https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Birkaç gündür kafamda oryantal fikirler uçuşup duruyor nedense. Galiba pencereyi açık unuttum ve havasız kaldığını düşündüğüm oda, bu kez de sokağın kirini tozunu gövdesine alacak kadar misafirperverdi. Sürekli merkezden uzaklaşan beynim, zaten çevre mahsulü olmaya çoktan gönüllü olmuş kalbime ayak uydurur vaziyette. Neyse ki yarı çevre, ikisini de el ele tutuşturuyor orta yolu bulup ve düşüncelerimi aheste biçimde istila eden oryantalizm, köklerini bu barışçı tutum sayesinde kolayca atabiliyor evime, ruhuma.

Hiç hesapta yokken aklıma geliverdi işte. Ben lisede öğrenciydim, kültürümüzden birkaç damla ilave etme cesareti göstererek Eurovision şarkı yarışmasına katılıp üçüncülük aldığımızda. Şebnem Paker heyecanını yalnızca gözlerine yansıtacak kadar sakin kalabilmişti sahnede. “Dinle” isimli şarkısı, kültürel mirasımızdan esintiler serpiştirirken, belli yerlerde Avrupa’ya ait olmayan tarafımızın altını çizmekten hiç geri kalmamıştı. İşte bu karışım pek çok otoritenin hesaplamadığı biçimde tutmuştu ve bize üçüncülük getirmişti. Bize ait olan değerlerden bir demet bile sunsak, epey bir ilgi çekiyordu. Anlamıştık.

Sihirli formülü bulmuştuk bir kere. 2003 senesinde Sertab Erener, “Everyway That I Can” de yerel ezgileri çoğaltırken, şarkının sözlerini İngilizce söyleyerek tüm izleyenleri kolayca kendi tarafına çekmişti. İlk ve tek birinciliğimizi aldığımız o gece, belki de Sertab Erener’in ses kalitesinin yarısını bile sergileyemediği bir geceydi aslında. Heyecanı her cümlenin sonuna yerleştirdiği yarım nefeslik gürültülü boşluklardan belli oluyordu. Üstelik sahne şovunda dans eden güzel kızlara eşlik ederken, “Gel gel” işaretini bol bol yapmaktan pek öteye geçememişti. Ama müziğin telepatik gücü en üst seviyedeydi ve Avrupalıların kulaklarına değişik gelen bütün ezgiler ufak ufak şarkıya yedirilmişti. Erener’in yüzde ellilik performansı bile yarışmayı kasıp kavurmaya yetmişti. Yani başarı, “Biz” olarak sahnede kalırken, bizi dinleyenlere de “Siz” diye hitap etmemekte gizliydi.

Bir sonraki yıl, 2003’ten aldığımız rüzgarla coşkulu bir kampanya başlatmıştık. Bu kez ev sahibi olmanın verdiği heyecan ve cesaret de vardı üzerimizde. Athena grubu “For Real” adlı şarkısında Erener’in formülünü ufak dozlarda uygularken, kendi müzik kariyerindeki farklı çizgisinden pek de ödün vermiyordu. Bu, bizi oryantal efektimizden çıkarsa da, grubun özellikle sahne performansı ve sürekli gülen, neşeli yüzleri sayesinde dördüncülük almıştık, hem de rekor puanla. Ülke olarak yeni dereceler elde etmenin verdiği haz, “Biz bu işi yapabiliyoruz” düşüncesinin gelişmesiyle birlikte, bizi bir sonraki yarışma için diri ve ayakta tutuyordu.

2007 yılında Kenan Doğulu ile hırsımız, arzumu yine üst seviyedeydi. “ShakeItUp Şekerim” çok güçlü bir şarkı olmamasına rağmen, dinleyiciye geçişi yakalamıştı. Özellikle Kenan Doğulu etkisiyle bir dördüncülük daha almamız bizi mutlu değil, mutsuz etmişti.

Kazanmanın ve alkışlanmanın tadını almıştık bir kere. Her sene aylar öncesinden o yılın şarkısı konuşuluyordu. Üstelik katılacak müzisyenler birden fazla şarkı hazırlayıp halka bırakıyordu seçimi. 2008’de de dönemin popüler gruplarından olan Mor ve Ötesi, Athena’nın yaptığı gibi kendi çizgisinden fazla taviz vermediği için, ancak yedincilikle yetinebilmişti. Sözler Türkçeydi fakat müzik tamamen Avrupalıydı.

Artık yedinciliği yenilgi olarak gören bir ülke olmuştuk. O yüzden tokat yemiş gibi hırslıydık ve Hadise’nin Avrupa’da oryantal baharın kapısını açtırabilecek en doğru şarkıcı olduğu hususunda hemfikirdik. “Düm Tek Tek”, adı gibi hafif kıvrak ve dans etmeye müsait bir parçaydı. Üstelik bir sene önce Türkçe şarkı ile seyirciyle aramıza mesafe koyduğumuzu düşünerek, şansımızı yine İngilizce olarak denemiştik. Bir dördüncülük daha almak, bizim için geri dönüş sinyaliydi. Tekrar birinci olacağımıza inanmaya başladığımız seneydi 2009.

Beni en çok şaşırtan sene ise 2010 yılıydı hiç kuşkusuz. Manga gurubu farklı müzik anlayışını tamamen yansıttığı “WeCould Be TheSame” ile ikinci olurken, o tarihe kadar başarının anahtarı olarak gördüğümüz etnik müziğimizden neredeyse hiçbir kesit sunmamıştı. Ama şarkısının sözleri çok manidardı ve globalleşmenin hasatını toplamak için herkesi tarlamıza davet ediyordu. Birincilik şansını son ana kadar koruyan grup, bize yeni bir başarı formülü öğretmişti: “Sözler önemli. Çünkü tıpkı müzik gibi onlar da evrenseldir.”

Bir sonraki yıl Yüksek Sadakat grubunun yarı finalde elenmesi ve yarışmaya katılamaması ülke olarak bizi şaşkına çevirirken, 2012’de Can Bonomo ile bir kez daha yedincilik getirmişti ülkemize. “Love Me Back”, değişik müziği ve her şeyden biraz tavrı ile başarının formülünü arayan eski hallerimizi anımsatmıştı.

Sonrasında yarışmaya katılmama kararı almamız bizi bu coşkudan mahrum etti tabii. Açıkçası yılda bir yapılan müzik turnuvasının tadı hala damağımda. Çünkü Eurovision, ülkeler arasında sınırları kaldıran en güzel organizasyonlardan bir tanesi bana göre. Üstelik spor gibi de evrensel kurallar çerçevesinde, herkesin aynı veya benzer şeyleri en iyi yaparak kazanmaya çalıştığı bir müsabaka da değil. Tam bir kültür bombardımanı. Ülkeler tercih ettikleri kostümleriyle görücüye çıkıp kendilerini özgürce ifade ediyorlar. Dilini, ruhunu ve hatta hayatını en güzel anlatanlar derin iz bırakabiliyor. Puanlamalara siyasetin bulaştırılması, taraf tutulması da bahane olmamalı bence. Çünkü kazanmak, gerçek manada en çok puanı almak demek değil.

Bir kitabın bir sürü dilde çevirisinin yapılması ve tüm dünya tarafından okunması kadar etkili orada sergileyeceğimiz uluslararası tavır. Milli takımımızın Almanya’yı yenmesi kadar önemli en azından. “Türkiye güçlü” demelerine mutlu olacağımız kadar, “Türk kültürü ne hoşmuş” demelerine de sevinmesini bilmeliyiz. Doğru şarkı, başarılı bir performans ve iyi bir tanıtım sonrası kaçıncı olursak olalım, Google’a girip ülkemizin ismini yazmaları, araştırmaları çok değerli. Turizm yalnızca güzel sahillerimizin varlığıyla böbürlenmekle olmuyor. Biraz da kültür, biraz da etnik doku gerekli.

İşte kafamdaki aşırı oryantal fikirleri Eurovision’a katıldığımız şarkıları dinleyerek bu şekilde boşalttım bugün. İyi mi yaptım kötü mü yaptım bilmiyorum ama bu nostalji beni epey dinlendirdi. Sizlere de tavsiyem, yarışmaya katılmış olan şarkılarımızı hiç unutmamanız. Çünkü her biri, birer ülke tecrübesi. İyi dinlemeler.