https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

İkinci Dünya Savaşı yıllarında açığa alınan sonrasında iade-i itibar ile suçsuzluğu kanıtlanan yargıç Vince’in ölümü üzerine kızları Iza annesini Buapeşte’ye kendi yanına taşır. İyi bir doktor olarak adını duyuran İza’yı bu saatten sonra ancak Camus’nün “Yabancı”sı Meursault anlayabilir.

Iza’nın hayata yaklaşımı bir asker gibi görev bilinciyle olan biteni karşılamaktır. Ailesine karşı -gönül borcuyla- ne yapılması gerekiyorsa onu yapar evet, ama samimiyetle değil. Annesinin kasabadaki evinden çıkıp kendi ile beraber yaşamaya başlaması ile onun hayatını kolaylaştıracak ne varsa önüne serer, sıkıldığını anlayınca onunla akşamları odasına uğrayarak sohbet eder ama gözüyle saatini yoklayarak. Annesi Etelka’nın dramı ise burada başlar. Fedakârlıkla kendisini rahat ettirmeye çalışan, cüzdanına ihtiyacı olmamasına rağmen para sıkıştıran ancak kendisinden sıkılan Iza’yı rahatsız etmemek için iyice odasına çekilip içine kapanır. Burada, en az karakterlerin çatışması kadar dikkat çeken şey iletişim sorunları. Yazar bununla gerçek hayatta da hep yaşanan karşımızdakinin düşüncelerini okumak veya tavırlarından olmayan anlamlar çıkarmak hatalarına vurgu yapıyor. Yazarın Iza’nın karakterini oluştururken oldukça ayrıntılı çalıştığını da Iza’nın titizlikle herkese karşı görevini yerine getirmesi fakat herkesten de şefkatini esirgemesinden anlayabiliyoruz.

Romanda bazı mekânların birer ana karakter gibi öne çıkması göze çarpıyor. Etelka evine, ailesine olduğu kadar bağlı, eşyaları geçmişle arasındaki bağın birer simgesi, bu yüzden Budapeşte’de yeni odasında eski eşyalarının küçük bir kısmını görünce çok mutlu oluyor. Antal’in kasabadaki eski evi eşyaları ve hatta hasta tavşan Kapitany ile birlikte satın alması, aslına uygun olarak tadilat yaptırırken anahtarlarını bile değiştirmemesi geçmişe ve Iza’ya hâlâ bağlı olduğunu ancak bazı şeylerin de geri döndürülemez olarak değiştiğini kabul etmesini temsil ediyor. Yazar Vince ve Antal’in doğduğu kasabaların yıllar içindeki gelişimine de değinerek tarihe ışık tutuyor. Iza’nın Budapeşte’deki şık ve modern dairesinin ise ruh ve esinden yoksun olduğunu söylemeye hiç gerek yok.

“Iza’nın Antal’in ilk çağrısında annesinin kendisini terk edeceğinden kuşkusu yoktu zaten. Oldum olası sevmişti onu. Herhangi bir şeyi bahane edebilirdi: Başka hiç kimsenin ondan daha iyi tedavi etmeyi beceremeyeceği Kapitany’nin astımını ya da tavan arasındaki mezbelelikte yapılacak düzenlemeleri. Kenarları çentilmiş kâselerini yeniden görmek, kullanılmayan eşyaların durduğu ardiyeyi karıştırmak için dönerdi o eve. En ufak bir minnet duymuyordu bana. Kuşkirazı ağacından baston ya da tütün kurutma kalburu için beni satardı, zavallı! Oysa ben doğduğumdan beri gücümün ve imkânlarımın elverdiğinden fazlasını yaptım. Yaşamımı onunla paylaşmaya kadar vardırdım işi ki bu bir erkekle asla gerçekten yapmadığım bir şeydi. Ama o, döküntü eşyalarını bana tercih ediyordu.”

Hikâyeyi ilahi anlatıcı anlatmasına rağmen, alıntıda olduğu gibi karakterlerin sesi de zaman zaman duyuluyor. Bütünlüğü bozmadan yapılan bu geçişler hikâyeyi zenginleştiriyor.

“Seninle birlikte yaşayamadım.

Seni ilk gördüğüm gün, ünyanın en zengin fakiri olan babanın yanında küçük ve kararlı bir askeri andırıyordun, senin de onun gibi olacağını, tıpkı baban gibi herkesin iyiliği için kendini harcamayı feda etmeyi bileceğini sandım. Gel gör ki, eli açık görünmene karşın ne senden daha cimri birini tanıdım, ne de çantanda üniversiteye kadar taşıdığın el bombalarına ve sana seslenen polise cevap verirkenki gözü pekliğine rağmen, senden daha korkağını. “Niye öyle bakıyorsunuz bana? Hiç kız öğrenci görmediniz mi?” aldatıcı bir foyadan başka bir şey değildi.”

1917 Debrecen doğumlu yazar Magda Szabo, ilk eserlerini 2. Dünya savaşından sonra yayımladı ancak 1949’dan sonra siyasi nedenlerle sakıncalı yazar olarak ilkokul öğretmenliği yapmaya zorlandı. 1950’lerin sonlarına doğru eserleri tekrar yayımlanmaya başladı ve Macar Edebiyatının en büyük isimleri arasına girdi. 2007’de sonsuzluğa uğurladığımız yazarın Türkçeye çevrilen Kapı, Yavru Ceylan, Katalin Sokağı adlı eserleri bulunmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar=Iza’nın Şarkısı Magda Szabo, Kanat Kitap, 1. Baskı, Mart 2008