ve yer yer üstkurmaca unsurlarını kullanarak öykünün içerisindeki bir başka öyküye götürür okuru.
“ Önce ayak diredim, konuşmadım. Heyecanla peşime düştü. Nezaketle çevirdi sayfalarımı.” s. 32
“Kara kedinin kadın için habis bir çağrışımı vardı.” s.76
“Külhanbeyi gibi naralar atarak ekin tarlalarının içinden geçerek evlere sızıyorlar gece yarısı.” s. 12
Yazarın yer yer öykülerinde gelecek olan ve gelen kötülüğü nesneleştime aracı olarak farklı türde canlıları kullandığını da görüyoruz. Tanrıdan Korkmaz Cırcırlar isimli öyküde cırcır böcekleri, Dişi Sivriler isimli öyküde sivrisinekler, Lanet öyküsünde kara kedi kötülüğün habercisidir. Kötülük gelmeden haberi taşıyandır.
“Altmış yıl önce terk ettiği evinin eşiğinden içeri adımını attığında sürgün edilmiş bir masumum gözleriyle bakakalmıştı yabancı kadına.” s. 9
Kötülüğün türlü biçimlerini okumak mümkün öykülerde. Sürgünle topraklarından koparılma, tecavüz, işkence yaşanan kötülüklerin sadece bir kısmı olarak karşımıza çıkıyor. Bu kötülüklere karşı bireyin yaşadıkları, duyguları ve bu duygulara tepkileri ise derinlikli olarak irdelenmiş. Tozbey, henüz yolun başında büyük adımlar atmayı başarmış bir yazar. Çok güçlü adımlarla devam edeceğinden hiçbir kuşkum yok. Akaşa’nın Doğumu’nu okumak isteyenler için;
Künye
Çemen Tozbey, Akaşa’nın Doğumu
Parma Kitap, 2.baskı, Ağustos 2024, 132 s.