https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

“Geçti. Bunda kimsenin suçu yok. Ne sen ne de bir başkası suçlu değil. Sorumlu da yok. Her zaman olması gereken olur bunu unutma! Bu yüzden sonuçlardan kimseyi de sorumlu tutma. Bana bak, derin bir nefes al, inan bana bunun üstesinden geleceksin.”

Uzun bir zamandır işler yolunda gitmediğinde kafa sesimle bir münakaşa içindeyim. Çünkü kalbimi ikna etmeden yaptığım her şey başlangıçta pürüzsüz ilerlese de sonunda kendi içinde pürüzlü ve mutsuz bir hal alıyor. Önce kendim ikna olmam lazım iyi olduğuma ama ben önce herkesi buna ikna edip ardından kendi ikna olamayışıma seyirci kalmayı seçiyorum. Bunun yanlışlığını fark ettiğimden beridir de önce kendimle konuşuyorum artık. Kalbimi, aklımı, içimdeki bu mekanizmayı iyi olacağıma ikna edersem sistem, iyilikle gerçeklik arasında doğrudan bir korelasyon sağlar ve bende gerçekten mutlu olurum biliyorum. Basit bir hesaplamayla kafa sesimle konuşurken kullanacağım her kelimenin iyileştirici gücünden faydalanıyorum kısaca. Çünkü biliyorum ki kalbim işlerin gerçekten iyi olacağına inanırsa ben, gerçekten iyi olurum.

Çocukken izlediğim bir filmde karakter başına gelen her zorlukta sessizce kalbine “all izz well” diyordu. All izz well Türkçede işler yolunda anlamına geliyor. O zamanlar inancım o karakterin sözlerinden fazlasıyla etkilenmiş olacak ki, kalbime fısıldamanın işe yarayacağı inancıyla ne zaman hayatım kötüye gidecek olsa kalbimle konuşuyor, aynada kendime bakıyor ve işlerin iyiye gideceğini, tüm bunların sonunda üstesinden gelebileceğimi kalbime fısıldıyordum.
Dışarıdan kendiyle konuşan bir deli gibi gözüksem de biliyorum ki kalp masum olan ve önce onun inanması lazım iyiliğe, güzelliğe. Kalp inanmadığında sistem çöküyor, kötüler hep daha kötü oluyor, işler hep daha da sarpa sarıyor ve sen orda öylece mutsuzluğuna sebep olan her şeyi seyretmekle geçiriyorsun ömrünü. Ama kalp bir kere inanırsa iyi olacağına tutunuyor bir dala, bir ışık sızıntısı buluyor ve takip ediyor o ışığı, sonunda işler çok iyi olmasa da seni mutsuz etmiyor.
Ben bugün ihtiyacım olan şeyin inancımın önce kendine olan eksikliği olduğunu biliyorum. Dışarıda dünya insanların sürekli bir diğerine evrilmek için çabaladığı bir düzende işliyor.

Herkes çareyi bir başkasında arıyor. Şifa hep başkasında, başka şeyde, bilinmeyen bir yerdeymiş gibi arayıp duruyor insan oğlu. Hani Simyacı da Santiago’nun diyar diyar hazineyi arayıp sonunda başladığı yerde hazineyi bulması gibi. Hazine içimizde biliyorum. İçine ne kadar iyi bakarsan dışın o kadar parlıyor ve aynada gördüğün gözler seni hep mutlu kılıyor.
Deşmeyip, yetinip, kendimize yettiğimiz gün daha güzel olacağız biliyorum. Birinin, bir şeyin; insanı korkutması, üzmesi, kötü etkilemesinden daha kötü bir şey varsa o da insanın içinde bizzat bu kötülüğü, korkuyu, umutsuzluğu yeşertmesidir. Bu hep en çok bilinendir, suret kaybolduğunda bile nasıl söz kalacaksa geriye bütün bu can kırıkları iyileştiğinde de içerde kendini harap etmiş olmanın yıkıntısı kalacaktır geride. O yüzden bugün en uzun yolculuğumun kendi içime olduğunu ve yaşam boyu güzelleştirmem gereken tek şeyin ruhum olduğunu biliyorum. Aynada gördüğüme sıkı tutunuyorum ki içimde bilmediğim derinlere düşmeyeyim, o derinlerde kendi ışığımla yetinebileyim. All izz well kalbim sana inanıyorum, işler bir şekilde daha iyiye gidecek biliyorum.