
Çocuklar, insanlık tarihi boyunca var olmuşlardır. Ancak Doğu ve Batı kültüründe birey olarak kabul edilmemişlerdir. Geriye atılmış olan çocuklar, Rönesans’la birlikte yavaş yavaş toplumda kabul görmeye başlamıştır. Önceleri büyüklerin küçük bir kopyası kabul edilmişlerdir. Yedi yaşına geldikten sonra aileleri onlarla ilgilenmeyi bırakmış ve kendi başlarına yaşam sürmeye çalışmışlardır.
Modern çocukluk çağı, Batı’da matbaanın icadı, okullaşmanın yaygınlaşması, sanayileşme ve aile kurumunun gelişmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. 16. yüzyılda çocukların “çocuk” olarak kabul edilme fikri toplumda yavaş yavaş yer edinirken, çocuk edebiyatı da bu süreçte kendini göstermeye başlamıştır.
Çocuk edebiyatı denilince akla ilk gelen tür masallardır. Masallar, çocuk eğitiminde önemli bir yere sahiptir. Başlangıçta sözlü kültürün ürünü olan bu eserler, zamanla yazıya aktarılmış ve çocuk edebiyatının temelini oluşturmuştur. Bu türün ilk örnekleri arasında La Fontaine Masalları, Aisopos Masalları ve Beydeba’nın yazdığı Kelile ve Dimne adlı eser yer alır. Hayvanları konu alan bu fabllar, çocuklara öğüt vermek, onlara belli kuralları aktarmak için yazılmıştır. Zamanla hayvan karakterlerin yer aldığı masallar, yerini farklı kahramanların da olduğu eserlere bırakmıştır. Batı’da modernleşmeyle birlikte Andersen’in Masallar’ı, Grim Kardeşler’in masalları, Perrault’un masalları ortaya çıkmıştır. Bu eserler yalnızca Avrupa’da değil, tüm dünyada ilgi görmüş ve birçok dile çevrilmiştir. Doğu’da bu esnada Binbir Gece Masalları kendini göstermiş ve çocuk edebiyatında ciddi bir gelişme olmuştur. Masallar günümüzde de etkisini sürdürmekte ve önemini korumaktadır.
Bu dönemde karşımıza İngiliz yazar Kenneth Grahame çıkar. Oldukça başarılı olmasına karşın maddi zorluklar yüzünden iyi bir eğitim alamayan Grahame, kendini yetiştirerek çeşitli edebiyat dergilerinde yazılarını yayımlar. Tek kitabı Söğütlerdeki Rüzgâr 1908 yılında yayımlanır. Bu eseri çok önceleri yazmış olmasına rağmen pek çok yayıncı tarafından reddedilmiştir. Yenilikçi tarzı ve alışılmış kalıpların dışındaki anlatımı nedeniyle başlangıçta yayıncılar tarafından riskli bulunmuş ve bu nedenle yayımlanması gecikmiştir. Ancak yayımlandıktan sonra büyük bir ilgi görmüş, zamanla çocuk edebiyatının klasikleri arasında yerini almıştır.
Söğütlerdeki Rüzgâr, yazarın oğluna yazdığı mektuplarla anlattığı masallardır. Prematüre dünyaya gelen oğluna köstebek, fare, porsuk ve kurbağadan oluşan bir masal dünyası oluşturmuş ve oğluyla birlikte olmadığı zamanlarda bu masalları mektupla göndermiştir.
Söğütlerdeki Rüzgâr on iki bölümden meydana gelmiştir. Her bölüm bir diğeriyle bağlantılıdır. Yazar ilahi bakış açısını kullanarak özgür bir anlatım dili yaratmıştır. Dili masalsı ve edebidir; aynı zamanda açık ve anlaşılır ifadeler kullanmıştır. Eserde iyi bir gözlem tekniği kullanılmıştır; bu sayede betimlemeler gerçekçidir. Kahramanların her birine ayrı bir özellik vererek okura ders verme amacını da yazar eksik etmemiştir.
“Sonunda konuşmaya başladıklarında, ağızları dolu olduğundan, söyledikleri zor anlaşılıyordu. Porsuk böyle şeyleri umursayan biri değildi ama.” (s. 68) derken olumsuzu göstererek olumlu davranışa ulaşılmasını istemiştir. Doğrudan öğüt niteliğinde değil de olması gerekeni belirterek sıkmadan aktarmıştır.
Metnin içinde yazar sızması vardır. Sayfa 68’de buna en güzel örnek verilmiştir:
“Elbette bu tür düşüncelerin bir parçacık yanlış olduğunu biliyoruz ama şimdi onun açıklamasını yapmak çok uzun süreceğinden…”
Bu cümlede “biliyoruz” ifadesiyle yazar doğrudan okura seslenmekte ve metne kendi varlığını katmaktadır. Gogol’un Burun adlı öyküsünde yazar sızmasının en güzel örneği görülür. Burnun kendi başına hareket etmesi, bir devlet memuru gibi davranmasını yazdığı bölümde yazarın araya girerek “Sizler buna inanmayabilirsiniz…” gibi sözlerle okurla konuşması, kurmaca metin olduğunu göstermek içindir.
Eser alegorik bir özelliğe sahiptir. Her hayvan farklı bir düşünceyi temsil eder. Karakterler çok yönlüdür. Su Faresi; akıllı, misafirperver, köklerine bağlı, Köstebek’in bir nevi öğretmenidir. Köstebek; meraklıdır, Su Faresi’yle dostluğu onun doğayı tanımasını sağlar. Porsuk; bilge, olgun ve herkes tarafından saygı duyulan bir figürdür; toplumun dengeleyici ve yol gösterici bireyini temsil eder. Kurbağa ise eserdeki olumsuzlukları temsil eder. Kibirli, şımarık ve sorumsuz bir karakterdir. Baba parasıyla yaşamaktadır ve bu yüzden başına türlü belalar gelir. Dostlarının onu kurtarmak için gösterdiği çabalara rağmen, zaman zaman onları bile küçümseyip aşağılar.
Masalsı unsurların zaman zaman geri plana çekildiği ve mitolojik ögelere yaklaşıldığı bölümler de bulunmaktadır. Şafakla Gelen Ezgiler bölümünde, doğa ve çoban tanrısı Pan’ın varlığı hissedilir. Her ne kadar Pan doğrudan isimlendirilmemiş olsa da onun müziğinin büyüleyici gizemiyle karşılaşırız. Susamurunun kaybolan yavrusunu ararken, bu gizemli müziği önce Su Faresi hisseder, ardından Köstebek duyar. Bu sahne, köstebeklerin doğası gereği az duymalarına yapılan ince bir gönderme de içerir. Bu gönderme gerçeklik algısını okuyucuya derinden hissettirir. Pan’ın müziği aracılığıyla doğanın ruhunu yansıtmak istemiştir. Kahramanların bu deneyimi sonrasında her şeyi unutması ise yaşananların bir rüyadaymış gibi hissettirilmesini sağlar.
Kenneth Grahame, Söğütlerdeki Rüzgâr adlı eseriyle doğayla iç içe girmiş bir dünyayı anlatmak istemiştir. Dostluğun, fedakârlığın, sadakatin güzelliklerini aktarırken, kötülüklerin de bir cezasının olması gerektiğini açıklar; sade ve derin bir anlatımla verir. Sadece çocukların değil, büyüklerin de okuyabileceği bir kitaptır.
Kaynak: Ruhi Şirin – Çocuk Modernleşmesi ve Çocuk Edebiyatı
YKY – Söğütlerdeki Rüzgâr, Kenneth Grahame
✔ Metindeki imlâ ve noktalama hataları giderildi, anlatım korunarak sadeleştirilmedi; sadece yazım kuralları tutarlı hâle getirildi.