https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg


En dayanıklı görünenler, aslında içten içe en çok kırılma ihtimali taşıyanlardır.

Eserleri arasında deneme ve hikâye kitabı olan yazar Hande Kavgacı’nın asıl mesleği finanstır. Bankacılık mesleğinden emekli olmasının ardından, çocukluk hayali olan yazarlığa adım atmıştır. Kaleminin ucundaki rakamların yerini artık harfler almıştır. Yazarlık kariyerine ilk adımı “Dardağan” adlı öykü kitabı ile atar. Ardından gelen eser ise deneme türündeki Hayatın Kırık Yerinden Akanlar kitabıdır. Yazılı ve dijital medyada yayımlanmış kitap incelemeleri bulunmaktadır. Onun yazılarında kırık olma hâli, insanın tamam olmayan yanları ve yeniden varoluş üzerine sorgulamalar yer almaktadır.

Toplumsal gerçeklik ekseninde yoksulluk, emek, çatışmalar, sınıfsal sıkışmışlık temaları barındıran öyküler biz okuru karşılar. Varoluşsal sorgulama niteliğinde olan Dardağan öykü kitabı, içinde on altı ayrı hikâye barındırır. Her öykü; terk edilmişlik, sınav, acı çekmek gibi temalar içerir. Kahramanlar, hayatın ağırlığı altında darbe almaya dayanıklı bir tavır geliştirirler. Tam da bu noktada kitabın ismi ve ilk öyküdeki karakter, Dardağan metaforu olarak düşünülebilir. Kavgacı’nın üslubu, düşüncelerin sarsıntılı bir şiirsellik izlerini taşır; kelimeler doğrudan yaraya dokunur. Sade ama ağır, duyguludur. Hikâyelerini, algoritmaya dönüşen kısa cümleler ve güçlü ifadelerle anlatır. Metaforlarla zenginleşen imgesel anlatımlar satır aralarında görülür. Eserin bazı öyküleri ise okura terapi odasında olma hissi uyandırır. Kitap, okura adeta bir ayna rolü oynar.

Dardağan’ın sesi hem çocuk hem yetişkindir. Geçmişin ağırlığı şimdinin üzerine çökmüştür. “Dardağan” ismi, “dar” köküyle sıkışmışlık anlamını taşırken, ardından gelen “dağan” kelimesiyle küllerinden yeniden doğma hâlini çağrıştırır. Karakter, bu sembolik isimle hem acının temsilcisi hem de ondan doğan yeni benliktir. Kıtlık ağacının sembolik yapısı gibi ötelenmiş, görülmeyen karakterleri gün yüzüne çıkaran umutlar uyandırır. Eserin ismini veren Dardağan’ın öyküsünde sıkça karşılaştığımız baba figürü —özellikle babanın gitmesi— karakterin hayatında kapanmayan boşluğu ifade eder. Terk edilme kader değil, sınavdır. Yazar bu temayı bir acıdan çok bir dönüşüm süreci olarak işler. Bireyin var olma ve psikolojik yapısını, doğada başka bir canlıyla özdeşleşerek aramasını görürüz. Cinsiyet eleştirisiyle birlikte kendini bulma deneyimi yaşar; cinsiyet ayrımı yapılan bir meslek olan terzilik, kimliksizliğin ustaca anlatıldığı bir metafora dönüşür. Ve yazar ustaca hikâyenin içine girer:
“Haksızlık ediyorsun yine. Başlarken nasıl bir karakter çıkacağını bile bilmem ben. Seni bana hissettirdiklerinle şekillendiririm. İçimdeki ateşi sen yakarsın. Öykün biçimlenmeye başladıkça zihnimde vücut buluverirsin birden.” (s. 16)

Tanrı’ya isyan gibi olan bu yakarışa, karakteri var eden yazar cevap verir. Umuda sarılıp güzellikleri görmesini ister. Kitabın merkezinde kırılmış bir insan yoktur; kırık yerlerine rağmen kendini yeniden kurmaya çalışan bir insan vardır. Son bölümde geçen “umut” kelimesi de bunu anlatır gibidir.

“Saliha Daha Önemli” öyküsünde yazar; gündelik hayatın kıyısında, yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayanların yanı sıra, hayatın saldırılarına zaman zaman boyun eğer gibi görünen karakterler yaratır. Ancak bu karakterlerin içinden sıyrılmayı beceren kahramanlarla da karşılaşırız. Küçük, sıradan insanların gürültü patırtı içinde iç burkan, hüzünlü hikâyesidir bu. Bir bireyin hayatın içinden geçerken yaşadıklarını anlatır. Yol metaforuyla hikâye şekillenir:
“İstanbul otobüsündeyim. Uçsuz bucaksız çam ormanları uzanıyor başımı yasladığım camın gerisinde.” (sf. 26)

Aidiyetsizlik ve göç olguları, satırlarda biz okuyucuya eşlik eder.

“Garip” öyküsünde hikâyeyi üçüncü şahıs diliyle okuruz. Okuru çocukluğuna götüren masalsı bir hikâye vardır. Geçmiş dünyanın izlerini bugünün toplumsal yarasına bağlayarak anlatır. Yoksulluğun betimlenmesi, bunu erken yaşta çalışan çocuk işçi üzerinden okura gösterir. Günümüz koşullarında okullarda ve “öteki” olana dair yapılan zorbalığın satırlara dökülmüş hâlini görürüz. Küçük çocukların hayal dünyalarının koca yüreklerine yansıması vardır. Kırmızı ip metaforunun macerası yazarın kaleminden satırlara dökülür:
“Kolunun ucundan sarkan iplik her sarsıntıda biraz daha uzuyordu. O an yaşadığı felaketi unutuverdi. Sadece sökülen ipliği takip ediyordu gözleriyle.” (sf. 21)

“Ritüel” hikâyesi aslında hepimizin sıradan hayatının yansımasıdır. Çok çabuk tükettiğimiz modern çağda, hayatımızın ardışıklığı sevgi dilinde anlatılır. Satırlarda, ruha iyi gelen ritüellerin aslında insan yaşamının bir parçası olduğu hatırlatılır:
“Sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir kuşun kanat çırpışıyla başlattığın bu hikâye, tam seksen yıldır kalbindeki o sonsuz sevgiyle devam ediyor.” (sf. 25)

Tanrı anlatıcı; sevgiyi göstermesine, var olan her canlıya saygısına, özgürlük timsali kuşları beslemesine ve geçen yıllara rağmen umutla devam edişine teşekkür eder.

“Pelin Artık Başka Biri” öyküsünde kadın karakterin dönüşümü anlatılır. Pelin, eski kabuğunu kırdığı duygusal bir uyanış yaşar; ilk kez “Ben ne istiyorum?” diye kendini sorgular. Kavgacı bu bölümlerde karakterin iç monologlarını keskinleştirir. “Pelin artık başka biri.” cümlesinin kökeni, bu bölümde yaşanan iç karardır.

Kitabın bütününe baktığımızda, hikâyelerin evreninde umut her an sönmeye hazır bir ateştir. Umutsuzluk ise dramatik bir karamsarlık değil, alışılmış sıradan bir gölge gibidir. Eserin başlığında geçen “Dardağan”, doğada dayanıklılığı, sertliği, çetinliğe uyum sağlamayı çağrıştıran bir sembol gibidir. İnsan, kırılması gereken yerlerde kırılmaz; bükülür ama yıkılmaz. Kavgacı’nın dili kısa, keskin ve süssüzdür. Öyküler, karakterlerin kendi iç seslerine kilitlendiği mekânlarda geçer. Öteki olma hâli, kadınlık yükü, çocukluk travmaları, yalnızlık gibi kapanmış duygular vardır.

Kitaptaki karakterler kırılmıştır ama tamamen pes etmezler. Bu yüzden Dardağan bir çöküş kitabı değil; ayakta kalma mücadelesinin gerçekçi hikâyesidir. Dardağan okuru rahatlatmaz; rahatsız eder. Ama bunu estetik bir biçimde yapar; acıya şiirsel bir kasıt ekleyerek yapar. Bu nedenle Kavgacı’nın öyküleri okurda uzun süre yankı bırakır. Yazar, son bölümde geçen umut hatırlatıcısıyla varoluşun temelini göstermiştir. Umut ve kırılganlık arasındaki bu gerilim, Dardağan’ın duygusal omurgasını oluşturur. Umut, kırılganlığın çatlaklarından sızar; kırılganlık ise umudun geçiciliğini hatırlatarak sürekli bir iç denge arayışı yaratır. Sonuçta ortaya, insanın varoluşunu ayakta tutan ama aynı zamanda incelten, yıpratan ve hassaslaştıran ikili bir yapı çıkar. Bu yapı, hikâyenin toplumsal gerçekçi sert atmosferine rağmen, insani sıcaklığın en belirgin kaynağıdır.