https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Kendi kendini büyüten çocukların kurduğu ütopyalar vardır. Parçalardan bir araya gelmiş olan onlarca bileşenin yani insanın masaya koyduğu insani yönü en güçlü, en iyi, en doğru inançlar sistemini içine alır. Bu sistem kendi dünyasında kusursuz işlemesine rağmen bir gün çok sert bir hasar alır. Çark bozulur dişler dönmeye çalışırken çarkın içinde sıkışır ip, gerilir, dönüş yavaş bir şekilde gerilerek dönmeye çalışır ve o zaman neyin o çarkı bu hale getirdiği düşünülür. Gerçekten hangi gerçek bu dünya düzenine ağır gelmiştir?
.. 
Şimdi masanın başına sekiz kişi dikersen ve o sekiz kişiden sadece hedefte olan işle ilgili en iyi bildikleri şeyi yapmalarını istersen ortaya muazzam bir iş çıkar. Bir insanın başaramayacağı kadar uzmanlık harikası olur değil mi? Sekiz kusursuz parça gerçekte kusurdan uzak bir muazzam şeyi meydana getirir. Yani 9. Sınıf kimya dersinde size moleküller üzerinde denklem denkleştirme öğretilmişse işleme ne kadar molekül girdiyse çıktıdaki bilinmeyenleri girdiye bakarak denkleştirebilirsiniz değil mi? Değil işte. Çarklar tam bu noktada birbirinin üstüne yıkılıyor çünkü. Çünkü en doğru şekilde yaşamak için en doğru parçaları işleme veren kimse kusursuz bir çıktı almıyor. Hayat almakta usta vermekte yeteneksiz bir ruh emici oluyor. Çünkü kusurdan yanlıştan kötülükten uzak kurduğun o sistem sadece kendi ütopyasında mutluluğa dönüyor. Dünya maalesef iyilik uğruna dönmüyor, insanlar mutlu olmak için birbirlerini tüketebildikleri kadar tüketiyor sonra o tükenmişliğe isyan ediyor. Hiç vermeden hep alan bir sistem düşünün ki tükenmeye nasıl mahkum olmasın, işte tam da bu yüzden insanlar bir bir diğerinin hayatına girip bir bir de çıkıyor çünkü bu tüketim kök salmayı imkansız hale getiriyor. Gelen gidiyor, sırası gelen mutlu olup diğerinin mutsuz olmasını bekliyor çünkü gerçek hayatta kimse diğerinin mutsuzluğuna kambur olmuyor. 
..
Şimdi o çocukların kendi ütopyasını yıkıp hiç ait olmadıkları bir dünya düzeninde nefes almasını bekliyorlar. Nefes almamı bekliyorlar… Annesinin karnından dünyaya gözlerini açıp ilk kez nefes alan bir çocuk gibi oldu şimdi ciğerlerim. Oksijeni yakıyor bu dünyanın, insanları yerin dibine çekiliyor ben bu dünyanın yabancısıyım biliyorum. Biliyorum benim canım burada atmıyor. Ben kendimi matematik konusunda ehil biri sanırdım meğer değilmişim, bu dünyanın herhangi bir hayat teorisine çözümüm yok benim. Hiç almadan verdiğim bir yerden gelip hiç vermeden almamı bekliyorlar. İnsanları tüketmemi, bencilce kendimi sevmemi, iyilik peşinde koşmak yerine hayatı yaşamamı söylüyorlar. Hangi hadle diyemiyorum çünkü burası onların dünyası ve belli ki kimse diğerinin hikayesini önemsemiyor. Anlatmaya çalıştıkça kısılıyor sesim. Böyle yaşamanın mutlu etmediğini gerçek olanın bir olabilmeyi gerektirdiğini ve herkesin bir diğerinin hikayesini tüketmeden bereketlendirerek geçmesi gerektiğini anlatamıyorum. Olmuyor. Düştüğüm o ütopyanın iplerini bırakamıyorum bu paslı yerde nefes alırken ciğerlerim yanıyor. 
Kendi doğrularımı heybeme atıp hayatta kalmayı denediğim bir yaşam serüveni bu. Yaşamaya çalışmanın serüveni aslında. Çünkü bu yaptığıma sadece hayatta kalmak denir. Hayattayım..