
Acımasız ama çocuksu tanrıların tutkularına, itiraflarına ve soylu sancılarına şiirsel bir şenlik katıyor Çemen Tozbey. Olympos’un efendisi Zeus’un cömert ve cezalandırıcı gölgesinde, Prometheus’un yaratıcı direnişi ve nice kahramanlık hikâyesi yeniden can buluyor. Kitabı farklı kılan en güçlü yan, tanrıların ruhuna sızan mısralar. Toprak Ana Gaia ile Gök Baba Uranüs’ten başlayan kutsallık, dirençle birleşerek sayfalarda akıyor.
Aşk, İsfahan Şahı’nın oğlunun dilinden şöyle sesleniyor:
“Sen Bana Handansın Ben Sana Handan
Kendisi için yaşamaktan korkmadığım Aslı
Sen hangi uykunun uyanışıydın ki
Günün habercisi aşk olsun
İki gözüm artık endamındır
Her seni açıp kapadığında gönül eğerim güzelliğine”
Savaşların gölgesinde antik bir fısıltı dolaşırken, Zeus’un emriyle dağılmış bulutları ifşa ediyor kalem. Troya’nın Çöküşü, daha önce hiç böyle resmedilmemişti:
“İçi asker dolu tahta bir at
Şehrin üstünden doludizgin geçti
Nereye bassa toz duman, kan fışkırdı.”
Bir başka evrene açılıyor sayfalar. “Efendi Rüzgâr Enlil”de ölüm, “güzel bir hilkat garibesi” olarak dile geliyor. Ölüm, tüketen ama aynı zamanda sürgüne gönderen bir fikir. Yazar, “Hikâyelerin Üstadı Nyame” şiirinde soruyor:
“Kalemim uzun bir değnek,
Kara Ormanda karşıma çıkan piton mu güçlü,
Yoksa kalemim mi?”
Satır aralarına çaresizliğe tutunacak dallar gizlenmiş. Oluşum, belirsizlik, savaş ve yaratılış kavramları mitosun toprağında yeniden filizleniyor.
“Doğduğumda bastığım yeri bilmem,
Bahtımın başındaki devlet tacı
Güneşim Ra’am
Ben sonsuz karanlık bir okyanus
Her batışın beni taşıran bir damla.”
Tanrıların hükmetme arzusu ile insanın umut ve vicdanı yan yana işlenmiş. Erdem, hırs, kahramanlık dizelerde itibar kazanıyor.
Ya Zeus Kazanırsa, çok sesliliğin karmaşıklığını yansıtırken, tarihsel öğretiyi de günümüze taşımayı hedefliyor. Hekate, Artemis, Kintaro, Enlil gibi mitolojik figürler lirik bir estetikle sahneye çıkarılıyor. “Narkissos’un Hikâyesi”nde sudaki yansımasına âşık olup boğulan oğlanın acısı, Teiresias’ın kehanetinin yankısıyla birleşiyor.
Kitap, şiirin yalnızca eğitici değil, sorgulatan tarafını da ortaya koyuyor. Temalar –ölüm, aşk, doğa– ezberden değil, bilgelikten süzülmüş bir dille aktarılıyor.
Çemen Tozbey, tanrıların ve kahramanların sesini günümüz psikolojisiyle bağdaştırıyor. Kahinler, soylular, tanrı ve tanrıçalar melodik bir ritimle, çok yönlü ve karmaşık biçimde dizginleniyor. “İçimdeki Kadın” şiirinde Lilith’in sesi duyuluyor:
“İçindeki Lilith sabaha kadar Havva’yla kavga edecek.”
Adem ile eşit olduğunu söyleyerek ataerkil düzene başkaldıran Lilith’in öyküsü, yalnızca Antik Yunan’ın değil, günümüzün de yankısı. Kadın, kağıda sözünü yazamasa da doğurganlığıyla kutsallığın merkezine yerleşiyor.
Mitoloji; kederli, cezalandırıcı, bazen affedici tanrılarla örülü, sırlarla dolu bir atmosfer. Çemen Tozbey, destansı hikâyeleri önce tanımlıyor, sonra ruhumuza işliyor. An’ları yaşatan diliyle, kalbe çarpan dizeleriyle hafızamıza kazınıyor.